"Sen de mi bizdensin?"
Sorusuyla olduğum yerde donup kaldım. O da mı benim gibiydi? Daha da önemlisi, başkaları da mı vardı? Her ne kadar birilerine söylemek istiyor olsam da kendimi tuttum. Kimseye söylememeliydim, ne kadar az insan bilirse o kadar iyiydi. Telaşlanmıştım. Kolumu hızla çektim ve bağırdım. "Hayır, ben kimseden değilim!"
Tekrar kolumu yakaladı. "Fiziksel güç kullanmadan nesnelere zarar verebilecek fazla insan tanımıyorum." dedi. Gözlerimi devirdim ve daha alçak ama inandırıcı olduğunu umduğum bir sesle "Kafedeki tek insan ben değildim." dedim. Hızla arkamı döndüm, kolumu çektim ve uzaklaşmaya çalıştım. Başarılı olabilirdim, kolumu yine sertçe tutmasaydı tabii.
"Söyle bana. Sana yardım edebilirim. Şu an ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değil misin?" dedi. Haklıydı. Çok tehlikeliydim. Çoğunlukla nesnelere zarar versem de insanlara zarar verdiğim zamanlar da olabiliyordu. Üstelik son zamanlarda güçlerim kontrol edemeyeceğim bir hal almıştı. Bakışlarımı çikolata denizini andıran gözlerine çevirdim. Güvenimi sarsacak, beni tedirgin edecek herhangi bir şey aradım o gözlerde. Beklentilerimin tam aksine ruhumun derinliklerine ulaşarak irkilmeme neden olan gözlerinde sonsuz güven duygusunu gördüm. Aynı zamanda şefkati ve acıyı.
Kaybedecek bir şeyim yoktu. Beni büyüten ve her ne kadar beceremese de yardımcı olmaya çalışan teyzem dışında kimsem yoktu, ne bir ailem ne de bir sevgilim. Neden olduğum kazalar yüzünden sürekli yer değiştirmek zorunda kalmıştık, bu nedenle hiç yakın arkadaşım da olmamıştı. Ama Anıl'ın da benim gibi olduğunu öğrendiğimden beri daha az yalnız hissediyordum.
Beklentiyle yüzümü tarayan bakışlarına karşılık verdim ve "Peki." dedim. "Ama bana nasıl yardım edebilirsin ki?"
Dikkatlice yüzüme baktı. Söyleyeceklerini toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmaya başladı. "Kısa bir süre önce ben de senin gibiydim. Her an patlamaya hazır bir bomba gibi etrafıma ne zaman zarar vereceğim belli olmuyordu. Birinin yardımıyla güçlerimi kontrol etmeyi öğrendim. Sana da öğreteceğim. Hiç kimsenin benim yaşadıklarımı yaşamasına izin veremem."
Zihnimde pek çok soru oluşmuştu. Aralarından birini seçip ona yönelttim. "Yekta da mı bizim gibi?"
"Hayır." dedi. "Bizim gibi değil fakat her şeyimi bilen tek kişi o."
Şaşırmıştım. Zihnimde biriken sorulardan birini daha ona yönelteceğim sırada, "Burada daha fazla dikilmek istemiyorum. Hadi, seni de evine bırakayım." dedi ve hala sıkıca tuttuğu kolumdan çekerek beni kafenin önüne bıraktığı siyah bisikletine doğru sürükledi.
Bisikletin yanına ulaştığımızda bindi ve oturmam için arkasını işaret etti. Başta oturmakla oturmamak arasında kalsam da sonunda bindim ve onu rahatsız etmemeye özen göstererek ceketinin kenarlarına tutundum. Evimle kafenin arasında fazla mesafe yoktu, nerede olduğunu söyledim ve sürmeye başladı.
Arkasında oturmama rağmen sanki hiç ağır değilmişim gibi rahatça ve hızla sürmesi beni şaşırtmıştı. Rüzgarda dalgalanan siyah ve gür saçlarını hayranlıkla izlerken "Daha sıkı tutun." diyen sesiyle irkildim. Ellerimi karnının önünde birleştirdim. Ona bu kadar yakın olmak kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Ferahlatıcı kokusu ruhuma işlerken gevşedim ve yanağımı sırtına yaslayıp gözlerimi kapadım.
Zaman, mekan ve farkında olmam gereken her şeyi unutmuştum. Sanki sadece o ve ben vardık. Bütün sıkıntılarım, yalnızlığım... Hepsi aklımdan uçup gitmişti. Tam ona bu kadar yakın olmanın verdiği mutlulukla gülümserken, bisikletin çoktan durmuş olduğunu fark ettim ve yavaşça gözlerimi açtım. Başımı kaldırmamla bana ifadesiz gözlerle bakan bir adet ultra-seksi-aşırı-çekici-Anıl ile karşılaşmam bir oldu.. Saç diplerime kadar kızarırken toparlanıp bisikletten indim. Ancak rezilliğim ne yazık ki burada sona ermemişti. Nasıl telaşlandıysam, kaldırımın kenarına takılıp yerle buluşmuştum.
Bisikletten hızla indi ve elini uzatıp kalkmama yardımcı oldu. "Bu kadar sakar olacaksan seninle çok işimiz var demektir." diye homurdanmasını duyduğumda gözlerimi devirdim. Tam anlamıyla dengemi sağladığımda elini açıp uzattı. Anlamamış gözlerle ona baktım ve elimi eline doğru uzattığımda "Telefonunu ver." diyerek parmak uçlarıma kadar kızarmama neden oldu. Cebimden telefonumu hızla çıkarıp sertçe eline bıraktım. Telefonumdan telefonunu çaldırdı ve hızla birkaç tuşa daha basıp bana uzattı.
"Numaramı kaydettim. Sadece önemli bir şey olursa ara. Sakın lüzumsuz zamanlarda arayıp beni rahatsız etme. Ayrıca yarın öğlen seni aradığımda evin önüne çık." dedi ve bisikletine binip hiçbir şey demeden uzaklaştı.
Bir insan nasıl bu kadar sinir bozucu olabilirdi? Ah! Veda bile etmeyecek kadar kaba bir insandan bana yardım etmesini istemiştim.
Bahçedeki küçük lambanın patlamasıyla çıkan sesi duyduğumda gözlerimi devirdim ve arkamı dönüp kapıya doğru ilerlerledim.
Yarın gerçekten de zor bir gün olacaktı.