Bazen hepinize olmuştur diye düşünüyorum. Aşk acısı diye kalıplaşmış bir acı var, insan sanırım buna ihtiyaç duyuyor. Adını bilmediğim duyguları bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Bazen aşk acısı çekiyorum, çektiğim acıya en yakını bu diye kullanıyorum. Normalde aşk, sevgi gibi şeyler üstüne çok konuşmam, bu konuda konuşmak benim haddime değildir zaten. Sonuçta hissettiği şeyin ne olduğunu anlayamayan, tanımlamakta zorlanan bir insanım...
Gözümü açıyorum ve yataktayım, yeni uyanmışım, mesanem patladı patlayacak, sabah ereksiyonum dahi yok, belli ki onun içinde berbat bir dönem bu. Tüm gün boyunca kafamın içinde kum fırtınaları oluyor. Tükürmeye kalksam kum yada toz tükürecekmişim gibi berbat bir buhran. Yaşamak nefes almak falan aklımın ucundan bile geçmiyor, sadece ezbere yapıyorum bunları, tıpkı ilk bacağı attıktan sonra diğer bacağında onu takip etmesi gibi, sonuçta yürümüş oluyorsun. Bende yürüyorum nefes alıyorum falan ama hiç düşünmüyorum. Aklımın hiçbir köşesinde bir zeka kırıntısı bir elektrik alışverişi yok. Nöronlarım arabesk söylüyor! Beynimin fişini çekmişler!
Sonunda yataktan kalkıyorum, oda annemin hazırladığı kahvaltı için, bekletmemek için sadece. Çünkü biliyorum oda yemedi, beni bekledi yemek için. Saatlerce aç bıraktı kendisini tek öğünümü yalnız yemeyeyim diye. Önce mesanemi boşaltmak için tuvalete giriyorum. İşerken beynimin nekadar boş olabileceğini düşünüyorum, beyin korteksimin üstünü kaç santim toz kaplamış olmalı ki bukadar boş olabilir kafam. Yüzümü yıkamalıyım diyorum işimi bitirip çeşmenin önünde ellerimi yıkarken. Aynada gözgöze geliyorum kendimle. Suratıma hiç bakmam, suratımda ilgimi çeken tek yer gözlerim ve çevresi. Soğuk suyla yıkarsam belki bir canlanma olur beynimde diye su çarpıyorum suratıma. Hala hiçbir kıpırdanma yok. Havlu kendini kurtarmak için elimin altından kaçıyor sanki, neyseki daha hızlıyım. Sadece ellerimi kuruluyorum havluyla, soğuğu hissetmem gerek, suratımı hissetmem gerek yaşadığımı anlamam için. Tuvaletten çıkarken sakallarımın arasından kendini kurtarmaya çalışan bir damlayı hissediyorum sonunda çenemde. Kahvaltı edebilmek için çayımdan bir yudum alıyorum, neyseki çayın tadı hala aynı. Ciğerlerimden gelen pası sökmek için demli çay içerim sabahları. Mideme birşeyler girdikten sonrasını anlatmıyorum. Hiçbirşey düşünmüyorum çünkü, vücudum anlık uyarılar yapıyor beynim anlık dahi olsa düşünmüyor. Bu şekilde hayatta kalabiliyorum böyle zamanlarda. Göğüs kafesimi hissediyorum sadece, nefes alamadığımdan oda. Birşeyler düşünmeye çalışıyorum bazen, çağrışım yapması için hiç alakasız yerlerden giriyorum. Beynimle resmen güreşiyorum ama hiçbir kıpırdanma yok. Bazen haftalarca hareket eden bir et yığını olarak dolanıyorum. Uykudan uyanmak gibi son buluyor. Birgün yataktan kalkıyorum ve konuşuyorum gülüyorum birşeyler düşünüyor ve yapıyorum.
Aşık olduğumda yaşamıştım buna benzer birşeyi, aşık oldummu onuda hatırlamıyorum ama hep aşk acısı çektiğim zamanlarda oldu bu. En yakın hissettiğim duygu o oldu, hiçbirşeyden tad almıyorum, haz almıyorum, düşünmüyorum, konuşmuyorum sadece çay demliyorum, çay içiyorum, sigara içiyorum ve tuvalete gidiyorum. Eğer bu bir aşk acısıysa diyorum kendime; kime aşıksın, kim var ki etrafında? Kiminle konuşuyorsun yada kimi düşünüyorsun? Bunu kendime ancak boktan hayat uykusundan uyandığımda soruyorum kendime, mantıklı düşünüyorum, yazarak düşünüyorum fakat yine sonuç alamıyorum. Aşk acısı çekiyorum ama kime aşığım ? Hiçbir isim, hiçbir kişi gelmiyor.
Bu aralar tam tersini yaşıyorum, ilk defa oluyor bu. İsim var, her yataktan kalktığımda, her çay içtiğimde, her sıçtığımda, her işediğimde, her nefes aldığımda aklıma gelen bir isim var. Her an aklıma gelen bir isim, bir kişi var. Fakat bu defa duygu yok. Aynı boktan hayat uykusunda beynim, bu sefer farklı olan birkaç şey var. Düşünüyorum, hareket ediyorum, daha çok sigara içiyorum ve bir kişi var fakat hiçbirşey hissetmiyorum. Ne bir acı, ne bir sevgi var içimde. Hiçbirşey hissetmiyor ve istemiyorum.