4717Kenardaki masaların birinde oturuyorsun, yüzüne vuran güneş ışığı seni pek de rahatsız etmiyor çevreni izliyorsun. Beni görmüyorsun, kafandaki kargalar gözlerinin ferini emiyor. Bir ses duyuyorsun, sağ arkandan. Omzunun üzerinden bakıyorsun, gördüğün boşluğa belirsiz bir siluet ekliyorsun. Orada olduğumu sanıyorsun, beni neden duymuyorsun?
Gidişimin sarsıntılı etkisini gömleğinin üzerinde duran kahve lekesi anlatmaya çalışıyor, dili lâl tıpkı benim gibi. Hafiften çıkmaya başlayan sakallarına bakıyorum, ellerin onlara değer değmez kendi köşelerine çekiliyorlar. Sana dair her şey benden kaçıyor gibi sanki, canlılık ibaresi bulunan her şey ölümün soğuk yüzünden korkuyor. Sen hariç sevgilim, yaşadığın her nefese sırtını dönüp yaşayamadığımız her an için bana koşacak kadar umarsızsın ve de sadık.
Çoktan soğumuş kahveni dudaklarına götürüyorsun, sıcak tonlarla döşenmiş olan bu yer için fazla ölüm kokuyorsun bu nedenle garsonlar önüne geçemedikleri bir merakla seni izliyor gizliden gizliye. Şekersiz ve sütsüz kahvenin ilk damlası çatlamış dudaklarına değer değmez yüzünü buruşturuyorsun, yıkımımın etkilerini gözler önüne seriyorsun zira kahveyi sütlü ve bol şekerli sevdiğini biliyorum. Kendine acı çektiriyorsun, bir nevi vücutlarında çeşitli yaralar açan, izler bırakan insanlara benziyorsun. Ruhunun acı çığlıklarını kendi çığlıklarınla susturmaya çalışıyorsun. Birazdan tahta sandalyeni yere düşürecek bir çeviklikle ayağa kalkacaksın, bir sarhoş gibi uyumsuz davranışlar sergileyecek dengesiz bir tonda evrene gür sesinle lanetler edeceksin. İnsanlar sana ayıplayan hatta acıyan bakışlar atarken ve mekanın sahibi sana doğru agresif adımlarla yürürken, bu köşede kıpırdamadan seni izleyeceğim. En sonunda gözün buraya takılacak, her zaman oturduğum masanın bu olduğunu anımsayacaksın. Asıl sorun burada başlayacak, kendine küfürler edeceksin sessizce zira küfürlerinin duyulmasını sevmezsin.
Sorun demiştim değil mi, evet o kelimenin ne demek olduğunu gerçekten öğrenmiş olacaksın. Seni zapt etmeye çalışan kollardan kurtulup bana doğru birkaç adım atacaksın, gücün yetmeyecek on saniye sonra dizlerinin üzerine yığılmış olacaksın. Cenaze törenim yapılırken başımda bekleyen tek kişi oluşunun omuzlarına bindirdiği sorumsuzlukla saatlerce ağlamıştın sevgilim, şimdi gözyaşının ne kadar tuzlu olduğunu anlayacaksın. Çünkü unuttuğun şeylerin çıkardıkları tıkırtılardan korkacaksın, günlerdir oturduğun masanın başka bir kadının hayaleti için rezerve edildiğini anlayacak ve pişman olacaksın. Birkaç damla süzülecek gözlerinden, çoğu ayrıntıyı unuttuğunu kavrayacaksın ve kendinden aheste aheste nefret etmeye başlayacaksın. Çok değil sevgilim, birazdan beni koruyamadığın gerçeğine dayanmış olacaksın. Ölmek için çırpınacaksın, her canın yandığında yaptığın gibi nefeslerini tutacaksın. Bir yerden sonra akciğerlerinde hissettiğin boşluk ve yanma hissiyle tekrar kesik bir nefes alacaksın, içinde biriken her oksijen sana tüm bunların senin yüzünden olduğunu fısıldayacak.
Bir anne şefkatiyle olduğum yerde duracağım ama sen beni duyamayacaksın. Ara sıra görmene izin vereceğim beni, çokbilmiş doktorların ve üzerine titreyen masum ailen bunun delilik olduğuna inandıracak seni. Birkaç yıl boyunca benimle konuşmak için çırpınacaksın, kendi kendine konuştuğunu fark eden ailen seni parası binlerce pamuk şeker almaya yetecek olan özel bir kliniğe yatıracaklar. Zamanla ilaçlar ve peşin sıra çok konuşan insanlar nedeniyle, bana küskün olacaksın. Yanına geldiğimde sırtını dönüp gitmemi söyleyeceksin, senin için şiirler sıralayacağım ama unutma sevgilim, beni asla duyamayacaksın. Zamanla gelmez olacağım yanına, annenin gözyaşları hatırına. Önce sesimi unutacaksın, sonra yüzümü, sonra ellerimi unutmaya başlayacaksın. En sonunda saçlarımı unutacaksın, yalnızca senin oynamana izin verdiğim saçlarımı. Beni hastaneye yetiştirmeye çalıştığın o yağmurlu günde yalnız başına koridorlarda sabahlamanın mükâfatı olarak doktorların eline verdiği bir tutam uzun saçımı arayacaksın her köşede, unutma sevgilim annen iyi bir yalancıydı zamanla onların hiç var olmamış olduğuna inandırılacaksın.