Kıyafet dolabının içinde bir köşeye sinmiş oturuyordum. Askılar sola ittirilmiş, kapı üzerime kapanmıştı. Sakin ve karanlık bir köşe bulmak için gardıroba saklanmama gerek yoktu aslında. Kız arkadaşımdan birkaç ay önce ayrılmıştım, ailemden uzakta büyük bir şehirde yaşıyordum. Ev arkadaşım yoktu, misafirlerim gelip gidiyordu arada bir. Ama bu gece ev insanlarla değil kalbimin kırıkları ile doluydu. Etrafa dağılan dalak ve ciğer parçalarımı toplamak için geniş çaplı temizlik yapmıştım. İçimde açılan boşluğu yemekle doldurmak istedim sonra. Dünden kalan makarnayı ısıttım. Bazı çubuklar tencerenin dibine yapışmış ve kurumuştu, yutarken boğazımı acıtmışlardı. Fakat kendimi yoklayınca fark ettim ki yemek yiyemememin sebebi makarna değil başka bir şeydi; boğazımda dev bir yumru vardı yutkunmamı zorlaştıran. Tamam dedim, öyle kalsın. Biraz uyumak iyi gelirdi şüphesiz. Ben üzerine uzanınca yatak dev bir çukur oldu, az daha yutuyordu beni içinden zor kaçtım, dolapta sakinleşmek istedim.
Dizlerimi kendime çekmiş karanlığın içinde otururken kapı zili çaldı birden. Beklenmeyen bir misafir tam karşımda duruyordu. Küçücük omuzları, omuzlarına dökülen düz saçları ve kocaman gözleri ile çocukluğum tam karşımdaydı.
-Seni üzdüklerini duydum, ne oldu seni oyuna almadılar mı,dedi ayakkabılarını bile çıkarmadan.
Onun karşısında ne kadar suçluluk duygusu hissettiğimi anlatamam. "Aradan yirmi yıl geçti ve geldiğin nokta işte bu olacak. Biliyor musun bir baltaya sap olamadığımı söylüyorlar, berbat bir işte canım çıkana kadar çalışıyorum ve kazandığım paraya abur cubur bile alamazsın ufaklık." diyemedim. Başımı öne eğdim, boğazımdaki yumruyu hala yutamadığımı o an iyice fark etmiştim. Kocaman adammış gibi davranmayı hep çok severdi, kollarını babacan bir tavırla açmış beni teselli ediyordu.
- Tamam, hepsi geçti. Bak ben buradayım.
Bu cümleyi annemizden öğrenmişti ve şimdi de onu taklit ediyordu. Onun küçük ellerini omuzlarımda hissetmek sırtımdaki tüm yükü hafifletmişti. Çocukluğum ile yer değiştirmiştim şimdi, sanki o büyümüş ben küçülmüştüm. Kapıyı kapattık ama içeriye geçmedik. Koridora bağdaş kurup oturduk. Ben tüm mahcupluğumla anlatıyordum o da sakince kafasını sallıyordu. Beni dinlediğini biliyordum, beni yargılamıyordu, beni anlıyordu. Sözlerimi bitirdiğimde kocaman parmaklarımı minnacık avuçlarının arasına aldı, o da duygulanmıştı.
-Büyümek zorlu bir süreç bilirsin ama ben hep yanında olacağım. Seni anlayacak ve seni karşılıksız seveceğim. Hiç bir zaman kendini tek hissetme, seni oyuna almayan çocuklarla takılma ve annemin sözünü dinle olur mu? Anne demişken, artık gitmeliyim saat geç oldu.
Ayakkabılarını bağlamasına yardım ettim. Giderken ardına bakıp bakıp el sallıyordu. Apartmandan inişini izlemek bana yetmedi pencereden de baktım ona. Camdan onu izleyeceğimi biliyordu, yine hızlı hızlı el salladı bana:
-Seni seviyorum koca adam, kendini hiç yalnız hissetme ben her zaman seninleyim!
O, gözden uzaklaştığında derin bir nefes alıp yutkundum. Boğazımdaki düğüm gitmişti. Kalbim atıyordu. Son olarak ciğerimi yokladım, ciğerimden artık yanık kokusu gelmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monna Yönlü Kaotik Sıçramalar
Short StoryBir Monna düşünün bir sürü kısacık hikaye yazsın. Hepsi de birbirinden bağımsız olsun. Şimdi bir okur düşünün, Monna'nın dağınık zihninde dolaşsın. Yeri gelsin arşa çıksın yeri gelsin cenaze evinde halı desenlerine takılsın. Ben isterim ki o okur si...