Uyuyordu...
Başını dizlerinin üzerine koymuş, dudaklarını hafifçe aralamış, göğsünün üzerindeki elini sıkıca tutuyordu. O'nu uyandırmamak için boşta kalan elini kaldırıp saçlarının arasına daldırdın. Parmakların her bir saç teline dokundukça burnuna gelen nane kokusu seni huzurun kollarına doğru sürüklüyordu. Aklına gelen onca güzel anı sayesinde gözlerini yavaşça kapattın. Kalbin, onunla olduğun için göğüs kafesini zorluyor, midende uçuşan kelebeklere doğru ulaşmak istiyordu.
Dizlerinin uyuşmasına aldırmadan, elini saçlarından yüzüne doğru indirdin. Bebeksi cildi, parmaklarının arasında kaymaya başladığında ondaki bu güzelliğe sahip olduğun için kendinle gurur duyuyordun. Uğruna her şeyini feda edebileceğin Minseok, sadece senindi.
Elin istemsizce dudaklarına gittiğinde, kalbin olduğundan daha hızlı atmaya başlamıştı. Islaklığı kaybolmuş, solgun dudaklarına dokundukça avuç içlerin terliyordu. Bir bakışı bile seni heyecandan kalp krizlerine sokuyor, günlerce uykusuz kalmana sebep oluyordu.
"Huzurlusun değil mi bebeğim?" diye fısıldadığında burnunu hareket ettirmiş, koltukta kayarak seni kendine doğru çekmişti. Karnının üzerine bıraktığı elini alıp koltuğun yanına yavaşça koyduğunda homurdanarak gözlerini açtı. İpeksi cildi, endişeyle gerildiğinde dudaklarına minik bir tebessüm yerleştirdin.
"Geldi mi?! Neden beni uyandırmadın?!" diye sertçe bağırdığında kafanı olumsuz anlamda iki yana doğru salladın. Gözleri endişeyle açıldığında bir şey demen için sana bakıyordu. "Minseok, sakin ol. Gelmedi." dedin sakince. Koltukta doğrulup, elini kalbinin üzerine koyduğunda derin bir nefes aldı. "Ne kadardır uyuyorum?"
"Çok olmadı. Yorgunsun, uyumaya devam et." dediğinde sırtına hafifçe dokundun. Elinin altında gerilen bedeni aniden kasılmana, sebep olmuştu. Dokunmaya kıyamadığın, üzülmesine kahrolduğun adam O'na her dokunduğunda çocuk gibi geriliyordu. "Canın yanıyor mu?" diye fısıldadığında elini titreyerek saçlarına doğru götürdü. Kaşının üzerindeki yaraya hafifçe dokunduğunda canın acısa da belli etmedin. Dudaklarına kocaman bir tebessüm yerleştirdiğinde çatılan kaşlarını hafifçe serbest bırakmıştı.
"Bundan sonra acı çekmene asla izin vermeyeceğim. O adamın saçının teline bile dokunmasına müsaade etmeyeceğim. Canını yakmasına, seni istemediğin şeyleri yapmaya zorlamasına izin vermeyeceğim." dedi. Gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye başladığında Minseok'u böyle görmek acını iki katına çıkarmıştı.
Dayanacak gücün kalmamasına rağmen, O'nun için katlanmıştın onca acıya...
Vücudunda açılan her bir yara, O'nu sana bir adım daha yaklaştırmıştı. Kalplerinizin mührünü, hiçbir kara büyü bozamamış kimsenin sizi birbirinizden ayırmaya gücü yetmemişti. Hıçkırıklarına engel olamadan O'nu kendine doğru çekip, alnını alnına yasladın. "Seni seviyorum Minseok. Seni, her şeyden çok seviyorum. Aşık olduğum, dokunduğum, öptüğüm tek adamsın. Ne sensiz, ne de senden başkası. Sil gözyaşlarını, tarumar etme, dağlama yüreğimi." dedin hıçkırarak.
Aniden seni kendisine çekip, başını omzuna koyduğunda küçük ellerin boynunu dolamıştı. Sevdiğin adam, her acıya O'nun için katlandığın adam gözlerindeki incilerini omzuna doğru döküyordu. Kendini daha fazla tutamayarak sende O'nunla beraber ağlamaya başladın. Bir yıl boyunca O'ndan ayrı kalmanın acısını iliklerine kadar yaşayarak sımsıkı sarıldın sahip olduğun tek varlığa...
"S-Seni bırakmayacağım." dedi saçlarının arasına doğru. Seni mest eden tınıyı duydukça ağlaman şiddetleniyordu. Minik ellerini boynuna daha sıkı dolayıp yaralanmış bedenini O'na doğru yasladın. Çektiğin işkencelerin acısı kayboluyordu yavaş yavaş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pain, minseok | oc✅
Short StoryO masumdu. Kalbi, küçük bir çocuk gibi saf, pamuktan yapılmış kadar yumuşaktı. Ve sen, beyazların içindeki bu adama aşık olmuştun. one shot ✅ by; minklayy