❦ 1/Teşekkür ederim. ❦

297 17 3
                                    

Kalemimi son bir kez daha oynatıp bütün sayfayı kaplayan kanatların son düzeltmesini yaptım. Kalemimi masanın üzerine bırakıp arkama yaslandım. Küçük bedeni, siyah saçları ve beyaz teni ile küçük bir kız kendinden kat kat daha büyük bir tahtta oturmuştu. Beyaz kanatları siyah saçlarıyla tezat oluşturarak bütün sayfaya yayılmışlardı ve kendimden beklediğimden daha güzeldi. Sanırım bu resim ne kadar iyi bir ressam olduğumun kanıtıydı.

Kapıdan gelen çarpma sesiyle kafamı oraya çevirdim. Gözlüklü, üstüne kahverengi bir süveter giymiş ve saçlarını inek yalamış gibi jöleleyip arkaya yatırmış inek görünümlü bir çocuk, kafasını kapıya çarpmıştı. Bir insan kafasını nasıl kapıya çarpabilir? Nefes nefese sıramın önüne geldi.

“Müdür seni çağrıyor Duru.” Bende ne zaman üniformamı fark edecek merak ediyordum.

Bıkkın bir şekilde yerimden kalktım. Sıramın altındaki kitap koymak için yapılmış yerden okumaya yeni başladığım kitabı aldım.  Çocuğu sınıfta bırakıp koridora çıktım. Koridor, herkes ya bahçede ya da yemekhanede olduğundan boştu. Yemeğe gitmek yerine resmimi tamamlamayı tercih etmiştim. Müdürün odasının önüne gelip kapıyı tıklattım. İçerden gelen tok ses “gel” emrini verince kapıyı yavaşça açıp içeri girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Müdürümüz Cemal Bey, masasının üstüne eğilmiş bazı belgeleri imzalıyordu. Masasının iki yanına yerleştirilmiş koyu kırmızı koltuklardan birine oturdum. Bir süre sonra Cemal Bey kafasını kaldırdı ve beni süzdü. Konuşmaya başlamadan önce birkaç kez öksürerek boğazını temizledi.

“Duru?” Ellerini masasının üzerinde birleştirdi ve sırtını dikleştirdi. “Efendim hocam?” Sakin bir sesle konuştum ve bacak bacak üstüne attım. Cemal Bey sabır istermiş gibi kafası yukarıya kaldırdı ve bir şeyler mırıldandı.

“Duru o üstündeki ne?!” Sert bir tonla söyledikleri üzerine üstümdekilere baktım. Okul gömleğimin üzerine bol bir hırka giymiştim. Hırkamın ön kısmını üstünde insan figürleri olan mini eteğimin içine sıkıştırmıştım. Sanırım etek biraz fazlaydı, ha?

“Hocam, kıyafet. Bilirisiniz, üstümüze giyeriz. Bilmiyorsanız tanıştırayım hocam. Kıyafet, Cemal hoca. Cemal hocam, kıyafet.” Parmağımla bir Cemal Bey’i bir de üstümdekileri gösteriyordum.

“Duru nerde olduğunun farkına var biraz! Benimle dalga geçme! Pazartesi seni böyle görmeyeyim! Bir daha bu kılıkla bu okula gelirsen disipline gidersin!” Son kelimeyi söylerken elini masasının üzerine vurmuştu. Çıkan sesten dolayı yüzümü buruşturdum. Yerimden yavaşça kalkıp kapıya yöneldim.

“Bittiyse ben gidiyorum hocam.” Kapıyı açıp koridora tekrar çıktım. Okul binasından çıkıp yemekhaneye doğru gitmeye başladım. Yemekhane binasına bahçeden geçilerek gidiliyordu.

Bahçedeki kızlar çoğu zaman yaptıkları gibi bana ya imrenerek ya da hayranlıkla ve merakla bakıyorlardı. Sanki başka işleri yokmuş gibi… Gerçekten! Kimseyle pek sık konuşmamama rağmen bir anda popüler olmuştum ve insanların bunu yapma nedenini bir türlü anlamıyordum.

Yemekhane binasına geldiğimde on onbeş kişi yemek sırasında bekliyordu. Bir tepsi alıp sıranın en arkasına geçtim. Ve bir, iki, üç... “Duru, önüme geçmek ister misin?” Kafamı evet anlamında salladım. Bu okuldaki herkes için geçerli olan, resmi olmayan bir kural gibiydi. Yemek sırasında önümde olan herkes, neden bilmem, bana sırasını veriyordu. İkinci sıraya geldiğimde şaşırtıcı şekilde önümdeki çocuk bana yerini vermedi.

“Öhö-öhöm(!)” Çocuk arkasını döndü. Buğday bir teni, kahverengi gözleri ve yine kahverengi saçları vardı. Saçları alnın üstüne geliyordu ve evet, fazlasıyla havalı duruyordu. Klasik mavi göz sarı saç yakışıklılığı olmasa da farklı bir havası vardı.

Çürük Çilek ❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin