BADEM AĞACI

412 16 3
  • İtfaf edildi İrem Korkmaz
                                    

Hangi dünyadan gelip oturdu yanıma bilmem...  O gülüş o ses o nefesim deyip elini belime sarışı. Hep nefesim diye severdi beni. Nefesimi son kez verdiğimde ölürüm derdi. Benim de hoşuma giderdi. Tatlı sesi hala kulağımda yankılanır.
  Siz hiç çimenlere uzanıp gökyüzünü izlediniz mi ? Ya da papatyaların arasında piknik yaptınız mı ? Ya da hiç badem ağacına salıncak kurdunuz mu ?
  Biz her ilkbahar yapıyoruz bunu.O muhteşem insan beni elimden tutup sepetli bisikletinin arkasına oturtur ve sonra aşk dolu yolları aşarız.
  Yine böyle bi ilkbahar günüydü. Telefon çaldı. Büyük bir heyecanla açtım telefonu.Yine o muhteşem ses... Bişeyler söyledi ama ben yine dalıp gitmiştim. Yüksek sesle bana seslenmesiyle kendime geldim. Gülüyordu telefonda bende güldüm içim de bişeyler karıncalandı çünkü yine bana onunla geçirebileceğim koskoca bir pazar gününü teklif etti. Tamam hazırlanıyorum diyerek, aceleyle telefonu yüzüne kapattım. Hazırlamam gereken kurabiyeler için mutfağa koştum. Kurabiyeleri fırına verdikten sonra limonatayı yapmaya koyuldum. O şekeri çok severdi bu yüzden bol şekerli yaptım limonatayı. Ben şekeri hiç sevmem ama o,sun içerim onun için.
  Mutfakta işim bittikten sonra odama koştum, dolabımı karıştırdım onun en sevdiği elbisem olan şeker pembesi çiçekli elbisem gözüme çarptı. Hemen onu çıkartıp üstüme geçirdim saçlarımı da taradıktan sonra aynadan kendimi izlemeye başladım. Acaba bu halimi de beğenir mi? Ben aynada kendimle konuşurken burnuma nefis bir koku geldi. Hemen mutfağa koştum kurabiyelerim pişmiş limonatam buz gibi olmuş. Onları sepetime yerleştirdim. Artık evden çıkmam gerektiğini anladım. Sevgilim gelmiş bisikletinin zilini çalıyordu. Ben sepetimi elimi alıp aşağı indim. Yine elimden tutup bisikletin arkasına binmeme yardımcı oldu. Ben bu insana gerçekten aşıktım. O da bana öyle. Birlikte şarkı söyleyerek geçti yol. İkimizin şarkısını söyledik birlikte bağıra çağıra...
  Evet oraya varmıştık sonunda.  O kendini papatyalarının arasına attı ben de ayakta durmuş cenneti izliyordum. Yerde papatyalar alanın ötesinde badem ağacı ve o... Cennetten başka ne olabilir ki?
  Bir anda ayağa kalkıp elimden sepeti aldı. Kahvaltı yapmamış, acıkmış. Sepeti karıştırıp kurabiyeleri buldu. Bana baktı güldü. Ne diyeceğini anladım. Sonra bir kurabiyelere baktı, bir de bana. Sonra da anladığım şeyleri söyledi. "Zehirlenmeyizdeğil mi ?"
  Hem güldüm hem de hayır manasında kafamı bir sağa bir sola salladım. O da güldü ve kurabiyeleri teker teker ağzına doldurdu. Ben de boğulacak diye korkuma limonata doldurup eline verdim. Daha ağzındakiler bitmeden limonatayı da doldurdu. Ben onu izleyerek kahkalara boğuluyordum. Sonra ben kilimimi yere serdim kurabiyeleri çıkardım, bardakları doldurdum. Madem o kadar acıktı yiyelim yemeğimizi. Ben aç değildim. O yedi ben izledim ona ne kadar aşık olduğumu bir kez daha anladım. Kahverengi saçları rüzgardan birbirine karışmış ben de saçlarını düzelttim. Parmaklarımla taradım tek tek. Canım sıkıldı o yemek yerken papatya toplamak için ayaklandım. Papatyalarla uzun uzun muhabbet ettik o kadar dakmışım ki papatyalalara, bir gölge hissettim. Kafamı kaldırdım badem ağacı duruyordu bembeyaz çiçeklerinden dallar görünmüyordu. Bir resim tablosunu andırıyordu adeta. Sevgilim gibiydi ona da böyle hayranlıkla bakıyordum. İnanılmaz derecede hayran kaldım o ağaca ömrümde bir daha aklımdan çıkmaz sanırım.
  Oturdum ağacın altına papatyalarımla oynuyordum taç yapıyordum. Bir yandan da dertleşiyordum ağaçla. Badem ağacına onu anlattım ne kadar sevdiğimi, ilk sevgilim olduğunu.O da beni dinliyor heralde bana bir şeyler anlatmaya çalışırmışcasına dallarını sallıyor. Kurumuş çiçekleri dökülüyor üstüme.
  Ben böyle hayal kurarken bir çift el gözlerimi kapattı. Ben de bir kahkaha patlatak "Hiçbüyümeyeceksin değil mi ? " dedim o da güldü kafasını salladı. Elindeki ip dikkatimi çekti. Salıncak kuracakmış. Hiç içimden gelmiyordu aslında. Bize nasıl dayansın bu ağaç. Ya koparsa dalı kırılırsa. Cennetten bir parça koparsa nasıl affederim kendimi. "Olmaz" dedim. Anlayamadı ne hissettiğimi neden böyle bir tepki verdiğimi anlayamadı.
  O gün salıncak kurmadık.İzin vermedim. Tekrar o sepetli bisikletle döndük eve. Evimizin çatısındaki koltuğa uzandım yıldızlara bakarak onu aradım  gökyüzünde sanki yüzü dolunaya yansımışta bana gülümsüyormuş gibi.  Ben de gülümsedim. Gözlerinin hayali gözlerimden bir an olsun ayrılmadı. İnsanlar deli sanacak diye korkuma ağzımı açmadım ama o an o hayalle o kadar konuşmak istedim ki...
  O gece o koltukta uyuyakalmışım annemler de farketmemiş. Gece ne kadar soğuk olsa da onun aşkı ısıtmış içimi. Hiç üşümemişim. Sabah mahallenin fırınına ekmek almak için yolladı annem. Her sabah fırında karşılaşırdık. O sabah da öyle oldu. Fırından ekmeğimi aldım çıkıyordum o da ekmek almaya geliyormuş. Beni görünce yüzü düştü. Kötü kokular geliyordu burnuma. Hayır dedim. Tahmin ettiğim şey olmasın. Sonunda yanıma geldi. Sözcükler döküldü dilinden. Yüzü bembeyaz olmuştu gözleri kan çanağı gibiydi. "Ayrılmak istiyorum" ...
  Ağzım açık bakakaldım ardından kalan hayaline. Kendime inandıramıyordum. Gözlerimden bir kaç damla yaş yuvarlandı. O muhteşem insan yoktu artık yalnız başımaydım.
  Eve gittim ekmekleri masaya bırakıp odama çıktım. Annem ne olduğunu anlamaya çalışıyor ben ise konuşmuyordum. Konuşamazdım. Konuşsam ağlayacağım. Odama zor attım kendimi. yastığa gömdüm kafamı. Hıçkırıklar boğuldu yastıkta. Neden dedim neden bitti durduk yere. Neden şimdi yalnız başımayım. Neden mutluluklar sınırlı. Kimse duymuyordu beni. Cevapsız kalıyordu sorularım...
  Acaba dün kötü bir şey mi yaptım. Kalbini mi kırdım. Ya da salıncak kurmasına izin vermedim diye mi soğudu benden. Onu istemediğimi mi düşündü.Bilmiyorum  bildiğim tek şey artık onsuzum...
  Günler birbirini kovaladı. Onsuz koskaca 1 hafta. Canım sıkıldı yine evde. Köşede ki parka çıktım. banklara oturdum. kaç gündür uykusuzum bilmiyorum. Kendimi sürekli suçluyorum. Ona layık olamadım. Ben düşünürken eskileri. Köşeden bir çift geldi oturdu yan banka. Biraz daha dikkatli baktığımda o olduğunu farkettim. Yakıştirmış yanına birini. Ne kadar şaka gibi gelsede inandıramasam da kendimi. Olay açık. elele kolkala sarmaş dolaş...
  Daha fazla duramazdım orda. Ama yanınada bırakmam tabi. Beniml gözlerim doldu yine. Gözlerim sakinlesin diye bekledim ama ne zaman sakinlese ayaklandığım da terkrar doluyor. Ayağa kalktım. Gayet rahat bir tavırla, ellerim ceplerimde,yanlarına gittim. Alaycı hareketlerle "Ne kadar da yakışıyorsunuz öyle darısı başıma " dedim Sadace gözlerime baktı yanakları kıpkırmızı olmuştu. Ne hissettiğini gözlerinden okudum. Yanındaki kıza baktım sonra uzun uzun.. Sonra da onun yüzüne bakmadan yavaş yavaş uzaklaştım ordan. O günden sonra her gün o badem ağacının altına gittim dertleştim onunla. Hayaliyle konuştum badem ağacı tesellim olmuştu. O kadar dalmışım ki kafama feci bir darbe aldım. Beni yolda görenler götürmüş hastaneye. Kısa sürede herkes toplanmış başıma o dahil. Ne olduğunu anlamadım. Kim yaptı ? Neden?
  O araştırmış, onun sevgilisinin abileri... Küçük hanıma ne zararım dokundu bilmem hemen abilerine şikayet etmiş beni.
  Çok şükür iyiyim. Hiç bir şeyim yok o dahil. O yok ... Sevgilisiyle kavga etmişler benim için yapmış bunu. Kızın abileride şehir eşkıyası mı bilmem dövmüşler, insanlıktan çıkarmışlar onu. Hastaneye kaldırdılar. Ama olmadı. Belki hiç bir şey geri getirmeyecek artık onu ama ben gideceğim ona. HOŞÇAKAL AİLEM HOŞÇAKAL HAYAT HOŞÇAKAL BADEM AĞACI...

Artık onlar yoktu. İlkbaharda geçirdikleri hoş saatler ya da minik kurabiyeler.. Artık onlardan geriye kalan bir yaşlı badem ağacı bir de badem ağacının altındaki mezar taşları...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 24, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BADEM AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin