KOLLARINDA

449 28 23
                                    

Önündeki uçsuz bucaksız tarlayı uzun uzun seyretti. Her gün tanık olduğu manzara onu artık tatmin etmiyordu. Her zaman aynı ağaç dallarını eğiyor gölgesini sürekli şakıyan çocuklara bırakıyordu. Zaten sayılıydı ağaç. Şehriyeci olan amcası buradaki ham maddeleri fabrikalara satıyor onlar ise onun daha çok para kazanabilmesine hizmet ediyorlardı. Ne babasının ne de dedesinin itirazı vardı bu yoğun çalışmaya. O türlü ahlaksızlıklardan nasibini almamış saf bir sevgi ile bağlılardı amcasına. Kendilerinin döküntü bir evde oturuyor olmasına rağmen onun kasabanın bağlı olduğu kentte yaşanışabilir bir eve sahip olmasını asla ağızlarına almıyorlardı. Hatta çoğu kez malı mülkü ile onu övüp ahbaplarına parlak ticaret zekası olduğunu söylüyorlardı. Fakat o bıkmıştı çoktan. Haketmiyordu böyle bir hayatı. Kapana kısılmış gibi hissediyordu çoğu kişinin bi haber olduğu kasabada. Gitmeliydi buralardan , en kısa zamanda gitmeliydi. Gerekirse amcasının kervanına katılır bir saraylı bulup hayallerine kavuşurdu. Düşününce her şey çok kolaydı. Annesi o küçükken öldüğünden sadece üvey kardeşleri vardı. Özlemezdi onları, hepsi birbirinden şımarıktı. Babası ile dedesine derin bir öfke duyuyordu zaten. Böyle saf olmaları içinde kocaman kıvılcımlara su serptiğinden daha da harlıyordu. Ya bu tarla... Başı asılacak olsa özlemezdi.

Peki ya Ali ? Gözlerinde hayat bulduğu adam, onu özlemeyecek miydi ? O razı olacak mıydı gitmesine. Beraber de gidemezlerdi. Kim alırdı ki bir erkeği saraya. En fazla zengin, güzel bir kadını etkiler Marki oluverirdi. Düşüncesi bile iğrenç dedi Gece içinden. Delicesine sevdiği adamı başka bir kadının ellerine bırakmak aklı mantığına sığmıyordu, sığmayacaktı. Ya kendisinin yapacağı ? Başka bir adam olmadan zengin olabilecek miydi ? Hatta zengin olmaktan çok bu kasabadan kurtulabilecek miydi ? Ah hayır dedi tekrar içinden. Ali'ye bunu yapamazdı, yapmamalıydı.

Sırtına dokunan elle hafif sıçradı. Arkasına döndüğünde ona ışıltıyla bakan mavilerle karşılaşınca rahatladı tüm düşüncelerinden sıyrılıp. İçini böylesine ısıtan, gözlerini böyle kamaştıran adamı bırakıp gidebilmek... Bu konu burada kapanmalı dedi Selin içinden. Bir daha da açılmamalı dedi. Beline sarılan kollar da bu düşüncesini destekler nitelikteydi.

"Selin , iyi misin ? "
Kafasını boynuna gömerken sorduğu soru üzerine kollarının arasından çıktı. Narin kollarını doladı adamın boynuna. Kokusunu içine çekme görevini kendi üzerine almıştı. Cevap vermeye gerek yoktu, cevap vermeye vakit yoktu. Babası gelirdi birazdan. Adı çıkardı onları böyle gören olsa. İki kelimeye ayrılıyordu insanlar. Namuslu veya arsız olarak değil, parası olmayanlar vesaire olanlar ya da parası varmış gibi duranlar... Ancak parası olmayanlar ahlaklı olmalıydı çünkü diğerleri zaten kusursuzdu. Çekip gidesi geldi yeniden Selin'in. Buralardan gidesi geldi. Başka manzaralara karışası geldi. Hayır diye bir ses yükseldi içinden. Gidemezdi, bu adamdan gidemezdi. Bu kollarda ölmeliydi, bu kollarda ölecekti.
***

Elinde kahvesi pencereden bakarken dalmadan edemiyordu geçmişe. Ne bina ne de araba istiyordu artık hayatında. Yalancı insanlardan, sürekli aldatanlardan, kibirlerinde boğulmalarını temenni ettiği insanlardan sıkılmıştı. Dedesi ile babasının iyi kalbini , yemyeşil ağaçlar arasında kalmış aslında küçük olup da bir zamanlar uçsuz bucaksız gelen tarlayı, gıcık olsalar bile entrikanın eksik olmadığı üvey kardeşlerini özlemişti. Özlemem dediklerini birbir özlemişti. Özlemem dediklerini bile özlemişti. Ya özlerim dedikleri ? Ya da dediği ? Sadece o kişiyi... İçinde yine korkunç kasırgalar baş gösterirken çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Onun adını anmaya cesareti yoktu. Bu kulaklar o isimle karşılaştığında sığmıyordu dünyaya. Hislerini de belli edemezdi. Her türlü şımarma hakkı bulunduğu uşaklara onu özledim diyemezdi. Her sabah üşenmeden gelen Altan Vikontesi'ne ben onu özledim diyemezdi. Gidip de Daymaz Kont'una ben Ali'yi özledim diyemezdi.

Alsel Hikayeleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin