Deniz

33 3 2
                                    


Sabaha karşı başlamıştı sağanak yağmur. Uyuyamamanın vermiş olduğu yorgunluk hep vardı onda çünkü doğru düzgün uyuduğunu gören bilen olmadı. Aslında onu gören çok fazla insan yok. Yağmuru severdi Deniz. Sabaha karşı olanını daha çok severdi.

Gün aymaya başladığında dışarı çıkar ,hava iyice yağış alınca içine, ona kavuşmaya gider gibi gidişleri olurdu. Ah o kokular. Yağmur kokusu değil hayır, insanın kokusu. Çıldırtıyordu onu. Ellerinin baş ve işaret parmak uçlarını birbirine sürtüyordu yine durmadan. Yine yapıyor, durduramıyordu.

"Sürekli bu evet evet bu oluyor. Kokulara dayanamıyorum, İnsanlara dayanamıyorum, onların iğrençliğine dayanamıyorum. Görmek istemiyorum ama görüyorum susmuyorlar hep konuşuyorlar. Sürüngenler gibiler evet sürüngen, durmadan oradan orada gezip, birbirlerine gülüp sonra bağırıp birde çiftleşip salıyorlar kokularını. Onlar umursamıyorlar farketmiyorlar ama ben hepsinin kokusunu alıyorum."diye söylendi.

Dalga: Ama dur Deniz sende kokuyorsun. Onlar gibi iğrenç kokuyorsun.

Deniz:Yok kokmuyorum. Ben kokmam.

Dalga: Hayır, hayır alıyorum o pis kokunu. Boşa çıkmadın mı altına yağmurun? Yine mi?

Deniz: Seninle yine aynı konuşmayı yapmayacağım, defol!

-Dedi, evet evet bana kokuyorsun dedi iğrenç mahluk. Nereden geldiyse yine. Neyse ki yanımda burnumun deliğine sokacağım o pamukları almıştım. Ellerim parmaklarım durmuyor ki tıkayayım.

Yağmur damlaları hızlanıyordu. Artık Deniz'in canını acıtacak etini saç diplerini kesecek kadar hızlandı. Parmakları durmuyordu aldığı kokular geçmiyordu.

Dalga: Yine mi?

Deniz: Yine evet defool!

Dalga: Mümkün değil.

Deniz: Bana hep bunu yapıyor, oysa onu severdim ben. Saçlarını okşardım önceden. Sonradan saçları ellerimde kalmaya başladı. Kokusu da iğrenç.

Yürümeye başladı Deniz. Üzerinde yırtılmış eski beyaz saten bir gecelik,saçları artık taranmayacak kadar dolaşık, parmakları yine aynı, yağan yağmurun onu kokulardan uzaklaştıracağını umarak yürüdü. Önce yaşadığı evin olduğu mahallenin alt sokağına indi. Camlı vitrinde gördüğü bir kaç cansız manken kadına baktı. Söylendi öylece. Üzüldü biraz onlara. Sonra devam etti yoluna. Her gün yaptığı aynı döngünün asla farkına varamadı. Bu rutinini her gün yeni bir şeymiş gibi yaşıyor, ilk defa görmüş gibi camlara vitrinlere bakıyor, bir yandan bir insanla karşılaşacak korkusuyla etrafı kolaçan ediyordu.

Yağmur artık iyice sağanağa çeviriyor, bir yandan hoplayıp bağırıyor, elleriyle geceliğinin eteğini tutup zıplayarak dönüyordu kendi etrafında. Mahalleli çoktan alışmıştı Deniz'e. Vah zavallı deyişlerini duyar gibi bile yapmadı. Zaten onları gördüğü yerde koşarak eve girmesi bir oluyordu. Nereden geldiğini asla bilmediği asla sorgulamadığı evine bırakılan hayatın temel amaçlarından biri olan karın doyurmak olan eylem için gereken zerzevatın evinde hep öylece var olduğunu sanıyordu.

Zaman saat algısından yoksun bir şekilde evine geri dönüyor, merdivenlerini çıktığı apartmanın içinde ses yapmaktan çekinerek burnunu tıkıyor. Evine varıyordu. Ekmekten kopardığı bir iki büyük lokmayı ağzına dolduruyor sonra uzunca bir süre ağzında tutuyor, sindirimi midesi ve bağırsağına bırakmayacak kadar ufalttıktan sonra yutuyordu.

Çoğu zaman sanrılara kapılıyor, kokuları keskince duyduğu o psikoz döneminde evde artık kirden yüzüne bakılmayacak, yıkansa dahi hayrı dokunmayacak battaniyesinin altında günlerce kaldığı oluyordu. Konu komşu karşına çıkınca olacağı bildikleri için Deniz ile karşılaşmamaları gerektiğinin farkındalardı.

Çok olmayan nadirce rastlanan bir şey oldu. Yanlışlıkla bile çalınmayan kapısı bir gün çalıverdi. Ne olduğunu bir süre idrak edemeyen Deniz evde zıplamaya, battaniyesinin altından kapıyı izlemeye daha sonra oradan orada koşarak kapının çalınmasının bitmesini beklemeye çalıştı. Kapı artık kırılacak gibi dövülmeye başladığında -refleks olacak ki geçmişten- açtı kapıyı.

Biri ile karşılaştığında verdiği onca tepki bir kenara dursun, varlığını sorgulamayı unutalı olmuş olsun yıllar, benliğine döner gibi bir şok ile bakakaldı kapıda öylece.

Ağzından çıkan bir tek şey Kemal oldu.

Kemal dedi yüzüne bakarak tekrar Deniz. Kemal hiçbir şey söylemeden Deniz'i geçerek içeriye girdi. Evin dağınıklığı bir yana pis oluşu Kemal'i şaşırtmamış, Denizin yıllar sonrası nasıl bu hale geldiğini düşünmeden öylece gözüne kestirdiği ilk koltuğa yerleşmişti. Deniz'de olması gereken tepkilerden hiçbiri yok, kendine zarar vermeye kalkması bağırması yerine usulca Kemal'in yanına oturmuştu. Bu tepkilerin varlığından habersiz Kemal'in de pek konuşmaya niyetli olduğu söylenemezdi. Bir süre sessizce oturdular. 

Deniz kalktı sonra ayağa, büyük bir travmadan sonra kendine gelmek gibi bir şeyi yaşıyordu. Etrafına bakındı bir süre. Üstüne bakındı. Saçlarına dokundu. Elleriye açmaya çalıştı dolanan saçlarını. Başaramadı. Vazgeçti. Burnundaki acıyı hissedebiliyordu. Bir şey vardı burun deliklerinin içinde. Elleriyle dokunmaya çalıştı ancak sızının verdiği dokununca bile kendisini müthiş bir şekilde gösteriyordu. Ayna aradı gözleri, o anda ev içerisinin ne halde olduğunu görebildi. Uzunca bir karıştırma ve arayıştan sonra kırık bir ayna parçası buldu. Kendine baktı, sonra bir daha baktı kafasını eğip bir daha baktı, inanamadı. En son aynada gördüğü kendinden eser kalmamıştı. Tanıyamadı. Burnunun sızısı bu sorgulamayı, kendi iç muhakemesine ara vermesine neden oldu. Burnunun içerisine o kadar çok pamuk tıkanmıştı ki nasıl çıkaracağını düşünmeye başladı. Kemale döndü, yardım etmesini istedi.Sanki Kemal yeni gelmemiş, uzunca bir aradan sonra ilk defa karşılaşmamış gibi davrandılar birbirlerine. Deniz cımbız gibi bir şeyle çıkardı bu pamukları burnundan, o kadar uzun süre kalmıştı ki o pamuklar, kokusu o hep tiksindiği kokulardan bin beter bir kokuyla yayıldılar odanın içerisine.

Deniz benlik buluşması yaşıyordu Kemal'i gördüğünden beri. Kemal'in neden geldiğini bilmek istiyordu bir yandan. 




Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 29, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bazı kadınları delirttilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin