1

219 23 20
                                    

Yürüdüm.

Saatin geç olmamasını dileyerek kendime birkaç saat ayırıp uzun soluklu bir müzik arayışına dalmak istiyordum.

Kulaklığımın tekinin bozuk olmasına aldırmadan son ses açıp o farkı kapattım. Beyaz spor ayakkabılarım yeterince kirlenmişti. Ruhumun kirlenmemesi güzeldi.

Saat 8.12 idi ve benim 11 de yurtta olmam gerekirdi.

Bu birkaç saati kendime çok görmeyip tamamen tesadüfen keşfettiğim yıkık eve geldim.

Çok ara bir yerdeydi. Yani insanlara girmeye cesaret etmediği fakat içeri girince o kadar da korkunç olmadığının farkına varılacak, duyduğuma göre de yaklaşık sekiz senedir yıkık olan bu eve geldim.

Kendime ait bilmeye başladım burayı çünkü kimse gelmiyordu ve bütün acılarımı buraya bıraktım. Yurta ilk geldiğim an koşarak buraya gelmiştim ve gördüğüm ilk kara deliğe girmiştim.

Burası benim kara deliğimdi.

Sınava girip kazanmam sonucu bana yatırılan parayi biriktirerek kendime son model bir telefon almıştım. Çünkü müzik dinlemek benim için bir sanattı. Sesim güzel değildi ve bende sesi güzel olan insanları dinlemeyi kendime sanat belledim.

Yıkık harabeye birkaç yastık getirmiştim. Duvarın köşesine üç beş yastıktan köşe yapıp pil ile çalışan küçük lambalar ile de süsledim. Gece karanlığa yenik düşmemek için ise buraya gelmeden önce hep pil getirdim.

Telefonumdan gelen büyülü sesi kapattım ve hafif dünkü yağmurdan dolayı nemli olan tahtalara dikkat ile bastım.

Harabenin yıkık olmasına rağmen çocuk odası olduğunu düşündüğüm, artık benim çocukluğumun odasına girdim.

Elimdeki poşeti yere koydum ve kendim getirdiğim minik halının üzerine bıraktım. Küçük bir kedi mor yastığımın üzerine yatmıştı.

Elimdeki poşetin içinden su çıkarıp küçük bir tasa koydum. Bu bembeyaz olan kediyi rahatsız etmemek adına yastığımın ucuna oturdum.

Oturmam ile kapının, ki artık kapıya benzer bir hâli yoktu, yanında küçük bir karartı gördüm. Gecenin karanlığı odaya da vurduğu için lambalarımdan birini alıp oraya yürüdüğümde kendi ellerim ile tam bir ay önce boyadığım lila rengi duvarlara güzel bir yazı ile yazı yazılmıştı.

Yazı her ne kadar güzel olsa da bu durum moralimi fena bozmuştu. Yanımda kalem olsa karşılık verirdim ama yanıma kalem getirmemiştim. Küçük de yazılmıştı.

Saatin çok geçmediği vakitlerde moralim bozuk diye erken dönmüştüm yurda. Saat 9'a 3 dakika kala yurda giriş yapmıştım.

"Selin."

Yukarıdan gelen ses ile kafamı odamın bulunduğu pencereye doğru kaldırdım. Selcen kabarık siyah saçlarını aşağı sarkıtıyordu.

"Efendim?"

Sesimi fazla çıkarmadım çünkü bu saatte de uyuyanlar vardı. Genelde ilk katın ışıkları erken sönerdi çünkü en küçük yaş grubu oradaydı.

"Yukarı gel."

"İnan sen demesen de onu yapmayı planlıyordum."

Yaklaşık üç kat çıkıp yedi kişilik bir yatakhaneye ulaştım. Selcen ile ben oda arkadaşıydık ve en samimi arkadaşımdı. Odadaki diğer beş kız ile de fazla konuşurdum. İnsanları severdim.

"İnce uclu siyah tahta kalemin var mı Cencen?"

Ona bu şekilde hitap ederdim. Takma isimlere bir zaafı vardı çünkü samimi geldiğine inanırdı. Her ne kadar kaba lakapları sevmese de eğer karşı taraftaki kişi bundan rahatsız olmuyor ise o kullanmaya bayılırdı.

"Yok ki, neden sordun?"

Siyah kabarık saçlarını topuz yaptı ve yanlardan çıkan bebeklik saçını aldırmadı. Kabarık saçları hakkında hep sitem ederdi ama saçlarını da severdi.

"Yoo. Öylesine."

"Aman be ne halin varsa gör."

Umursamadım. Yatağımın yanında duran baş ucu kitabım Harry Potter'ı defalarca okumama rağmen tekrar okudum. Her seferinde bıkmadan okuduğum tek kitaptır belki de.

Lila | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin