Hiç. Şu an hissettiğim tek şey buydu. Koca bir hiç. Çoğu kişi aşkından ayrıldığında acı çeker. Öyle bir acıdır ki bu bazıları bu acıyı kaldıramayacak kadar narin, mükemmel insanlardır ve intihar ederler. Evet, intihar edenler bana göre yaşayamayacak kadar korkak değil, ölebilecek kadar cesurdurlar.
Peki ben neden acı denizinde yüzmüyor, bir hiçlikte sürükleniyordum? 'Belki de ona aşık olmadığım içindir.' diye düşündüm.
'Hayır! Ona herkesten daha fazla değer veriyor, koşulsuz seviyorum! O benim aşkım! Yada aşkımdı.' O zaman sorun neydi? Yeterince güzel değil miydim? İhtiyaçlarını karşılamıyor muydum? Aslında bu soruların hepsinin cevabını biliyordum.... 'Ben ona aşıktım. O bana değil.'
Ölmek istiyordum. Daha fazla nefes almamak ve huzura kavuşmak. Zaten o yokken yaşamanın da bir anlamı yoktu ki. Ama ölmeye ne cesaretim ne de gücüm vardı. Söylediği her kelime kalbimle birlikte hayat enerjimi de yavaş yavaş yok etmişti.
"Senden ayrılıyorum. Ah doğru ya, senden ayrılabilmek için ciddi anlamda senle çıkıyor olmam gerekirdi.''
"Jongin, sevgilim. Kendine gel. Hiç komik bir şaka değil." demiştim eskisi gibi sarı rengine boyadığı saçlarına bakarak.. Oysa alay dolu gözlerle bana bakmayı sürdürdü.
"Şaka mı? Sence şaka mı yapıyorum? Bu zaman kadar seninle birlikteymiş gibi yapmak yeterince aşağılayıcıydı zaten. Bir de şaka yaparak senle vakit kaybedemem."
Etraftakiler "Oooluyor" (nasıl tasvir etsem bilemedim), gülüyordu. Ben de ümitsizce gözlerinin ardında bir sevgi kırıntısı arıyordum.
"Gay olduğumu düşünmüş müydün cidden? Olsam bile senin gibi çirkin, tıknaz birine bakacağımı? Defol git buradan seni iğrenç homo."
İğrenç homo..... Bu söz hala kafamda yankılanıyor, beynime ezici kuvvette baskı uyguluyordu. Ciğerlerim patlayana kadar koşmalı, kendime acı çektirmeliydim. 'Böylece hissedebilirim.'
"Seni sevmiştim. Sana güvenip kalbimi açmıştım."
Fısıltı halinde konuşup "Evet defol iğrenç homo!" tezahüratları arasında spor salonundan çıkmıştım. Bacaklarımın yandığını, her kas lifimin teker teker koptuğunu hissedene kadar durmadım. Durduğumda önceden geldiğim bir köpek parkına geldiğimi fark ettim. Hep bir köpek istemişimdir ama annemin alerjisi olduğu için alamamışımdır.
Gördüğüm ilk banka oturdum ve hıçkırarak ağlamaya başladım. En azından artık üzüntüyü hissedebiliyordum. 'Bu duygu geçiyor mu? Terk edilmişlik duygusu?'
Daha ne kadar orada oturdum bilmiyorum ama gözyaşlarım yanaklarımda kuru bir yol bırakmış, hava kararmaya yüz tutmuştu. Artık ağlayamıyordum da.
Düşünceler tekrar beynime hücum ettiğinde ellerimi yüzüme kapattım. 'Benim gibi biri.... Çirkin.... Tıknaz...' Çirkin olduğumu zaten biliyordum ama bunu bizzat sevdiğim adamdan duymak...
Bacaklarımda hissettiğim baskıyla ellerimi yüzümden çektim. Kulakları biraz sarkık, siyah bir köpek sevgi dolu, kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Ben ellerimi yüzümden çekince kafasını hafif yana yatırmış ve bana uzanmaya çalışmıştı. İşini kolaylaştırıp ben de ona eğildim. O da ön patilerini dizime koyup yüzümü yalamaya başladı. 'En azından hala birileri beni seviyor.'
"Sunshine! Babaya gel!"
Köpek bu kalın sesi duyunca heyecanla kuyruğunu daha hızlı salladı. Patilerini indirdi, yolda biraz ilerledi ama beni yalnız bırakmadı. Bir kere havladı ve geri yanıma gelip bana sürtündü. Bende onu okşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Over Again (Kaisoo One Shot)
FanfictionExo üyeleri Kai ve D.O. arasında geçen yaoi bir hikayedir. Böyle ilişkileri sevmeyenler okumayabilir. Smut kesinlikle yoktur. Ayrıca bu hikaye için bana ilham veren Ahmet Can Tanıl'a ve kurgusunda, yazımında, her şeyinde bana yardım eden; beni her...