İlkim ve sonum.

1K 95 176
                                    

Jeon Jungkook

1940'lı yıllarda, Yonsei Üniversitesinde okuyabilmek;  Benim için büyük bir başarı sayılırdı. Hukuk bölümünü okuyor, bitmeyeceğini düşünüyordum.

Okuldan arkadaşlarım, beni sürekli çeşitli misyonerlerin partisine çağırıyordu. İkinci Dünya Savaşı, Japonya'nın hain katliamlarını üzerimizde hissettirirken nadide üniversitemiz öğrencileri, her gün bir eylem hazırlığı yapmaktaydı.

Ailem için iyi bir evlat olmak istiyordum. Bu yüzden, sonunu bile bile çürümüş hapishanelere girmeyi göze alamayacaktım.

Roma Hukuku dersinde aynı sırada oturduğum arkadaşım Yoon Seung, ateşli bir propagandacıydı. Japon emperyalist güçlerini savunduğu gerekçesiyle, hapishaneye atılmıştı. Ama ben, onun hapishanede olduğuna inanmıyordum. Onu, kimliği tanınmayacak bir şekle büründürdükten sonra büyük bir yamaçtan aşağıya atmış olmalıydılar. Hep öyle olurdu. Sonra ailelerine, hapishanede kaybolduğu yalanını söylerlerdi...

Biliyordum ki artık eski huzurlu günler yoktu. Japon emperyalizmi, Kore'nin her yanını kendisine çekerken bazı Koreliler de bundan etkileniyordu.

Yoon Seung gibi, Japon emperyalist bayrağını taşıyorlardı. Hayatım, bunları uzaktan izlemek ve bu işlere karışmamakla geçiyordu.

Hiçbir zaman, bu gibi işlere karışamayacağımı düşünürdüm...

Beni, bir girdap gibi içine sürüklediğini fark edememiştim.

1941 senesinde, sınıf arkadaşım beni bir kız ile tanıştırmak için parka davet etmişti. Genelde kızlar, kapalı yerlerde buluşmalara asla gitmezdi. Üzerlerinde büyük bir baskı oluşturduğunu söyledikleri için genelde park gibi topluma açık yerleri tercih ederlerdi.

Buluşma da öyle kolay olmazdı. Erkek ya da kız birini beğendikten sonra ortak arkadaşları yardımıyla birbirlerine davet gönderirdi. Bunlar, kullandığımız eşyalardan bir parça olurdu. Genç kız, bir erkeği beğendiğinde kendisine ait saç bandanasını gönderirdi arkadaşıyla.

Erkekler de yakalarında taşıdığı mendili verirlerdi. 

Bunun, koku ile ilgili bir hassasiyet oluşturduğunu düşünürdüm... Erkekler, göğüslerinde taşıdığı mendilleriyle kendilerini seven kızlara esasında kendilerine ait kokularını göndermiş olurlardı.

İpek gibi saçları olan kızlar, doğal kokularını buram buram geçirdikleri bandanalarıyla erkekleri heyecana sürüklerdi.

Üniversitemin ikinci yılında, 20 yaşında bir erkektim. İlk kez bir kız ile randevuya çıkacaktım...

Arkadaşlarımdan biri, propaganda amacı için sattığı Güney Kore bayrakları ile biraz parayı bulmuştu. Kendisi için, oldukça iyi dikişli bir takım elbisesi almıştı. Şimdi de onu bana ödünç veriyor, buluşma günü giymemi söylüyordu.

Kolları vatkalı, bedene yapışmayan ve kömürün siyahlığından çok gecenin karanlığını andıran renge sahip bu takım elbise, oldukça eşsiz ve gösterişliydi benim için. Onu üzerime geçirip, saçlarımı özenle taradıklarında heyecanımın iki katına çıktığını hissediyordum.

Benim için istedikleri kızı ilk kez görecektim. Benden habersiz aldıkları mendilimi, ona göndermişlerdi bile. Heyecan içerisindeydim...

Bembeyaz bulutu andıran bir ten, dalındaki vişnenin tazeliğini yansıtan dudak, yakut gibi parlayan bir göz ve bunların hepsinin vücudundaki etkileyici birleşimini görebileceğim bir kız; Benim kalbimi çalabilirdi. 

«yoonkook one shot »  Enola Gay.  √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin