Yaşama amacım ne? Neden yaşıyorum? Bilmiyorum. Bu soruyu kendime ne zaman sorarsam sorayım hep aynı şey olur. 'Üzgünüm.. bu soruna bir cevap bulamadık.' Bu, bu çok saçma. Her soruma bir cevap bulan kalbim, neden bu soruma cevap bulamıyor ki? Her neyse, boş versenize ben bu soruya bir cevap bulamamaya alıştım. "Destan!! Neredesin?" Evet duyduğum ses tam olarak Beste'ye ait idi. Beste kim diyecek olursanız Beste; benim küçüklük dostumdu. Kendisi ile bir sürü olayları beraber atlattık. Hep beraber kaldık 5 yaşında iken girdiğim bu zerre heyecanı olmayan maceraya 20 yaşında biri olarak devam ediyorum, ediyoruz. Ben Destan BeyazAy 20 yaşında bir kızım. Benimle ilgili olan şey tek budur.
"Bebeğim? Ahhh! Yine nerelere daldın? Hey! Sana diyorum." "Ha. Beste, üzgünüm dalmışım. Duymadım seslendiğini." "Sen.. iyisin değil mi?" Beste'nin sorusuna biraz düşünerek cevap vermek istediğim için yaklaşık yarım saniye onu bekletmiştim. "İyiyim." Cevabımın onu memnun ettiği kıvrılan dudaklarından belli olmuştu. "O zaman kalk gidiyoruz." dediği şeye burun kıvırtarak cevap verdim. "Ahh! Hayır. Yine o lanet alışveriş merkezine gidip kendimi yoramam. Üzgünüm, kendime eziyet etmeyi çoktan bıraktım." Söylediğim şeylere alay edermişçesine güldü. Yaptığı tek şey bileklerime bakmaktı. "Kendine eziyet etmeyi gerçekten bırakmışsın!!" Sadece gülümsemiştim, hatta bunu ufak bir gülümseme denilemez bence. Resmen kahkahayı basmıştım. Psikopatça mıydı bu? Evet. Bence kesinlikle öyleydi.
Şuan nerede miydim? Sizce? Tabii ki de alışveriş merkezinde. "Sana tüm beddualarımı edeceğim. Sana tüm küfürleri sayacağım. Sana hayatımda hiç yapmadığım kadar dırdır yapacağım. Bunlar sana az bile ama ne yapabilirim ki? Keşke elimden fazlası gelse!" Söylediğim şeyler sanki çok komikmiş gibi alışveriş merkezinin tam ortasında durup duyup duyabileceğiniz en büyük kahkahayı attı. Hayır. Ben, ben kesinlikle onu tanımıyorum. "İlahi Destan, sende sanırsın tüm alışveriş merkezini gezdirdim sana." Ne?! Ciddi miydi bu soru? Tabii ki gezdirmiş tüm pestilimi çıkarmıştı. Cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih ederek ilerlemeye devam ettim. Onu beklemedim, ne gerek vardı? Ayakları vardı değil mi? Kahkaha atması bitince kendi gelirdi zaten. İlerlerken gözüme takılan bir sürü erkek tişörtü vardı. Daha fazla dayanamayıp kendimi bir mağazaya attım. Sonra ne mi oldu? Bir sürü erkek tişörtü ile mağazadan çıktım. Beğendiğim tüm tişörtleri satın almıştım. Hepsi birbirinden güzeldi. Büyülenmiş gibiydim. "Ahhhhhh!" kafamı sert bir şeye çarpana kadar her şey tabii ki de iyiydi. Yere düşen poşetlere baktım, ardından çarptığım o sert cisim sahibine baktım. Evet şuan neye bakıyordum ben? Oysaki ben bir duvara falan çarptım sanmıştım. Meğersem bir göğüsmüş çarptığım. Gerçekten de ne çok abartmışım. "Hanımefendi iyi misiniz? Ben... çok özür dilerim. Gerçekten, o kadar hızlı geldiniz ki ben de şaşırdım. Ben tekrardan çok özür dilerim." Daha kaç defa özür dileyecekti? Merak etmiştim doğrusu. "Şey... asıl ben özür dilerim. Bu kadar dikkatsiz olmak benim hatam." kurduğum cümleler çok mu komikti? Neden sırıtıyordu bu? Her neyse boş versenize. Daha çok poşetlerimi yerde bırakamazdım. Eğilip poşetleri alacağım sırada benim ile beraber eğilen biri daha vardı. Ona baktım. "İzin ver de sana yardım edeyim." Bu çok nazikçe bir davranıştı. bana yardım etmesine izin verdim. Bütün poşetleri koluma takıp ona gülümsedim. Sanırım ben huzurluydum bu gün. Bir şey demeden ilerlemeye başladım, bir adım iki adım... durmuştum. Ona teşekkür etmeyi unutmuştum. Arkama sakince döndüm. Ve gökyüzünü anımsatan o mavi gözler ile göz göze geldim. Gülümsedim. "Ben yardım ettiğin için teşekkür ederim." "Rica ederim." Hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve gittim. Ben, sanırım orada durmayı her şeyden çok isterdim. Saçmalık bu, ama kimin umrunda?
Sonunda sıcacık yatağımla kavuşmuştum. Bu.. bu anlatılamaz derecede güzel bir duygu. Öyle ki çocuğun lunaparka gitmek için verdiği o savaşı ben yatağıma gitmek için verirdim hep. Şunu farkettim ki, ben kaç gündür sosyal medya hesaplarıma bakmıyordum. Biraz oralarda takılmamın bir sakıncası olmazdı bence. Hesabıma giriş yaptığımda 48 bildirim 2 de mesaj vardı. Bildirimleri çok umursamadan mesaj kutuma girdim. Biri yeni tanıştığım Duygu adında bir kızdan. Diğeri ise daha önce hiç konuşmadığım birinden idi. Mesaja bakma gereği duymadan hemen sildim ve hesabımdan çıktım. Açıkçası mesaj atanı tanımıyordum, tanımadığım insanların mesajlarını her zaman silerdim bazen de canım isterse engellerdim. Sıcak yatağımda huzuruluydum. Her zamanki gibi uyku sorunum vardı bu gece. Her gece olur bu, uyku bana hiç uğramaz. Yatağımdan kalkıp cam önüne oturdum. Anlaşılan bu gecede yıldızları izlerken uyuya kalacak sabah uyandığımda da her yerim tutulmuş bir şekilde olacaktım. Yıldızları izlemek.. o kadar hoş bir durumdu ki, anlatamıyorum. Küçükken her zaman yıldızları izler hayal kurardım, hangi küçük çocuk küçükken yıldızlara bakarak hayal kurmamış ki değil mi? Biraz yıldızları seyrettikten sonra uykumun gelmediğini farkettim. Dışarı çıkıp biraz hava alsam iyi olacaktı.
Yaklaşık yarım saattir dışarıda dolaşıyordum. Hava soğuk ve nemliydi. Soğuk... hep sevmişimdir. Saat 02.04 gecenin en huzurlu dakikaları. Sessiz, ıssız, huzurlu.. daha ne istiyebilirim ki? "Merhaba." Yanıma oturan insana bakmak istemedim. sadece tanımasam bile ona cevap vermek istedim bir an. "Merhaba." yanımda biraz kıpırdandığını hisseder gibiydim. "Neden gecenin bu saatinde tek başına buradasın?" Tamam, bu sorunun saçmalığını ve bu durumun onu ilgilendirmediğini farkında olduğunu bilerek cevap vereceğim ona. "Sana ne?" Hala yüzüne bakmamaya kararlıydım. Ama cevaplarımı vermeye hazırdım. "Neden bu kadar fevri bir cevap verdin? Sana normal bir şekilde somuştum oysaki." Sinirlenmeden aksine çok sakin bir şekilde ona döndüm. "Sen...." Ben gerçekten aptal olmalıydım. Neden yüzüne hiç bakmadım ben bunun? Alışveriş merkezinde bana çarpan ardından yardım eden çocuk. İkinci kez karşılaşıyorduk. Şansa bak ki aynı gün içinde oluyor bu karşılaşmalar. "Ha.. sen alışveriş merkezinde çarptığım kızsın?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp güldüm. Neden gülmüştüm? Hiçbir fikrim yoktu. "Vay canına bir daha karşılaşmayız sanmıştım." "Ben de.." cidden ben de karşılaşmayız sanmıştım hatta ben bu gün olanları bile unutmuştum. Her neyse boş versenize. Kendime bu gecelik arkadaş buldum. "Söylesene kim üzdü seni?" Sorduğu soru ile beraber ona baktım. "Bu saatte dışarda olmamı birinin beni üzebileceğine mi bağlıyorsun cidden? Kimse üzmedi. Ama sen bu saatte dışarıda olmanın sebebini üzüntüye bağlıyorsan eğer demek ki sen üzgünsün ha?" Ne kadar güzel konuştum öyle. "Hayır, ben de üzgün değilim. Sadece ne bileyim depresyonda olan kızlar genellik ile kendini bu saatlerde dışarı atar ya.. senide depresyonda olup kendini dışarı attığını düşündüm." Vay canına beni depresyonda sanmış demek ki. "Anladım." Gülümseyerek bana döndü. "İsmini öğrenmemde her hangi bir sakınca var mı?" Yoktu, neden olsun ki? "Destan" "Vay ismin güzelmiş. Sormadın ama ben yinede söyleyeyim. Benimki de Emre." Gülümsedim, cidden ismini sormamıştım ve ne yalan söyleyeyim merakta etmemiştim. "İsmin.. güzelmiş." Yalan! Ne güzeli? Sen Emre isminden nefret edersin. Ne güzel uydurdun öyle! 'ismin güzelmiş' yalancı! Lanet olsun ki iç sesim susmak bilmez. "Sanırım benim kalkma saatim geldi. Gideyim artık." Kalktım ve çantamı aldım. Tam giderken onun cümlesi ile yerimde çivilendim. "Umarım yine karşılaşırız. Seni sevdim Destan.." arkamı döndüm ve "Umarım." diyebildim ki onu bile duydu mu? Sanmıyorum..
Hikayenin burada sonuna gelmiş bulunmaktayız. Umarım beğenirsiniz. Daha yeni yazmaya başladım arada illaki hatalar olacaktır, anlayış göstereceğinize ben inanıyorum. Eğer hikayemi beğenirseniz lütfen beğenmeyi ve kütüphanenize eklemeyi unutmayın olur mu? Sizi seviyorum, 2. bölüm yakın zamanda gelecektir. İyi okumalar!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan
Teen Fiction"Destan!" dedi. Kalbimi paramparça etmeye yemin etmiş gibi. "Dur... lütfen gitme. Beni böyle sefil bir halde bırakıp gitme." dedi. Ben o an ne hissetmiştim bilmiyorum. Hislerimden soyutlanmıştım. Beni ne hale soktuğunu kendisi bile farkında değildi...