Çürük Çilek ❦

676 22 0
                                    

                                                                       ∞∞∞∞∞∞∞

Ayakkabılarımın sesi hastane koridorunda yankılanıyordu. Yanaklarım gözyaşlarıyla ıslanmaya devam ediyordu ve dudaklarımda tuz tadını alabiliyordum. Soğuk mavi tonlarıyla döşenmiş hastane odasının içini görebildiğim camın önüne gelebildiğimde bacaklarım beni taşıyamamaya başlamıştı. Şimdiye kadar hayatımın anlamı olan o çocuğu o halde gördüğümde, içimden gelen tek şey karanlığa gömülmekti. Ve bende öyle yaptım…

Birkaç saat önce                                        

“Aşkım, bu akşam yanım geliyor musun?” Elimdeki kalemi defterin üstüne bıraktım. Omzumla kulağım arasına sıkıştırdığım telefonu elime aldım ve sandalyemde geriye yaslandım. “Çalışmam gereken bir sınav var Deniz.” Sesimi azda olsa yükseltmişti. Yine de, annemlerin duymaması için özen gösteriyordum. Çapkın bir ses tonuyla cevap verdi. “Birlikte çalışsak?” Bazen çok inatçı olabilen, odun mu odun bir sevgilim vardı. “Sen ve çalışmak? Dalga geçme benimle, çalışmak dışında her şeyi yaparsın sen.” Kahkahası kulaklarımda yankılandı. Elimde olmadan bende güldüm.  “Beni çok iyi tanımışsın sevgilim. Neyse, geliyorsun değil mi?” Dediğim gibi, inatçı. “Uzatma Deniz. Kapatıyorum ben.” Israrla konuşmaya devam etti. “Lütfen Duru! Lütfen, lütfen, lütfen!” Neden bu kadar zorladığını anlayamıyordum. Yarın okulda birbirimizi görecektik nede olsa. “Seni bilmem ama ben kapatıyorum. İstersen sen bütün gece telefonda kendi kendine konuş.”  Tam kapatma tuşuna bastığımda Deniz son bir kez bir şey söylemeye girişti. “Seni sev-“ Demesine bile izin vermesem de, demek üzere olduğu şey yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı.

Telefonumu yatağımın üzerine attım. Evet, zar zor aldırdığım telefona çok güzel bakıyordum. Matematik problemleri beyin nöronlarımı yeterince öldürdüğünde, zaten uykum gelmişti. Yatağın üzerindeki telefonu elime alıp saate baktım. Deniz’e son bir “İyi geceler. Seni seviyorum.” Mesajı attım. Gelenek gibi bir şey olmuştu artık.  Birkaç dakika yatakta dönüp durdum. Sonra da, bir şekilde uyudum.

Gecenin bir yarısında, annemin beni sarsmasıyla gözlerimi araladım. Yataktan yavaşça doğruldum. Annemin gözyaşları yanaklarından boynuna doğru süzülüyordu. Fısıldadı. “De-deniz.” Annem sözünü bitiremeden ağlaması şiddetlendi. Hıçkırıklarını durdurmak için elini ağzına kapattı. Yatağımın kenarına çöktü. “Ne olmuş Deniz’e?” Cevap vermedi. Daha doğrusu, ağlamaktan cevap veremedi. “Anne, ne oldu Deniz’e?!” Elini dudaklarından çekti. Gözyaşlarını sildi ve ayağa kalktı. Sanki kaçmamı önlemek istermiş gibi ellerimi tuttu. “Deniz… Kaza yapmış. Ha-hastanedeymiş.” Annem yutkundu. Tam tekrar ağzını açmıştı ki, ellerimi hızla çektim. “Hayır, hayır, hayır… Olamaz.” Hızla odamdan çıktım. Ayaklarım beni evin kapısına götürdü. Gözyaşlarım ahşap parkelerin üstüne düşüyorlardı. Kapının yanındaki küçük masadan annemin arabasının anahtarını aldım. Aceleyle ayağıma ayakkabılarımı geçirdim. Üstümde pijamalarla çıkmıştım ve üşüyordum. Fakat bunu hissetmekten bile acizdim. Arabaya bindim ve olabildiğince hızlı gaza bastım. Kaza yapmak ya da havanın soğuk olması önemli değildi. Tek düşünebildiğim Deniz’di.

Şimdi

Gözlerimi açtım. Kolumda zar zor hissedebildiğim acının kaynağına bakmak için kafam döndürüp koluma baktım. Kolumdaki serumu yavaşça çıkarttım. Deniz’i bulmak istiyordum. Deniz’i bulmak zorundaydım. Ayaklarımı rahatsız hastane yatağından aşağı sarkıttım. Kendimi kollarımdan güç olarak ittirdim. Çıplak ayağım soğuk mermere deydi. Dengemi sağlayıp, yavaş adımlarla dışarıya çıktım. Başım hala dönüyordu. Annem, koridordaki koltuklardan birinde uyuya kalmıştı. Ne zaman geldiğini bilmiyordum.

Ses çıkarmamaya dikkat ederek, boş koridorda, Deniz’in odasını bulmak için küçük adımlarla ilerledim. Koridoru yarıladığımda, başımdaki ağrı keskin bir acıya dönüştü. Başımı tuttum. Yere düşmemek için elimi duvarlardan birine dayadım. Gözlerimi kapatıp birkaç derin nefes aldım. Kolumda hissettiğim soğuk elle korkuyla arkamı döndüm. Orta yaşlarda, asık suratlı bir hemşire, kolumdan tutup beni odama geri götürmeye çalışıyordu. Kendime geldiğimde, kolumu sertçe kendime çektim. “Bırak beni!” Bağırmamla birlikte, hemşire şokla geriye doğru sendeledi. “Efendim, lütfen. Odanıza geri dönmelisiniz.” Sakin bir ses tonuyla söylese de gerilmiş yüzünden sinirlendiği belli oluyordu. Kolumu tutmak için bana doğru geldi. Yüzüne karşı tekrar bağırmaya başladım. “Gelmiyorum! Ben sevgilimi görmeden hiçbir yere git-mi-yo-rum!” Avazım çıktığı kadar bağırırken, annem uyanmış olacak ki yanımıza geldi. “Duru, kızım sakin ol.” Bu durumda nasıl sakin olabilirdim? Sevgilim bir kaza geçirmişti ve bana durumunu söylemiyorlardı. Annem bana yardım edeceğine işe yaramaz cümleler kuruyordu. “Ne sakin olması ya?! Ne sakin olması? Ben sakin falan olamam anne! Bu durumda sakin olmam! Anne, Deniz nerde? Ya ben Deniz’i istiyorum tamam mı? Ben Deniz’in nerde olduğunu öğrenmek istiyorum!” Bazı hastaların odalarının kapısı açıldı. Birkaç meraklı göz bana bakarken, önüme gelen saçlarımı geriye doğru ittirip çektim. O kadar sert çektim ki, saç diplerim sanki bütün saçımı yolmuşum gibi acıyordu.  Annem beni sakinleştirmek için bir şeyler söylüyordu ama kulaklarımdaki uğuldama yüzünden bir şey duyduğum yoktu.

Gözyaşlarım, bugün ikinci kez gözlerimden düşmeye başladılar. Bu seferi daha hızlılardı.  Nefes alamıyordum. Ağlamak dışında hiçbir şey yapamıyordum. Annemin ve hemşirenin koluma girdiklerini hissettim. Beni odama götürmelerine izin verdim. Beni yatağa tekrar yatırdılar. Hemşire, elindeki küçük iğneyi tenime değdirdiği anda bedenim uyuşmaya başladı. Zihnim de kapanmadan önce tek bir şey duydum. “Deniz öldü.”

-----------------------------------------------

Hastaneden eve döndüğümde olağan üstü bir hızla odama çıktım. Yatağımın yanındaki masanın üstünde, Deniz ve benim resmim vardı. Klasik bir pozdu. Ben onu yanağından öperken, o bütün yüzünü kaplayacak şekilde gülümsüyordu. Gözleri kısılmıştı. Resme öylece bakarken, gözümden bir damla yaş düştü. Hızla, elimin tersiyle o tek yaşı sildim. Çünkü kalbim, ruhum ve duygularım onunla birlikte giderken ve onun ruhu sonunda sonsuzluğa konuşurken beni ben yapan her şey arafta sıkışıp kalmıştı. Ben, ben değildim artık. Boş bir bedenden başka bir şey değildim. Ve bir daha, beni tamamlayan, aşk denen o duyguyu kimse hissettiremeyecekti bu boş bedene.

Bu hikayeyi 3 kişi yazıyoruz. Umarım beğenmişsinizdir.

Çürük Çilek ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin