7&

1.5K 69 21
                                    


Akt 0: Passacaglia (D Minör) – Yedi Burçluk Kurban Sunağı

Tesadüfler ve rastlantılar insanların en yakın arkadaşlarıdır aslında. İyi gün arkadaşları, çünkü tesadüfler, insanların bir şeylerin iyiye gideceğine inanmalarına sebep verirler. Aslında değişen hiçbir şey yoktur ancak zavallı insan, iyiliğin ona altın bir tepsiyle sunulduğuna inanır. Ancak gerçek şudur ki, insan yedi kere de yaşasa, bir rastlantı eseri başlayan yedi hayatının hepsi, istisnasız yedi mucizevi bir ölümle sonuçlanacaktır.

Yedi harika.

Yedi yıllık lanet. (Kabul etmese de, yine onun gönlünden kopan bir parçaydı bu vahşet.)

Başka bir şey daha, belki duymayı bekleyip de duymak istemediklerinizden; insanoğlu şıpsevdidir. Ona ilgi gösteren şeysiz yaşayamayacağını iddia eder ve umutsuzca bu aşkının bir geri dönüşünün mümkün olduğuna inanır. Bu yüzden de saftır, korunmasızdır. Yedi, insanoğlunun âşık olduğu tesadüflerden en nadide olanıdır. Solmayan bir çiçek, küllerinden tekrar canlanan bir Zümrüdüanka... Öyle bir aşkmış ki bu, insan türlü şeyler hediye etmiş ona. Kabul etmiş etmemiş umursamadan, çünkü insan hırsından beslenen bir aslanmış.

İnsanoğlu zamanı sever, ikinci kez düşünmeden benliğini zamana emanet etmiştir. Kronos'un oğullarını parçaladığı gibi, kendini parçalarına ayırmasına izin verir. Bazen olur da ona karşı koymak ister ama zaman, insanı parmağına kukla gibi takıp oynatır.

Ben de, bu kuklanın dikişlerini yırtmış yalnızlıklar içinde paralanan, tek bir zavallı olmaktan öteye geçemeyenim. Zavallılığım ise, sadece aynada gördüğüme karşı hissettiklerimden, yoksa zaman benden korkar ve benden kaçarken de güvendiği tek arkadaşına sığınır: Mekân. Güvendiği arkadaşı dahi onu koruyamaz. İstersem hem zamanı hem de dostu mekânı değiştirebilirim.

Bununla doğdum. Zamanın kırılmaz denilen zincirlerini kırdım ve ondan korkmadığımı defalarca vurdum yüzüne. Bu yeteneğimin, ancak bu evrenin yaratıcısının verdiği bir hediye olduğuna da küçük yaşımda inandım. Evet, bende beyaz bir güvercinin taşıdığı masumiyeti ve saflığı görmüş olmalıydı belki de, böyle bir mucizenin gerçekleşmesini sağladığına göre... Sarmaşıkların duvarları kapladığı gibi, org melodilerinin insanı sarıp sarmaladığı bu yıkık binada her zaman aynı şeyi duydum. Aynı melodilerin, farklı şeyleri fısıldadığına da rastladım. Ve o melodiler, sonunda beni sıktı. Onlar da benden sıkılmış olmalıydılar. Karşılıklı ilişkimizin sona ermesi, içinde bulunduğum zamanı büktüğüm ilk sefere denk gelir. Her gün çalan orgdan sıkıldım ve onu, melodileriyle birlikte zamanın çıkmazlarına gönderdim.

Dünya sınırlarını çizdiği bir hayat önermişti, ben de onu kahkahalarla reddetmiştim. Hırs benim en yakın arkadaşımdı, tesadüflere kanlı bıçaklıydım ve istediğim her şey kirpiklerimin ucundaydı.

Ve dans etmek, kendimi ifade edebilmenin en nadide yoluydu. Dans etmek beni canlı hissettiriyordu, öyle bir yakınım, adeta bir parçamdı. Yedi burçluk bir döngü vardı, onun etrafında dans ederdim. Binanın parçalanmış tavanından içeriye dolan ay ışığı, biricik dans pistim olan yedi burçluk mermer zemini aydınlatırdı. En nefret dolu danslarımı bile, bu mermer zeminin üstünde bitirirdim ve bu ay ışığını şahitliğiyle yukarı sunardım. Yukarı, insanların dileklerini saklayan yıldızlardan daha da yukarı...

Zamanı ilk büktüğüm ve kendimde bir değişiklik hissettiğimde, son dansımı ediyordum. Son dansımda, yedi burçluk döngüde olmama rağmen, bitişinde bu dansı yukarıya sunmadım. Bencillik değildi, bir karşı koymaktan doğan hırs da değildi. En sonunda bir şeyin benim olmasını istemiştim. Ben sadece bir şeye değer verebileceğimi hissetmek istemiştim ama hiçbir şeyi yanımda tutamayacağıma dair taşıdığım korku beni öyle sarmıştı ki, ona ağlayacak gücü hiçbir zaman kendimde bulamamıştım. Şimdiye dek, yedi burcun şahitliğinde asla yalnızlığım için bir parça üzülmemiş olan ben, o gün ilk defa yüzümü kapatarak ağladım. Kimsenin görmeyeceğini bilmeme rağmen, her an yakalanacakmış gibi sessizlik içinde ağladım.

7&Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin