Elimdeki kalemi, sinirle kapağına geri soktum ve masaya fırlattım.
"Eeh be! Başlarım şirketine de evraklarına da! Bu ne be!" Sinirle ayağa kalktığımda çalan telefonumla o anki fevrilikle kim olduğuna bakmadan cevap verdim.
"Efendim! Ah, babacığım pardon. Nasılsınız? Zat-ı şahanemizin canı sıkılıyormu?"
Babamın bağrışı kulağımı doldurduğunda, telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.
"Yaptım.Evet hallettim. Gittim konferansa. Evet stajyerlerle konuştum. Tabiki de müdürle ihale sonuçlarını gözden geçirdim. Tamam bay bay."
Telefonu kapatıp yatağa fırlattım. Allah'ım çıldıracağım! Arkadaşlarımın babası 'kızım nasılsın? diye arıyor, benim babam 'ihale noldu?Evraklar hazır mı?'. Gerçekten bıkmıştım.
Liseden mezun olduktan sonra Daegu'da İngilizce öğretmenliği okumak istiyordum. Ama canım(!) babam 'Ya işletme oku, yada yanımda eğitim al!' demişti ve ben en son sayısal derslerimin toplam ortalamasının 52 olduğunu görmüştüm. Bu yüzden el mahkum, babamın şirketinde, eğitim almaya başlamıştım. Şu an ne kadar 20 yaşında olsam da, bir iş kadınından farkım yoktu. Hatta artık babamdan bile işimde daha iyi olduğum için bazen babam ihalelere katılmaya tenezzül bile etmiyordu.
Mutsuz değildim, ama beni mutlu edecek bir şey de yoktu. Mesela liseden arkadaşlarımla kurulu olan bir konuşma grubunda ekliydim hala ve bazen onlar hayalleri üzerine konuşurken ben sadece onların yazdıklarını okuyordum. Tamam bu beni çok kırmıyordu ama bazen sevgilileri ile veya arkadaşları ile beraber çekindikleri fotoğrafları atıyorlardı ve ben sadece gülücük göndermekle yetiniyordum.
Babam kesinlikle bir sevgilim veya çok yakın bir arkadaşım olmasını yasaklamıştı. Çünkü eğer ben onlarla zaman geçirmeye başlarsam şirketi boşlayacaktım. Şirketi boşlayınca, benim gibi adam akıllı çalışan biri olmayınca şirket çökecekti. Babam da bunu bildiği için, eğer herhangi biriyle yakın ilişkide bulunursam beni yanına aldığı gibi diğer kardeşimi de yanına alıp eğiteceğini söylemişti. Bende her ne kadar kardeşimle kavgalı olsamda onunda böyle yaşamasına göz yumamazdım. Bu yüzden kabul etmiştim.
Derin bir nefes alıp tekrar masaya oturdum ve kalemle önümdeki dosyaları kurcalamaya devam ettim. O sırada kapı çaldı. Umursamayarak işime geri döndüm. Ama ard arda gelen 'ding dong' sesleri kafamı karıştırdığı için sinirle aşağı indim ve kapıyı açtım. Ama karşımda 11 yaşında bir erkek çocuk beklemiyordum. Aklıma geçen izlediğim Leon on gelince hafifçe geri çekildim.
(Manyak bu kız dsjhfhshdhshjf. )
"Noona içeri girebilirmiyim?Lütfen! Yakalanacağım!"
Ben daha ne olduğunu anlamadan çocuk ağlayarak tekrar konuştu.
"Noona canımı yakacaklar! Ölmek istemiyorum lütfen!"
Dedikleriyle kendime gelirken, arkadan gelen siren sesleriyle beraber onu kolundan tutup anında içeri çektim. Birden çektiğim için, yere düşmüştü. Tam onunla ilgilenecekken kapı çaldı. Çocuğa baktığımda, yalvaran gözlerle bana baktı.
"Yapma yalvarırım. Burada olduğumu söyleme lütfen." diye kısık bir sesle konuştuğunda, onu alıp oturma odasında götürdüm ve kapıyı açtım. Karşımda nefes nefese kalmış bir polis memuru vardı.
"Acaba biraz önce bir kedi çocuk gördünüz mü hanım efendi?"
Benim köşeli jeton yavaş yavaş düşerken, pot kırmamaya çaba harcadım ve ilk defa duymuş gibi yüzümü buruşturdum ve tek kaşımı kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Catboys~ ChimChim
Fanfiction"Ben artık gideyim." diyerek ayaklandığında onu durdurdum. "Dur gitme. Dışarısı hem senin gibi bir çocuk için, hemde senin gibi biri için tehlikeli." dediğimde, kafasını salladı. "Başını derde sokamam." dediğinde önünde eğildim ve boylarımızı eşitle...