O gece, kapının aniden açılmasıyla yerimden sıçradım. iPod'um yere düşerken kendimi kaptırdığım müzik de kesilmişti."Papatya Öz! Neden cevap vermiyorsun? Sana bağırmaktan gırtlak kanseri olduğumu söyleyebilirim." Annem her zamanki otoriter tavrı ile meydan okuyordu.
"Ben... Sadece müzik dinliyordum." dedim. Kendimi savunmaya çalışıyordum ama annemin bakışlarının karşısında olmak bunu zorlaştırıyordu.
Ela gözleri alev alacak kadar kızgın görünüyordu."Az sonra misafirimiz gelecek. Hazırlanıp aşağıya inersen iyi olur." dedi ve omuzlarındaki onu zarif gösteren şalı çekiştirerek arkasını döndü. Cevap beklemeden aşağıya indi.
"Of!" diye çıkıştım. Babamın bitmek bilmeyen iş arkadaşları canımın sıkkın olduğu günleri mi seçiyorlardı?
"Bunu duydum tatlım! Lütfen kibar ol."
Annemin İngiliz kraliyet ailesindenmiş gibi davranmasına dayanamıyordum.
Tüm gün surat asmama rağmen resmiliğinden taviz vermeyip ne olduğunu sormamıştı. Bu kibarlık değildi. Bu düpedüz kabalıktı.Göz devirip terliklerimi giydim. Dolabımın karşısına geçip giymek için bir şeylere bakınmaya başladım. Etekler, elbiseler... Pijama giysem olmaz mıydı?
Dalgın dalgın düşünürken, kapının çalma sesini duymamla kararsızlığıma son verip elime gelen ilk elbiseyi almam bir oldu.
El çabukluğuyla giymeye çalışırken elbisenin bir dikişinin "çıt" sesi çıkardığına yemin edebilirdim.
Bunun yeşil elbisem olduğunu fark ettim,
uzun kolluydu ve omzu açık bir elbiseydi. Dardı, vücudumu tümüyle sarıyordu. Hareket etmemi biraz zorlaştırsa da seviyordum işte.Üstümü düzeltip ayağıma beyaz babetlerimi giydim ve aşağı inmek için merdivenlere yürüdüm.
"Hoşgeldiniz Kenan Bey..." dedi annem, bana kullandığından çok daha yumuşak bir sesti bu.
"Hoşbulduk efendim." dedi kalın bir ses. Yıllardır sigara içiyormuş gibi bir sesi vardı. Çatallaşmış ve rahatsız eden bir cinsten bir sesti.Aşağı koşar adımlarla indim ve masanın kenarında durup misafirleri incelemeye başladım.
Kenan Bey... Kenan Yurtseven miydi yoksa? Babamın yeni ortağı. Babamın neden kırmızı olduğu ve terlediği anlaşılmıştı.
"Eviniz çok hoşmuş." dedi ve içeri admını attı. Korkutucu biriydi. Siyah takım elbisesi ve üstüne girdiği parkası ve içinde garip görünüyordu. 40 - 45 yaşlarında olabilirdi.
Boynundaki gümüş zincir dikkatimi çekmişti.Tanışma faslı bitince annem, "İsterseniz böyle masaya geçelim?" dedi ve o sırada adamın gözü bana takıldı.
"Bu genç kız senin kızın mı? Yusuf Bey?" dedi. Kaba bir dili vardı ve düzgün konuşmayı denemiyordu bile.
"O mu? Evet. Evet, Papatya, adı bu." dedi ve derin bir nefes aldı, babam.
Kekeliyordu. Bu, adamın yanında daha dikkatli olmam gerektiğine işaretti. Her şeyi berbat eden kişi ben olmak istemiyordum."Nasılsın, güzel kız?" dedi. Bu adamdan hoşlanmamıştım.
"İyiyim, teşekkürler." dedim. Sesimin garip çıkmamasını ummuştum.
Herkes yemek masasında yerini alınca annem servisi yapmaya başladı. Bu sırada babam ve Kenan Bey havadan sudan konuşuyorlardı.
Sıkılmıştım bu ortamdan. Hemen yemeğimi yiyip ders çalışma bahanesiyle yukarı çıkmak istiyordum. Annem tabağıma çok lezzetli görünen bir balık koydu ve içinde salata olan tabaktan biraz aldım.
Yemeğimi hızlıca yemeye çalışırken bir yandan da saatime bakıyordum.
Annem yalnızca bir saat onlarla oturursam odama gidebileceğimi söylemişti. Henüz yarım saat bile olmamıştı.
İç geçirerek kolamdan bir yudum aldım."Ee Papatya sen ne yapıyorsun? Okulda müzik yarışmasında birinci olmuşsun, tebrik ederim."
"Teşekkür ederim." dedim ve saçımın örgüsüyle oynamaya devam ettim.
Şirketten konuşmaya başlamışlardı yine, anlamıyordum çünkü ne dediklerini.
Sandalyemi yavaşça geriye itip ayağa kalktım. Tüm gözler bir anda bana dönünce önce sahte bir şekilde gülümsedim, sonra da, "Yarın Matematik sınavım var, izninizle ben yukarı çıkıyorum." dedim. Gruptan onaylayan homurtular çıkınca odama gitmek için merdivenlere tırmanıp yukarı çıktım. Sıkıntıdan al al olan yanaklarıma su vurmam gerekiyordu. Banyoya ilerleyip suyu açtım ve eğilerek avuçlarıma doldurdum. Yanaklarıma çarpınca bir nebze de olsa ferahladığımı hissettim. Suyu kapatıp aynadaki görüntüme baktım. Normal görünüyordum, her zamanki gibi.
Ama bu gece normal şeylerin olmadığının farkındaydım.
Aşağıdan gelen sesler de neyin nesiydi?"Sizinle ortak olmak için üç şirketi reddettim ben. Şimdi nasıl gelip olamayacağını söylüyorsun? Senin için milyarlardan vazgeçtim ben. Sırf itibarın korunsun diye!" diye bağıran sesin Kenan Yurtseven olduğunu anlamak için medyum olmaya gerek yoktu.
"Anlıyorum. Sadece sizinle çalışamayız, Kenan Bey."
"Bizimle çalışamazsın, öyle mi? Bizim şirketimiz kızınla çalışmak çok ister ama, Yusuf Bey!" dedi. Kafamı onaylamayan şekilde sağa sola salladım.
Şirketini bilmem ama insani ilişkilerin sıfır babacığım.
"Kendi oğlumun şirketini bile senden sonraki sıraya koydum, en büyük yatırımı sana yaptım Yusuf Bey!" diye haykırışlar duyduğumda hızla ellerimi kurutup merdivenlerden aşağı koştum. Ama ayaklarım merdivenin yarısından fazla aşağı inemedi. Gördüğüm manzarayla şok olmuştum.
Kenan Bey masadaki tüm tabakları devirerek etrafa hakaretler yağdırıyordu.
En sonunda derin bir nefes alıp arkasını döndü. Yeşil ama korkutucu gözler benim gözlerimi bulunca içim ürperdi.
"Bu iş burada bitmedi." dedi ve ceketini aldı, evin kapısını çarparak çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dilek Tut
General FictionSandalyemi yavaşça geriye itip ayağa kalktım. Tüm gözler bir anda bana dönünce önce sahte bir şekilde gülümsedim, sonra da, "Yarın Matematik sınavım var, izninizle ben yukarı çıkıyorum." dedim. Gruptan onaylayan homurtular çıkınca odama gitmek için...