Sinatra eşliğinde yine, yeni bir geceydi. Bulutlu ve yıldızsız bir gece. Saat çoktan yarımı geçmişti, uyuyamıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde yatağında uzanıyordu. Her nefesiyle telefonundaki o tanıdık melodiyi duymayı umut ediyordu.
On, yirmi iki, kırk bir dakika... Belki de bir saat geçmişti, hala dalamamıştı uykuya. Dayanamıyordu.
"Ne o? Yoksa beni mi özledin?.."
"Bu saatlerde ikimizin balkonda dikilip sohbet ediyor olmamız gerekiyordu,"
"Ben de seni özledim," dedi yanıtını kulak ardı edip. Telefonu kulağına tutarken gözlerini devirdiğini hayal etti. "Sesini duymam yeterliydi, şimdi yatacağım-"
"Dur-" "dur, bekle biraz..." gür sesi aniden fısıltı haline geldi.
Rahatsız sessizliğe dayanamayıp böldü, "sorun ne?"
Diğer taraftan sümkürme sesi geldiğinde "hey, iyi misin?"
"Bilmiyorum,"
İyi olup olmadığını bilmiyordu. Sessizlik.
"Evde kimse yok-"
"Bu beni evine davet etme şeklin mi?"
"Girişteki panoda bir kağıt asılı,"
Devam etmesi için sessizleşti. "Bubbles..." köpeğinden bahsediyordu ve sesinden bir şeylerin ters gittiğini hissettim. "Onu uyutmamız gerekecek-"
Sesinde sonlara doğru bir kırılma oldu. "Ölümcül bir virüsten dolayı..."
Her zamanki gibi umut dolu ve yüzde yüz pozitif cümleleriyle onu bir an önce mutlu etmek istedi, ama bu sefer bu olmayacaktı.
"Her zaman ki gittiğin veterinerde misin? Şu istasyonun karşısındaki olan?"
"Evet,"
"Tamam. Yirmi dakikaya oradayım,"
"Bu saatte n-" itirazlarını duymadan telefonu suratına kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End the Night
Random'Ben kimim?' diye umutsuzca fısıldadı telefona. Çocuk saatine baktı. 'Ne yaptığımı bilmiyorum,' dedi titreyen sesiyle. Gece üç sularıydı. 'Bana ne yapacağımı söyle, ne hissedeceğimi söyle çünkü artık-' çocuk yüzüne telefonu kapayıp artık çok huzurlu...