BÖLÜM 3 - İNKAR

208 24 3
                                    

Ezan sesi saf bir şekilde yükselirken ocağın yanında dizlerimi karnıma kadar çekmiş, sıkı sıkıya kollarımı bacaklarıma sarmıştım. Saatlerdir böyleydim. Ne hareket edebiliyordum ne de tek kelime edebiliyordum. Ayak sesleri ağır ağır ezan sesinin gölgesinde ilerlerken iyiden iyiye kendimi ufaltmaya çalışıyordum. Perdeler sıkı sıkıya kapalı, kapılar kilitliydi ancak bu adama güvenebilir miydim? Nereye kadar güvenebilirdim? En ufak bir fikrim bile yoktu. Kafayı yemek üzereydim. 

Buz gibi ellerimi bacaklarımdan çözüp ateşe doğru uzattım. Dışarısı ezan bittikten sonra birkaç aceleci ayak sesi dışında tamamen sessiz kalmıştı. Etrafta duyulan ateşin çıtırtısı ve rüzgarın fısıltısıydı. En son hatırladığım kadarıyla kitapçıdaydım. Başım dönmüş ve dizlerim boşalmıştı. Sonra kendime geldiğimde ise buradaydım. Aradaki boşluğu dolduracak hiçbir hatıram yoktu. O boşluğu dolduracak ne bir koku, ne bir ayılma ne de bir nefes... Hiçbir şey yoktu. Dizlerimin üzerine düşmüştüm ve gözlerim kararmıştı. Dizlerimin üzerine düştüğüm gibi de kendimi bu evde ve... 1920 yılında bulmuştum. Dışarıda kar vardı, kış ayındaydık ancak Aralık ayında mı yoksa Ocak ayınca mıydık?

Başımın ağrıdığını hissediyordum. Sımsıkı topladığım ensedeki topuzu açıp tırnaklarımla saç derime masaj yaptım. Dudaklarım kuruydu. Yanan odunların kokusunu alabiliyor, sıcaklığı hissedebiliyordum. Tüm bunlar beynimin bir oyunu olamazdı. Rüyada olmayı ne kadar istesem de uyanamıyordum. Kabustan da öte bir korkuydu bu, gerçeğin ta kendisiydi.

Kapının kilidi açıldığında irkilerek sesin geldiği yöne döndüm.  İmam elinde bakır tencereyle içeri giriyordu. Arkasından kapıyı kapattı, sedirin üzerine tencereyi bırakıp arkasından kapıyı kilitledi ve bana döndü. 

"Açsındır sen, komşu yazdan kuruttuğu fasulyelerden yemek yapmış onu verdi," dediğinde benden bir yanıt bekliyormuş gibi yüzüme bakıyordu.

Başımı iki yana sallayarak gözlerimi yanan ocağa çevirdim "Hangi aydayız?" diye sordum.

"Hicri takvime göre mi miladi takvime göre mi?" diye sordu buna karşılık.

"Hangisini kullanıyorsunuz?"

"Resmi olarak miladi,"

"Neden benimle bir aptalla konuşur gibi konuşuyorsun?" diye homurdanırken başımı ellerimin arasına almış, saçlarımı avuçlarımda toplayıp çekiştiriyordum. Nefesimi sertçe dışarı üfleyip bir hışımla ayağa kalktım "Kameralar nerede? Tamam güldük eğlendik. Güzel prodüksiyon. Kafalar'a selamlar, kışkırtma ise artık benim sabrım taştı!" diye bağırırken imam işaret parmağını dudaklarına vurarak susmamı işaret ediyordu. "Kes sesi..." 

Elini ağzıma sıkı sıkıya bastırarak kafamı duvara vurdu "Sus be kadın, öldüreceksin bizi!" diye hırladı dişlerinin arasından "Ne olduğunu ben de bilmiyorum, bildiğim tek bir şey var seni bulursalar öldürecekler. Ölmeyi ister misin?" diye sorduğunda korkuyla titremeye başlamıştım. Ela gözlerini kocaman açıp sorarcasına baktığında başımı aşağı yukarı salladım. 

Elini yavaşça gevşetirken "Ses çıkarırsan seni cendermeye veririm," dediğinde ciğerlerime yeni bir nefes doluyordu. Bir adım geri çekilip koyu kaşlarını çatarak bana baktığında korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı. Hiçbir zaman önyargım olmadığını söyleyemem. Simsiyah sakallı, şalvarlı tipler her daim beni korkutmuştu. Bu yenemediğim bir kokuydu. Çocukken bu adamlar hep filmlerde kötü adam olmuş, kabuslarıma girmişti ve ben bunu bir türlü atlatamıyordum.

"Yemek?" diye sordu tencereyi sedirin üzerinden alırken.

Başımı iki yana salladım ve ocağın yanına oturup dizlerimi kendime çektim ve başımı dizlerime yaslayarak yükselen alevleri izledim. Alevler dalgalanırken kaşık sesleri evin içinde dalgalanıyordu. Korkuyordum. Korktuğum kadar da biran önce bu kabustan uyanıp senaryolarıma dönmek istiyordum. Kendimi karmaşık masamın ortasında, loş ışıkta sabahlara kadar yazmak istiyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 01, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kurşunlar ve KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin