Pınarbaşı'nda çınarların ve güneş ışığını yere düşürmeyen ağaçların arasında, barajların denizi andıran sularında,Tekir yaylasının sık çamlıklarıyla buz gibi çeşmelerinde,Döngel Mağarası çevresinde serinlemek de vardır; ama oralar hem uzak hem de aileler için sakıncalı oluyordu.
En büyüğünün yaşı yirmiyi geçmeyen gençler ne yapıp yapıp sepetli bir motosiklet bulur, motorun sepeti ve arkasına tıka basa doluşurlar. Bir motora on kişinin bindiği olur. Gelmek isteyenlere asla gelme denmez . Hafta içinde kimi tarım işçisi, kimi terzi çırağı ya da kalfası ,dondurmacı,semerci, bakırcı... hepsinin ortak yanı haftalıkla çalışmaları. Aldıkları üç beş kuruşun yarısını anne-babasına verip geriye ne kaldıysa onunla ortaklaşa et, kömür,ekmek, domates , yeşil biber ve yanına da birkaç bira alıp düşerler yola. İçkiyi yeni yeni tadanlar ya da bu yeşilliklerin güzelliğine uyup bira sayısını fazla kaçıranlar, kendilerini kaybedecek hale geldiklerinde , çevredeki insanların da eğlencesini bozmak alışıla gelmiş davranışlardandır... Bu nedenle çoğu aile hafta sonu onların gittiği yere gitmez. Aileler için En güvenli yer Atatürk Parkı'dır.
Karabulut da ailesiyle parka bu yüzden gelmişti. . Suskundu. Koyu siyaha çalan gözlerinde bir öfke yoktu bu kez. Siyah koyu saçlarına çoğunlukla tarak kullanmazdı. O sabah da saçlarını parmaklarıyla düzeltmişti. İnce ve gerili yay gibi duran kaşlarının altındaki çukur içindeki gözlerinde uzun siyah kirpikleri birbirine uyum sağlıyordu. Burnu kesik biçimde ve dudaklarının kıvrımları da sanki resimlerde uzakta uçan kuşların kanatlarını çizen ressamların elinden çıkmıştı. Ayna karşısında söylediği doğruydu,"filinta gibiyim "..
Kendine bir soru sorulmadıkça susuyordu . Bakışlarını kardeşinin oğluyla şakalaşıp duran büyük kızında topladı. On altısına girmiş olan büyük kızı bu içinde bulunduğu ortamdan memnundu.. Boyu şimdiden kendisini geçmişti. Gözlerinin yapısı kendisine çok benziyordu. Yüzünün biçimindeki hatlar çok düzenli ve yerli yerindeydi. Onu artık erkeklerin bakışlarından korumak gerektiğini düşündü. Çünkü burada on altı yaşına gelen bir kızın artık evlenmeye de hazır olması gerekirdi. Ama bu kız, okumak istiyordu. Tıpkı amcasının yaptığı gibi bu çevreden kurtulmanın tek yolu okuyup bir işe girmekten geçiyordu. Karabulut kızının okuma isteğini bildiği için kızı isteyenlerin olduğunu çıtlatanlara basardı küfürü. Bunların başında da karısı gelirdi. Ona yalnız küfür değil, dayak da atardı. Yaşamını çıkmaza girdirdiğini düşündüğü bu kadını başından çoktan atacaktı ama buna çocukları engeldi. Onların da kendisi gibi babasızlık acısını tatmalarını istemiyordu.
Parkta boş masa bulamayınca yere oturdular. Nazlı, yaşamının en büyük talihsizliğiydi. Kocası Karabulut'un kendine baktığını görünce tedirgin olmuştu. Yine bir hata yaptığını ve bunun sonunda bir ceza çekeceğini yaşadıklarından öğrenmişti. Bunun korkusuyla çocukların yere açtığı sofra bezini çekiştirip "Böyle olmaz gurban olduğum .Aha bak şöyle olacak.. şöyle şöyle." diyerek bir yandan sofra bezini düzeltiyor , öte yandan yan gözlerle Karabulut'un hala kendisine bakıp bakmadığını kontrol ediyordu .Konuşacak başka bir söz bilmeyen biriymiş gibi "şöyle .. şöyle ya şöyle olacak.. şöyle...". Uzun boyuna uygun bir de gövdesi vardı. Göbeği çıkmış ve bakımsızdı. Konuşurken gülümsemeye çalışır, o zaman da ön dişlerindeki çürük ortaya çıkar, bu haliyle oldukça zavallı görünürdü. Yaşı kocasından altı yaş büyüktü. Ürkek ve gizli bakışları hep Karabulut'taydı .
Bir masa boşalınca hep beraber masaya yerleştiler..
Karabulut , "Yaşamımın tüm güzelliklerine güle güle dediğim gün." olarak gördüğü bu kadınla evlenmesini anımsadı. Tiyatro sahnesindeki dekor gibi kerpiç,yıkılmaya yüz tutmuş bir ev vardı. Bu oyun yalnızca kendisinin izlediği tek kişilik bir oyundu. Sahnedeki oyuncular :kendisi,kardeşi,annesi, Nazlı, annesinin evlendiği ve nefret ettiği o adam ... Kardeşi liseyi kendisi de askerliğini bitirmiş. Polislik ve posta memurluğu sınavlarına girmiş, bunlardan birine gireceğini umuyor, umutla bekliyor . Geçici bir iş bulmuşlar. Yeni dikilen elektrik direklerini boyuyorlar . Üstbaşları boya. Boyayı çıkarmak için tenlerine sinen tiner kokusu...Nazlı, o günlerde yanlarına gelip gidiyor. Evinden gizlice getirdiği sıcak yemekleri Karabulut'a yetiştiriyor.. Nazlı'nın da hayalleri vardı. Karabulut'un koynuna girip onunla evlenmek.
![](https://img.wattpad.com/cover/15130305-288-k884428.jpg)