Deniz
Hoyratça esen rüzgara inat yürümeye devam ediyordum. Gecenin karanlığın da kayboluyordu rüzgarın hırçın sesi. Birtek o çığlık sesi , o silinmiyordu. Beynimin yaralı yüreğimin en ücra köşelerinden...
Kucağımda yarı baygın yatarken dilinden dökülen o son sözler ve o kanlı gelinlik.Gittin gideli nasıl bir boşluktayım bir bilsen! Sonu yok sanki karanlığın tekrar güneş doğmayacak. Benim güneşim bundan iki yıl önce sonsuza dek battı. Şimdi ise yönünü kaybetmiş bir sonbahar yaprağı gibi savruluyorum boşlukta.
Yağmurun da başlamasıyla adımlarımi hızlandırdım. Havanın verdiği soğukluk ile vücudum kaskatı kesilmişti. Sokak lambalarının ışığıyla bütünleşen yağmur damlaları tüm vücudumu ıslatmaya başlamıştı bile.
Aynı zamanda bankta oturan bu kızı da ıslatmış gibi gözüküyordu. Neden burda oturmuş yağmurun kendini sırılsıklam yapmasına izin veriyordu anlam veremedim. Bakışlarım onu ürkütmüş olacaktı ki yerinde huzursuzca kıpırdandı.
Kalkıp gitmiyordu belli ki gidecek yeri yok ve en iyisi onu rahatsız etmemek daha fazla korkutmamaktı. Bir iki adım ilerlemiştim ki sokakta iki kişi olmadığımızı farkettim.
-yanlız oturmaktan sıkılmadın mi ? Bize gidelim istersen ?
- dokunma bana ... !
- rahat bırak kızı !
Benim sesimi duyan sarhoş adam hızla uzaklaşmaya başladı. Kızın yanına yaklaştım kolunu tutarak " ıyi misin " diye sordum. Ben ne olduğunu anlamadan kız bir iki adım geriledi ve yere düştü. Yüzüne baktığımda korkmuş bi çift göz ile karşılaşmıştım ve ona nasıl yardım edeceğimi düşünüyordum.
- sana yardım etmek için döndüm korkma!
Ben lafımı bitiremeden bedeni soğuk betonla buluştu. Soğuğa daha fazla dayanamamıştı bünyesi ve bayıldı.
Kim bilir kaç saattir bu soğukta diye düşünmeden edemedim. Onu bu halde bırakamazdım. Bankın üzerinde ki sırt çantasına bakmak zorundaydım belki de bir telefon bulma ümidiyle çantayı karıştırdım ama malesef yoktu.
Hemen üzerimde ki kabanımı , ince hırkasının üzerine örterek onu kucağıma aldım. Çantasını da alarak eve yöneldim. Bu durumda dikkat çekmek istememe gibi bi korkum yoktu. Çünkü şu saatte normal insan olmazdı bu civarda.
Yankesicilik yaparak geçinen, madde bağımlısı, iyilik nedir bilmeyen ama yürekleri fırsat verilse dünyanın en masumu olabilecek sokak çocukları ve az önceki gibi yolunu kaybetmiş sarhoşların mekanı olur geceleri buralar.
Evimin otagarina geldiğimde vakit kaybetmeden arabamın arka koltuğuna yatırdım bu küçük kızı.
Çantasını da yanıma alarak fevri hareketlerle yola çıktım. Soğuğa maruz kaldığı için baygındı, ölebilirdi. 180 le gidiyordum benim yavasligim yüzünden hayattan kopmamalıydı.Acilden hastaneye giriş yaptım ve kucağımda ki baygın kızı bir muayene odasına aldılar. Arabada kalan çantasını aceleci hareketlerle gidip aldım ve hasta kabul bölümünde ki görevliye işlemler için uzattım. Kızı az önce yatırdıkları odaya doğru hızla ilerledim.
Içimden de dua ediyordum Allaha hiç tanimadigim bu kız için; " umarım iyi olur kötü biseyi yoktur " diye.
Onu tanımıyordum ams mutlaka sevenleri vardı bi yerlerde.Sevdiklerini kaybetmenin acısını çok iyi bilirdim ben. Işte bu yüzden sevdikleri için güçlü olmalıydı o küçük!
Odasının kapısını açıp içeri girdiğimde basında sadece hemşire kalmıştı üzerine battaniye örtmüşlerdi ve az önce onu bıraktığım bu oda şimdi sıcacikti. Vücut ısısının normale dönmesi için yapmış olmalılar.
"Nesi var " diye sordum merakla.
Karşımda duran ufak tefek hemşire gülümseyerek cevap verdi;
"Hafif hipoterminin başlangıcı fakat erken getirmişsiniz 1 saate vücut ısısı normale düşer ve çıkabilirsiniz "
- teşekkür ederim.
Içimden de şükrediyordum. Soğuğun etkisiyle pembelesmis yanaklı, masum suratlı bu küçük belki de tahmin ettiğimden daha güçlüydü.
Sigaramı yakmak için odadan çıktım ve acil giriş bölümüne indim kapıdan çıkacağım sırada görevli kızın bana seslendiğini farkettim ;
" Kardelen Arslan'ın reçetesi ve kimliği beyefendi "
Diyerek elindekileri uzattı. Reçeteyi aldım ve az önce acele ile görevliye bıraktığım kimliğe dikkatlice baktım.
Evet bu kimlik ona aitti ve ismiKardelen Arslan 'dı.
2 Yıl önce (yazarın ağzından)
"Herşey çok güzel" dedi genç bayan heyecanla sevdiğine bakarken.
Genç adam iki adım atarak sevdiği kadına yaklaştı ve avuçlarının içine aldı yüzünü;
" hiç birşey senin varlığın kadar güzel değil benim gözümde meleğim " diyerek alnından öptü sevdiği kadının.
Odanın kapısı tıklatıldı gelen kişi heyecanla " hadi artık " diyerek gülümsedi.
Kolkola giren ikili merdivenleri inerken göz kamaştırıyorlardı. Tüm genç kızların hayalini kurduğu bir düğündü bu
Haldun Arslan 'ın oğlu Deniz Arslan'ın düğünü.
Kusursuzdu herşey...
Görkemli sarayın altın kaplama merdivenlerini inen çift, hayran bakışlar içerisinde en güzel danslarını sergilemeye başlamışlardı. Kimse bilmiyordu bu sonsuz sanılan mutluluğun bir anda sonlanacağını..
Aniden kana bulanan kar beyazı gelinlik ve hüźüne dönüşen mutluluklar!
Adi yoktu bu acının tarifi hiç yoktu.
Bi kaç dakika öncesi silinmiş, yüzünü kanlı gelinliğe gömmüş ağlayan bi adam vardı şimdi.Sevdiği kadının, kısık ama salonu inletecek kadar siddetli çıkan o son cümlesi paramparça etmişti yüreğini;
"Seni sevdim... "