BÖLÜM 1 - YABANCI

817 47 12
                                    

@laydsroom:

"DOKTOR AZİM, GEREK ALT METNİ GEREKSE KONU İŞLENİŞİ İTİBARİYLE TÜRKİYE İÇİN KLASİK ANCAK BİR O KADAR DA GÜÇLÜ BİR HİKÂYE!"

@herkeseyekinaye:

"HOLLYWOOD'UN SAÇMALIKLARINI KOPYALA VE AL SANA ORİJİNAL DİZİ!"

@seyircilerinrehberi:

"EFSANE KELİMESİNİN YENİ SÖZLÜK ANLAMI DOKTOR AZİM OLARAK EKLENDİ!"

Bu, her gün okuduğum onlarca yorumdan sadece birkaç tanesiydi. Her gün, kendi sayfamda Doktor Azim için oluşturduğum başlığın altına onlarca yerli ve yabancı izleyicilerden mesaj geliyordu. Çoğunluk, beğendiğinden övgülerle bahsederken beğenmeyen kesimin eleştirdiği tek taraf fazlaca fantastik bulunmasıydı. Fantastik olarak kabul görülen tek kısım ise Nilüfer'in elleriyle insan derisini yoklayarak içerideki durumu tespit edebilmesiydi. Bu mümkündü. Okul yıllarımda kendi derslerime girmekten çok tıp öğrencilerinin derslerine girmiş, doktorlarla konuşmuş, ünlü cerrahların kitaplarını sular seller gibi ezberlemiştim. Hepsi farklı farklı dahi olsa da bir ortak noktada kesişiyordu. Çıplak elle teşhis. Vücut, acısını dışa yansıtabilecek kadar akıllı bir mekanizma, aptal olan insanın ta kendisi. Karşısındaki adamın iç kanama belirtileri el ile muayeneye gerek kalmaksızın yüzünün renginden anlaşılabiliyorken insan bunun için kendini tembelleştirip teknolojiyi kullanıyor ve bu yüzden hem doğayı hem de insanı biraz daha hasta ediyordu.

Ah, ben kim miyim? Ben, Pınar Çelebi! Doğma Çorumlu, büyüme İstanbulluyum. Taşından mıdır yoksa toprağından mıdır bilmem ama okumak için geldiğim Ankara'ya aşık olup burada kaldım. Burada kaldığım süre boyunca çocukluğumdan beri beni sarıp sarmalayan okuma ve yazma arzum bir yerde kendini göstermişti. Tarihi severdim ancak tarihten çok sevdiğim bir şey varsa o da insan bedeniydi. Lakin ne kadar arzu duysam da bünyem bir insan kesebilecek kadar gözü kara değildi, bu yüzden hazırlığı saymazsak beşinci yılın başında tıp fakültesini bırakmış ancak o yıl kazandığım Tarih bölümünün derslerine girmektense tıp fakültesinde öğrenciliğimi geçirmiş, hatta bu yüzden bir yıl okulum uzamıştı.

Babam çoğunlukla bu dengesiz halimden şikâyetçidir. Akla yerleşmiştir ya eli kalem tutacak olan edebiyat okur, eli neşter tutacak olan tıp okurdu. Bizimkilerin aklı da o hesapta çalışırdı hep. Tıp derslerine girdiğimi duyduklarında "Neden okulu bıraktın?" diye sorarlardı, ben de cevaben: "Ölüden korkarım" deyip kenara çekilirdim. Bayram oldu mu kuzenlerim alayla karışık tıpı bırakmamı konuşurlardı.

Evet, tıpı bırakmıştım. İnsan bedenini incelemeyi, bu konu üzerinde kitaplar okumayı, ameliyat videoları izlemeyi seviyordum ancak ne zaman o neşteri elime alacak olsam kitlenip kalıyordum. Sevmek, insana azim aşılardı ancak bende devamını getirecek cesaret yoktu. Bundan mütevellit belki de kendimi bir gün Doktor Azim'i yazarken buldum. ALES sınavını yeni atlatmış KPSS konusunda şansımı denemekle denememek arasında internet üzerinde gördüğüm bir ilana kapılmıştım.

Sektörde binlerce dedikodu vardı. Kime konuyu anlatıp yapım şirketinden cevap beklediğimi söylesem bana ya "Senin senaryonu alırlar daha ucuza kendi adamlarına yazdırıp yayınlarlar," diyor ya da "Bizim yapımcılar buna bakmaz. Nerede aşk, nerede entrika? Nerede aldatan eşler, dağılan yuvalar?" diye alaya alırlardı. Lakin bunların hiçbiri olmadı. Yapım şirketi senaryoyu kabul ettiklerini ve konuşmak istediklerini ileten bir telefon aldım ve o günden bu yana bıkmaksızın Doktor Azim'i yazmaya koyuldum. Oyuncuları seçerken, mekânlarda, duygu aktarımında... Birçok konuda bir yazar olarak benim de fikrim soruluyor, yönetmen ve yapımcı tarafından el üstünde tutuluyordum.

Kurşunlar ve KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin