+Stranger+

19 1 0
                                    


Tarih: 12.02.2017
Yer: Daegu,JoJusan parkı
Saat: 21:46

"Dur y-yapma! Onlar sana hiçbirşey yapmadı ne olur bırak onları. Yalvarıyorum bıra-.."

İki el silah sesinden önce söylediğim son sözlerimdi.

Gözlerimin önünde annem ve babamın ölmesini izliyordum, birşey yapamıyordum. Hiçbirşey yapamıyordum. Elim ayağım buz kesmişti ve dünyadan soyutlanmıştım.

Ben kimdim? Bugüne kadar hiçbir şekilde mutlu olamayan, amacı sadece etrafındakileri biraz olsun mutlu etmek olan biriydim.

Mutlu olmak istiyordum. Hatta bugün ilk kez mutlu olacağımı düşünmüştüm ama şuana bakarsak, sonuç hiç de iç açıcı değildi.

Canım annem benim... Altın sarısı upuzun saçlarıyla ,yemyeşil gözleriyle hayatımda gördüğüm en güzel kadındı.
Çok becerikliydi. Elinden her iş gelirdi.
Çok değişik yemekler dener, ve hepsini mükemmel bir şekilde yapardı. Çok güzel el işi yapardı. Bana renk renk kazaklar örerdi küçükken. Çoraplarıma kadar annemin ördüğünü hatırlıyorum.

Ve saçlarında ufak tefek beyazlıklar olan Canım babam...

Belki de bu onları son görüşümdü.
Babamın yüzünde ellerimi gezdirdim.
Belki de birdaha bana eskisi gibi gülemeyecekti. Belki de hiç gülemeyecekti. Üzüntüyle ve yıkılımış hayallerimle birlikte onlara son bir kez daha baktım.

Üstümdeki annemin ördüğü ve biraz önce de onların kanının sıçradığı hırkamı elimle sıkıca kavradım.

Ağlamaktan sesim kısılmıştı, ama karşımdaki yabancı ise bize gülüyordu.

Karanlıkta yüzünü seçemediğim adamın gülüşlerini çok net duyuyordum.

"Bunu neden yaptın! Aşağılık herif!"

Ona doğru yürüyüp bağırıyordum, bir yandan da onu itiyordum.

Bu cesaret nereden gelmişti? Bir iki dakika sonra beni de öldürmeyeceğini nereden biliyordum ?

Kaybedecek bir şeyin yok artık senin Jihyun, diye geçirdim içimden.
Annem ölmüştü, babam ölmüştü.
Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu artık.

Beni üzerinden itti ve bağırdı.
"Yeter! Kendine gel. Seni istesem şurada gebertirim ve kimsenin ruhu duymaz. Şimdi kes sesini ve uzaklaş!"
Aniden bağırınca beni çok korkutmuştu.

Karanlıkta arkasını dönmesini fırsat bilip onun yanından uzaklaşıp bir köşeye geçtim ve polisi aradım. Adresi verdikten sonra ıslık sesi duydum.
Telefonu hemen kapatıp yanıma aldım ve kaçmaya başladım.

"BURAYA GEL !"

Arkamdan geliyordu. Ama yılmayacaktım.

Ve eğer annem ve babamın kurtulma ihtimalleri varsa ve ben onları orada bıraktıysam da , kendimi affetmeyecektim.

Onu olay yerinden uzaklaştırmam lazımdı ,çünkü onların ölülerine veya dirilerine ne yapacağını düşünmek güçtü.

Arkama bakmadan ağaçların arasından geçerek kaçmaya çalışıyordum.
Sonunda kasabamıza en yakın yola kadar geldim.
Bir yandan hıçkırıklarla ağlarken, diğer yandan gözlerimi siliyordum. Buğulu gözlerle etrafı göremezdiniz sonuçta.

Önüme bakmadığım için bir başka siyah giysili yabancıya çarpmam çok da uzun sürmemişti.
Yüzümü yüzüne doğru çevirdim -bu biraz zaman aldı çünkü, benden oldukça uzundu.
İki adım geriledim ama kolumdan tuttu ve koşmaya başladı.
Sonunda beni boş arazideki bir depoya getirdi.

WhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin