s

94 5 0
                                        

-
-
-
-
-

"Neden?" diye kayıtsız ama etkili bir soru sorduğumda 15 yaşına girmek üzereydik. Saat 21.37'yi gösteriyordu.

Gökyüzü yıldızlarla kaplı olmasına rağmen hafif esintilerini sırtımızda estiriyordu.

Üzerinde ten rengi çamaşırını belli edecek kadar ince beyaz bir gömlek ile kumaşını çok severek aldığı gri şortu vardı. Normalde asla ama asla şort giymeyen O bugün bir 'çılgınlık' yapıp şort giymişti ve yeni çıkan sarımsı bacak tüylerine rağmen harika gözüküyordu. Dudakları her zamanki dolgunluğunu koruyor olsa da çatlamıştı. Çimlerin üzerine oturmuş -ve belki birazda yatmış- etrafı inceliyorduk, yani en azından ben inceliyordum. Yeşil gözleri parlaklığını yıldızlardan almasına rağmen bu gece hüzünle parlıyor gibiydi ve bundan hoşnut olmamıştım.

Parmaklarını birbirine kenetlemiş halde içini çekerken avucundaki yara bandı dikkatimi çekti. Dikkatini bana vermiyordu.

Sessizce iç çekerek kısık sesimle izin almaya çalıştım. Duymadı.

Avucuna ne olduğunu merak ediyordum ve elimden gelecekse gözlerinde ki hüzünlü parlaklığı söküp atmak istiyordum. Fakat sorduğum soruya cevap vermemiş ve aynı zamanda izin istememe de sessiz kalmıştı.

Birkaç dakika daha bekledikten sonra bana kızacağını bildiğim halde ince parmaklarımı, dişlerini geçirmekten soyulan cansız parmaklarıyla birleştirdim. Ne zaman bu hareketi yapsam bana kızar ve parmaklarının acıdığını bahane ederek ellerini sırtına saklardı. Bu çocuksu halleri oldukça hoşuma gidiyordu.

Parmaklarımı yavaşça birleştirmiş olduğum halde hiçbir tepki vermedi. Tırnak etleri gün geçtikçe daha çok soyuluyordu ve bu gerçekten acı verici bir durumdu. Soyulan yerleri iyileştirmek istercesine parmaklarına masaj yapmaya çalıştım.

Yüreğim tepkisiz geçen dakikalar ile sıkışırken parmaklarını bıraktım ve çenesini yavaşça tuttum. Parmaklarım çenesine değince gözlerini kapattı ve dudaklarını sıkmaya başladı.

Yeşil gözlerinden birkaç damla süzüldü, yanaklarına doğru.

Canım acıyordu. Canım çok fazla acıyordu.

Gelip beni sakinleştirmesi gerekirken karşımda ağlıyordu.

Parmaklarımı hiç görmediğim bir yavaşlıkta çenesinden çektim.

Ağlamaya devam etti.

Ilık rüzgar sırtını yalayıp geçerken ağlamaya devam etti.

Yaşadığımız şeye bir anlam yüklemeye çalışırken adımı fısıldadı.

Gözlerini açmadan, ısırmaktan kanayan dudakları ile özür diledi.

Kanlar çenesine doğru ilerlerken tekrar özür diledi.

Affedilemeyecek bir şey yapmadın derken saat 21.58 idi.

Parmaklarım çenesini tekrar bulunca gözlerini açtı. Sevinmiştim. Bir daha yeşil gözlerini göremeyecek olma düşüncesi beni delirtiyordu.

Yeşil gözleri olduğundan daha koyu bir renge dönüşürken parmaklarımla dudağındaki kanları sildim. Çenesini de sildikten sonra hafifçe gülümsedi.

Saat 22.09 olduğunda çenesinde olan parmaklarım bileğini buldu.

Gözlerini yeniden kapattı. Acı çekiyordu.

Parmaklarım bileğinde görünmez daireler çizerken gömleğinin eteklerini çekiştirdi.

Yaralarından öpmek istedim, kolundaki kesikleri yaparken çektiği acıları unutturmak istercesine öpmek istedim.

İzin vermedi,

izin vermediği gibi soruma da cevap vermeden git dedi.

Tek kelime etmeden ayağa kalktım. Ölmeye devam ediyordu ve dolgun dudaklarından çıkan tek şey git idi.

Saat 22.28'i gösteriyordu, gittim.

-
-
-
-
-




schmerzlich schönHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin