Hepimizin düştüğü günler olur.Tıpkı küçükken bir şekilde düşüp bir yerimizi incittiğimiz günler gibi.Yanımızda kalkmamıza yardımcı olacak bir ebeveynimiz bulunur.Kanayan ufak bir yarayla başlamıştır her şey.O an bize dünyanın en büyük acısı gibi gelir o ufacık yara.Fakat ayağa kalktıktan kısa bir süre acıdığını bile unuturuz.Çünkü bizi teselli edicek birileri vardır hayatımızda.O tatlı gülümsemeleriyle dünyamızı yeniden tamir ederler.Biraz daha büyümeye başladığımızda artık kendimiz kalkmaya başlarız düştüğümüz yerlerden.Kanayan yerimize baktığımızda sadece gülümsemekle yetiniriz.Peki değişen yara mıdır yoksa çektiğimiz acılar mı bize o yaranın önemsiz olduğunu çağrıştırır?Sanırım cevabı hepimiz biliyoruz.Büyüdükçe çoğalır acılar.Her geçen gün biraz daha büyür ve içinden çıkılamaz bir hal alırlar.Küçük bir şeyin bizi etkileyemeyeceğini sanırız.Ama bu küçük şeyler büyüdükçe bütün içimizi kaplayan yaralara dönüşürler.Artık o yaralar kendi başımıza altından kalkamayacağımız kadar büyümüştür.Sevdiğimiz birinin bizi kaldırmasını bekleriz.Günlerce,aylarca,belkide yıllarca.Her açan güneşte birilerinin gelmesini umut ederiz.Gecenin karanlığı ise bize kimsenin gelmeyeceğini ifade eder.Gözlerimiz bir süre sonra alışır o zifiri karanlığa.Güneşi bile göremez hale gelene kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir insanın yıkılışı
AdventureAslında hepimiz binalara benzeriz.Sevdiğimiz insanlar binamızın kolanlarıdır.Bizi ayakta tutan yapılardır aslında.Duygularımız ve diğer etmenler ise binamızın dış görünüşünü ve dizaynını temsil eder.Kimisi gözümüze çok güzel görünür kimisiyse ıssız...