Kiraz Ağacı Ve Lavanta Tarlası

138 14 19
                                    

Göğüsünde bir sızı hissetti Park Jimin. Min Yoongi'nin, göğüsündeki boşluğu bir anda doldurması canını yakmıştı Prensin. 'Olsun' dedi. Eğer içindeki boşluğu Min Yoongi dolduracaksa, prens, acıların her birine razıydı. Yeterki şövalyesi yanından ayrılmasın.

Bakışlarını sevgilisine çevirdi Park Jimin. Bakmaya kıyamadığı yüzü uzun uzun inceledi. Çatılan kaşlarını öperek düzeltmek istedi. İnce dudakları bir tek kendisi için aralanmalıydı. Burnunun üstünden yanaklarına dağılan çillerinin her birini öpmeli, kirpiklerini teker teker saymalıydı sevgilisinin.

Elini kaldırdı Park Jimin. Usulca Min Yoongi'nin yanaklarına ulaşmak istedi. Dudakları titredi, gözleri doldu prensin. Santimler kalmıştı belki parmaklarının, tenine değmesine fakat yapamadı prens. Dokunamadı şövalyesine. İncitmekten korktu. Nasıl dokunacağını da bilmiyordu ya Min Yoongi'ye. Dokunuşları canını yakardı belki. Fakat Park Jimin'in bilmediği bir şey daha vardı. Min Yoongi, Park Jimin'den gelen her dokunuşun birer ilah olduğuna inanırdı. Prensinin dokunuşlarıyla günahlarından arınabileceğini zannederdi şövalye. Bu yüzden kilitledi bakışlarını prensine. Park Jimin'inde istediği bu değil miydi zaten? Min Yoongi'nin gözlerini kendininkilere mühürlemek...

Bir kaç saniye, bir ömür gibi gelmişti kiraz ağacının altındaki iki bedene. Beraber yaşlandıkları, mutlu oldukları bir ömür. Titrek bir nefes verdi Park Jimin, gözlerini kapattı sıkıca. Bir kaç damla süzüldü gözlerinden. Dişlerini sıkmıştı aslında ağlamamak için fakat çenesi de titriyordu artık. Yapamadı, dokunamadı şövalyesine, başıyla birlikte yere düştü eli.

Gözlerini aralamak istemedi Park Jimin. Zira Min Yoongi'yi yanında görememek onu daha çok kahrederdi, bu sefer sadece göz yaşlarını değil,haykırışlarını da tutamazdı güzel prens.

Park jimin çenesi kavrayan elle gözlerini araladı şaşkın bakışlarını karşısındaki bedene çevirdi. Gitmemişti. Fakat ne için? Sevgisinden mi? Yoksa ağlayan prensini merak edişinden mi? Min yoongi anlamaya çalıştı Park Jimin'i. Tek damla gözyaşına dünyaları yakacağı adamın, karşısında kendisi için ağladığını bile bile  sinirlendi, gerçi fazla süremezdi Min Yoongi'nin yüzündeki ciddiyet, karışısında ağlarken bile güzelliğinden bir şey kaybetmeyen bu çocuk dururken. Hiç bir şey söylemedi Min yoongi, ne söyleyeceğini de bilmiyordu ya kara şövalye, eli iyi kılıç tutardı tutmasına fakat incitmeden taşıyabilir miydi Park Jimin'in yorgun ve narin kalbini?

Sevdiği adamın karşısında daha fazla ağlamak istemedi Park Jimin. Hızlıca kalktı banktan, elindeki manolyalara kırık bir gülümsemeyle baktı. Kendisi kavuşamadıysa çiçeklerini de ayıracak hali yoktu ya. Şaşkın gözlerle onu izleyen sevgilisine döndü, manolyalarını ait olduğu yere, Min Yoongi'nin yanına bıraktı. Arkasını döndü, koşarak terk etmek istedi burayı bir an önce. Daha sonra tekrar geleceğini de pek zannetmiyordu ya prens. İyice bakabilmiş miydi bari etrafına, lavanta kokan sevgilisine?

Bir kaç adım atmamıştı ki, kolunu kavrayan elle durdu prens. 'Bu son olsun Min Yoongi' dedi içinden 'daha fazlasına gücüm yok' içindeki son umut kırıntılarıyla arkasını döndü prens. Bu sefer tutmayı başardı gözyaşlarını. Şövalyenin dudaklarına kilitledi bakışlarını tek bir cümle çıkması için dua etti Min Yoongi'nin gül kurusu dudaklarından.

Min yoongi araladı dudaklarını. 'Hadi' dedi. 'ayna karşısında kaç kere prova yaptın seni aptal' kendi kendini cesaretlendirdi. Dudaklarını ısırdı. Prensinin ağlamaktan kızaran gözlerine baktı. Park Jimin'in gözlerine bakınca unutuverdi Min Yoongi söyleyeceklerini. Gerçi emin de değildi cümlelerinden, incitir miydi ki prensinin narin kalbini?

Bu zamana kadar kendi için gözyaşı döken prensini daha fazla üzmeye yüreği el vermedi şövalyenin. Bir şey söylemezse, unutamazlardı belki ama, alışırlardı birbirlerinin yokluğuna diye düşündü Min Yoongi. Park Jimin'in göğüsünde açtığı yaraları belki başkası sarardı. Canı yanardı Min Yoongi'nin lakin prensinin gözyaşlarını görmektense acı içinde ölmeyi yeğelerdi korkusuz şövalye. Tekrardan kapattı bu yüzden araladığı dudaklarını, bakışlarını yere indirdi zira prensinin yüzüne bakacak cesareti yoktu.

Park Jimin'in bakışları kollarının üstünden kayıp giden ellere kaydı. Bir tebessüm sunmuştu Min Yoongi'ye, prense baksaydı eğer görebilirdi tabi acı içinde kıvranan gülümseyi Min Yoongi.

Park Jimin daha fazla dayanamadı, ciğerleri acıyana, gözyaşları rüzgara karışana, nefes alacak gücü kalmayana dek koştu fakat Min Yoongi'den ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın bir halatla ona doğru çekiliyormuş gibi hissediyordu. O kadar koşmuştu ki bacakları onu daha fazla taşıyamayıp yere düşene kadar lavanta tarlasında olduğunu bile fark etmemişti. Doğru ya lavanta tarlası, her bir lavantayı kendi eliyle dikmişti değil mi buraya? Her özlediğinde koşup sevgilisinin kokusunu alabilmek için. Şimdi her birini elleriyle sökmek istiyordu Park Jimin. Fakat  yapamazdı, zira lavantaların bir suçu yoktu. Min Yoongi,onları da,Park Jimin gibi bilmeden kendine ait kılmıştı.

Burnuna dolan lavanta kokuları eşliğinde daha çok ağladı Park Jimin. Ellerini saçları arasında gezdirdi. Min Yoongi'nin dokunmaya korktuğu her bir telini yolmak istedi. canının acısı biraz olsun hafifler diye düşündü. Gözyaşları, haykırışlarıyla lavanta kokularına karıştı. Yedi denizler, komşu krallıklar duydu Park Jimin'in acı dolu çığlıklarını. Bir tek Min Yoongi duymadı. Belki de kulaklarını kapadığı içindir, duyamadığından değil de duymak istemediğindendir.

Park Jimin, lavantalar arasında gittikçe güçsüzleşen yakarışlarına inat, kulaklarını kapatıp,sarsılarak gözyaşı akıtan bir şövalye bıraktı kiraz ağacının kollarında...

Yedi Denizlerin Prensi     •yoonmin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin