Hedefime ulaşmak için çok çalışmalıydım. Nefes almak için vaktim bile olmadığı bir zamanda kendimi dışarıda bulmuştum. Bir şey beni daha önce hiç görmediğim bir sokağa sürüklemişti. Hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Benden yaklaşık 20 adım uzakta, sokakta gördüğü her kediye gülümseyerek selam veren bir kız vardı. Adımlarımı yavaşlattım. Diğer insanlardan çok daha farklı olduğunu henüz kim olduğunu bile bilmeden sezmiştim.
Darmadağın, uzun, dalgalı saçlarıyla kısa boylu bir kızdı. Çok geçmeden birkaç adım ötede onu izlediğimi farketmiş olacak ki aniden arkasına döndü. Saçlarının arasındaki mavi boyalar neredeyse gözleriyle aynı renkti. Birkaç saniye bana baktıktan sonra tekrar kedileri sevmeye koyuldu. Geriye kalan kedilere de mamalarını verdikten ve biraz tüylerini okşadıktan sonra yürümeye başladı. Her geçen saniyeden sonra daha da hızlı adımlar atmaya başladı. Adımlar hızlandıkça hıçkırık sesleri de yükseliyordu. Kendime engel olamadım. Hemen bu minik kızın yanına koştum. Omzuna dokundum. Biraz ürkekçe gözlerini bana çevirdi. Gözlerinin rengi kızgın bulutlar kadar gri olmuştu. Ağlamaktan kızarmış burnunun etrafından yaşlar sözülüyor ve kulaklığından işittiğim Metallica şarkısının "So close no matter how far" sözlerini duyuyordum. Gözyaşlarını parmak uçlarımla sildim, kulaklığını çıkardım ve niçin ağladığını sordum. Hala gözlerinden süzülmeye devam eden gözyaşları yanaklarına minik darbeler bırakırken -titreyen bir sesle- ancak "Özledim" diyebildi. Kim bir Metallica şarkısında ağlayabilirdi ki? Şaşkınlığımı gizleyemeden ona bakmaya devam ettim. "Neyse" diyip, hızlı adımlarla benden uzaklaşmaya başladı. Peşini bırakmadım. "Nereye gidiyoruz?" dedim. Hiç düşünmeden, sanki bunu soracağımı biliyormuş gibi "Ayaklarımın beni götürdüğü yere." dedi. İçimdeki dolup taşan merak duygusuyla o yere varmak için can atıyordum.
Birkaç dakika hiç konuşmadan yürüdükten sonra etrafta kimsenin olmadığı bir iskeleye vardık. İskelenin sonuna dek adımlarını hiç kesmeden yürümeye devam etti. Aniden durdu. Yere oturdu ve ayaklarını hırçın dalgalara doğru sarkıttı. Hayal edemeyeceğim güzellikteki bu kızın yanına oturdum. "Adım Carl." diyerek sağ elimi tokalaşmak için ona doğru uzattım. Elime aynı şekilde karşılık vererek "Sky." dedi. Derin bir sessizlikten sonra "Seni daha önce hiç görmemiştim." dedim. Önce şaşırdı ve daha sonra kaşlarını çattı. "Genelde görünmez olmayı tercih ediyorum." dedi. Bu sırada kara bulutların arasından denize yansıyan güneş ışıkları havanın az sonra kararacağına dair haber veriyordu. Sky kısık bir sesle "Benim eve gitmem gerekiyor." dedi. Ben henüz ne olduğunu bile anlayamadan onun izini kaybettim. Eve gidip ders çalışmaya başlasam da bu güzel kızın dedikleri beynimde yankılanıyor, görüntüsü gözlerimin önünden gitmiyordu. Gizemli oluşu beni adeta büyülemişti.
Ertesi gün yine aynı saatte onu ilk kez gördüğüm yere gittim. Dakikalar geçti, gelmedi. Ceketimin cebinden sigara paketimi ve çakmağımı çıkardım. Rüzgara karşı elimi siper alarak sigaramı yaktım. Ciğerlerimi sonuna kadar doldurana dek sigaramı içmeye devam ettim. Çok geçmeden minik adımların sesini duydum. Arkamı döndüğümde Sky ile göz göze geldik. Ağlıyordu. Gözyaşlarını hızlıca silip gülümsedi. "Demek sigara içiyorsun?" dedi. Cevabımı henüz veremeden cebinden -tahminimce birkaç günlük- sigarasını çıkarıp yaktı. Hala beni şaşırtmaya devam ediyordu. Ona "Neden sürekli ağlıyorsun?" sorusunu yönelttim. "Bir kedim vardı." sesi titriyordu ve ekledi "Onu yıllar önce kaybettim. Bu yüzden sokak kedileri artık bana ait.". Sigarasından bir yudum daha aldı. Yarım sigarayı yağmurdan yeni ıslanmış yere fırlattı. "Seni buraya sürükleyen nedir? Şu anda ders çalışıyor olmalısın." dedi Sky. "Beni nereden tanıyorsun?" dedim şaşırmış bir ses tonuyla. Gözlerini kısıp gülümsedikten hemen sonra "Seni herkes tanır. Sen okulun en başarılı öğrencisisin." dedi bana. Onunla aynı okulda olduğumuzu öğrenince oldukça mutlu oldum. "Seni bunca zaman nasıl görememişim!" dedim. "Okulda yeniyim." yanıtını verdi. "Ne doktoru olmak istiyorsun?" diye sordu meraklı bir sesle. Sadece adını bildiğim ve henüz yeni tanıştığım bu kız benim hakkımda birkaç bilgi sıralayınca yine suratımdaki o şaşkın ifadeyle, bir süre cevap veremeyince sorusunu yineledi. "Buna henüz karar veremedim. Peki ya sen hangi bölümün öğrencisisin?" dedim nazik bir sesle. "STR" dedi. Anlamadığımı hemen farketti ve "Sinema, televizyon, radyo" dedi. Gülümsedim.
Aramızdaki boy farkı dikkatini çekmiş olacak ki güldü kendi kendine. Ne kadar da tuhaf bir kız olduğunu düşündüm. "Görevimi tamamladým. Artýk eve gitme vakti" dedi ve adımlarını hızlandırmaya başladı. Ona eşlik ettim. Bir kapının önünde aniden adımlarını kesti ve teşekkür edip kapıdan içeri girdi.