Karşımda duran adama bakmaya devam ederken içinden geçen şeyleri yüzde birini bile yapamıyor olmak canımı yakıyordu. Avuçlarımı sıktım.
"Oğlumun son zamanlarında yanında olduğun için teşekkürler. "
Bakışlarımı gözlerine çıkardığım zaman gözlerinin titrediğini görmüştüm. Sevdiğim adamın anısına saygısızlık olacağını düşünmesem şuan şuracıkta yok etmiştim karşımdaki bedeni.
"Bu konuşmayı yapmaya hakkın yok. Ona en büyük acıları sen verdin. Kendini suçla. "
Arkamı dönüp oradan uzaklaştım. Biraz daha kalırsam kendimi tutamamaktan korkuyordum. Adımlarımı ilerlettiğim odadaki kutuyu aldığımda ise ruh halim tamamen değişmişti. İçimdeki sinir uçup giderken gözlerim acımaya başlamıştı. Kutuyu alıp önce odadan sonra binadan çıktığımda adımlarım nereye gideceğini bilirmiş gibi ilerliyordu. Arabaya bindiğimde hemen yan tarafıma bıraktığım kutudan çektiğim gözlerimi cama çevirerek çıktığım binaya baktım. İnsanların kaybettikleri sevdiklerine sevgilerini gösterdikleri bu bina, gözüme bomboş geliyordu. Sadece içinde sakladığı acı, gerçekti. Arabayı çalıştırıp sürerken düşünmeden edemiyordum.
Min Yoongi, sevgilim, ilk aşkım. Lisede tanıştığım ve hayatımın bir parçası olmasına izin verdiğim minik adam, bana sevgiyi ve mutluluğu getirmişti. Eşcinsel olduğumu düşünmeme sebep olmuştu, onunla olmuştum. Her anımız beraberdi. Ama hayatının göründüğü veya bana gösterdiği gibi olmadığını anlamam uzun sürmedi. Yüzünde yaralarla geldiği ilk seferinde benden gizlemişti ama sonu gelmeyen yaralarının gerçek nedenini elinde sonunda öğrenmiştim. Babası. Her hatasında acımasızca canını yakıyor, benim okşadığım yanağına yaralar bırakıyordu. Bu sorununu çözmek için arkadaşlarıyla beraber uğraştığımız lisenin son yılında Yoongi birden ortadan kayboldu. Günlerce ve aylarca aradık. Acı çektiğimi düşünüyordum, canımın çok yandığını söyleyip dururdum. Şimdi düşününce bu acının yanında onun lafını bile etmezdim ama o zamanlar en büyük acım oydu. Aramalarımız sonuçsuz kaldığında hayatımıza devam etmek zorunda kaldık. Üniversite için uğraştık, yeni hayatlara adımladık. Kalbimin bir köşesinde kalan varlığını gizlemek için yeni insanlar aldım hayatıma, başkalarını sevdiğime inandırdım kendimi. Ama kendimi en çok kaybettim dediğim zaman tekrar karşıma çıktı, basit bir mesajla. Onu görüp aklımı kaybedecek olduğumda bile hareketlerini anlayamıyordum. Eski Yoongi değildi. Babasıyla karşılaştığım zaman öğrendim gerçeği. Onun yüzündendi. Onu suçluyordum. Babası olacak adamı suçlamayı asla bırakmayacaktım. Ona zarar vermişti, beyninde bir pıhtı oluşmuş, farklı merkezlerine baskı yapmaya başlamıştı. Çoğu zaman söylediklerini kontrol edemiyor ya da karşık cümleler kuruyordu. Kafasındakileri toparlayamıyor veya hissettiklerini doğru bir şekilde anlatamıyordu. Bunlar olurken bir yandan da ölüme adımlıyordu ve ben bunu çok geç öğrenmiştim. Ölümden söz etmemişti hiç, ne babası ne de o. Öğrendiğimde ise çok geçti. Babası onun canını hala yakıyor ve ondan kurtulmak istiyordu. Ama Yoongi'nin buna karşı sessiz kalışı ve iyileşmeyi hiç düşünmemesi canımı acıtıyor ne yapacağımı şaşırtıyordu bana.
Son zamanlarında yanımda olmak istemişti, son zamanları olduğunu bilmeden yanında olmuştum.
Dolup taşam düşüncelerimle ulaştığım yüksek tepede durduğumda arabadan indim. En uca adımlarken elimdeki kutuyu okşamadan edemiyordum. Durduğumda gökyüzüne çevirdim başımı. Bulutları yakalamak istesem uzanabilecekmişim gibi hissettiren bir yükseklikteyken hafifçe gülümsedim.
"Bulutları izliyorum sevgilim, orada mısın? "
Gülümsemem bozulmazken gözümden akan yaşla kendime geldim. Titreyen ellerimle kutunun kapağını açtığımda tereddüte düşmeme engel olmak istercesine gökyüzüne savurdum. Uçuşan külleri izlerken artık hıçkırığa dönüşmüş ağlamamı tutamıyordum.
"Ait olduğun yere, bulutlarına bıraktım seni. "
Bakışlarımı bulutlardan ayırmadan dizlerimin üzerine çöktüm.
SON