Gözlerimi yavaşça araladığımda hava çoktan kararmıştı.
Yanımdaki koltuğa baktığımda o yoktu.
Yavaşça doğruldum ve üzerimdeki battaniyeyi kenara ittim, böylesi daha iyiydi. Terlemiştim, üşüyordum.
Titreyen elimi yüzümde gezdirdim, yüzümdeki kuruluğu hissedebiliyordum, aynı zamanda yutkunamıyordum da. Yataktan kalkıp ayakkabılarımı giydim ve odada ışığı bulmaya çalıştım. Işıkları açtığımda odada kısa bir göz gezdirdim ve çıktım.
Koridorlar çok sessizdi; saati çok merak ediyordum ama telefonumun şarjı bittiği için bakamıyordum.
Lavoboyu bulduktan sonra vakit kaybetmeden içeri girdim.
Aynadan kendime baktım; solgun yüzüm, dağılmış saçlarım,ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerim...
Kendimi tanıyamamıştım, gören kimse bu halimle beni tanıyamazdı da zaten.
Saçlarımı arkadan sıkıca topladım ve yüzümü yıkadım.
Yeni yeni kendime geliyordum, veya öyle hissediyordum; cevabını bulamayacağım sorularla aklımı karıştırmaktan vazgeçip yüzümü kuruladıktan sonra oradan ayrıldım.
Hastanenin loş beyaz ışıklarından nefret ediyordum.
Samimi olmayan rengi, mide bulandırıcı kokusu ve en kötüsü de ürkütücü sessizliği olan bu koridorda yürürken hastaneleri neden sevmediğimi bir kez daha hatırlamıştım. Ortalıkta ailemin durumunu sorabileceğim bir doktor bile yoktu. Bunların bir rüya olmasını umarak adımlarımı geldiğim odaya doğru yönlendirdim.
Odanın önüne geldim ve kapının kolunu kavradım.
Ama ben kapıyı açmadan kapı içeriden açılınca onunla karşı karşıya gelmiştik.
Yüzündeki soğukluğun yerini korku ve endişe kaplamıştı, yüzümü ona doğru çevirdim.Solgun yüzümü görüp benim için endişelenmiş olacak ki bir elini sırtıma koyup beni içeri soktu.
"Neredeydin sen? Bu halde dışarı nasıl çıkarsın? Seni ne kadar aradığımdan haberin v..-"
Bitkin bir şekilde yatağa oturdum ve önümde hâlâ dikilmekte olan O'na baktım.
"Kısa süreliğine lavoboya gitmiştim sadece.."
Sadece fısıldayabilmiştim, dahasına gücüm yetmiyordu. Karnımdan kasıklarıma doğru keskin bir acı kendini belli ediyordu sürekli, elimi karnımdan çekemiyordum.
Acıyla yüzümü buruşturunca yanıma oturdu.
"İyi misin..?"
Ona döndüm, ve tüm soğukluğumu kullanarak konuştum.
"Umrundaymışım gibi davranmayı kes,baştaki gibi ol sadece.."
Bana şaşırmış bir biçimde bakarken konuşmaya devam ettim.
Gözlerimizin içine bakıyorduk."Soğuk,umursamaz,sinirli ol"
Sinirle bir gülüş attıktan sonra yanımdan kalktı.
"Tamam,yeterince sinirliyim,soğuk ve umursamazım da. Şimdi şuraya geç yat"
Bana yatağı gösterirken oldukça ciddiydi.
Hiçbir şey söylemeden yatağa yattım ve tekrar ona baktım."Annem ve babam nasıl..?"
Uzunca bir süre cevap vermeden yüzümü inceledi.
Ardından eliyle arkadaki saçlarını öne attı ve tekrar geriye savurdu."İyiler"
"Bana düzgün bir cevap ver," yatakta doğruldum.
"Dün geceden beri uyuyorum ve şu an hava karanlık, üstelik saatin kaç olduğundan bile haberim yok ama tam bir gündür burada olduğumuzdan eminim,ama..."
Ağlamaya başlayacağımdan emin olarak konuştum,
"Ama.."
Yanaklarımda hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi sıkıca yumdum ve ellerimle yüzümü kapattım.
Tekrar yakınıma gelen ayak seslerini hissetmiştim. Ellerimi yavaşça yüzümden çekti ve bana baktı."Emin olmak istediğim tek şey... onların sağlıklı olduğu"
Ayakta durmuş , bana bakıyordu.
Beni kendine çekip kollarımı beline sardı,elleriyle saçlarımı okşamaya başladı."Ağlama diye kaç kez söyleyeceğim?"
"Aah hadi ama sus artık.. onlar iyiler doktorla konuştum Jihyun.."
Ondan ayrılıp yavaşça geri çekildim, o da dizlerinin üstüne çöktü ve yüzlerimizi hizaladıktan sonra konuşmaya başladı.
"Sana söz veriyorum, onlar iyi olacaklar. Ama şunu bil ki.. sen burada ne kadar ağlasan da şu an bir şey değişmeyecek. Bu yüzden ağlamayı kesersen iyi edersin.""Neden bu kadar kabasın"
Diye bir soru yönelttim aniden, yavaşça ayaklanırken ceketinin yakalarını düzeltti ve bir süre yüzümü inceledikten sonra tekrar soğuk bir şekilde cevap verdi.
"Kaba olmayı seviyorum"
Sahte bir gülüş yolladı ve koltuğa geçip tekrar uzandı.
"Yat artık."
Tekrar yatağa uzandım, tekrar yarın olmasını ve yarının bugünden daha iyi olmasını diledim. Öyle olmak zorundaydı.
Gözlerimi sildim ve az önce üzerimden tiksinerek ittiğim battaniyeye sıkıca sarıldım. Üşüyordum ve düşüncelerim beni çok yoruyordu, ailem olmadan savunmasız hissediyordum kendimi. Tuhaf bir şekilde beni koruyup korumadığını anlayamadığım bu adama güveniyordum, her ne kadar istemesem de. Hiç bir şey düşünmek istemediğim için bu konuyu da düşünmeyi bırakıp gözlerimi sımsıkı kapattım ve uyuduğumu hayal ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who
FanfictionGözleri önünde ailesinin acımasız bir katil tarafından vurulmasıyla şoka giren Lee Jihyun, katilin elinden kaçmaya çalışırken daha az tehlikeli biriyle karşılaşır. Ona adını söylememekte kararlı olan gizemli bir kişidir bu. "Adın ne..?" Soğuk bir şe...