C

250 32 151
                                    

Yine sıradan bir güne başlıyorduk. Aynı ve aynı şeyler.

Diğerleri hayatın bir şekilde ilerlediğinden bahsederdi. Sonra sıra değişirdi. Sizin hayatınız ilerlemeye başlardı, diğerlerininki duraksardı. O sırada siz söylerdiniz hayatın bir şekilde ilerlediğini. Kim olduğunuzu bilemezdiniz. Roller sürekli değişirdi. Bazen uzaydınız bazen yıldız. Bazen bir ağaç.

Bu yüzden bilemezdim kim olduğumu. Bir çocuk muydum kaydırak ucunda oturmuş, bir yaşlı mıydım cihazlara bağlı? Bir çocuk muydum ruhu yaşlı, bir yaşlı mıydım ruhu çocuk? Bir gözyaşı mıydım çocuğun gözlerinden akan yoksa kan mıydım damarlarda kol gezen?

Kimdim ki ben?

Bunu düşündüğüm günlerden birindeydim yine. Okula gidiyordum, üniversite sona geçmiştim. Biraz yaşlı hissettiriyordu. Doğru ya, hep yaşlanıyorduk.

Ama bir sorun vardı, Kim SeokJin.

Canımı yakan adam.

Yıllardır seviyordum onu, bu üniversiteye başladığımdan beri.

Geldiğimde kötü haldeydim, ruhen çökmüştüm. Kimseye güvenemiyordum. Hiç beklemediğim bir anda gitmişti değerlilerim.

Ama onu ilk gördüğümde ilgimi çekmişti, neden çektiğini bilmiyordum. Sadece farklı gelmişti işte.

Sonra takip ettim, hareketlerini ve neler yaptığını. Hangi bölümdeydi mesela? Çok merak etmiştim gördüğüm ilk an.

İlk başlarda fanı gibi hissediyordum, ona olan bağlılığımın büyüklüğünü fark etmemiştim. Birinci senenin ikinci yarısında sevgilisi oldu.

Yine takip ettiğim günlerden birindeydik, her haftanın sonunda takip ederdim. Ve gördüğüm ilk şey sevgilisiyle öpüşme anıydı. Sevgilisi bir kadındı ve gördüğüm an kahroldum. Elim ayağım titredi, kendimi kontrol edemedim. Göz yaşlarım sağanak yağmur gibi akıyordu. Ve o boş sokakta düşürdüğüm telefonum onların beni görmesine neden oldu. Seokjin'in anlamaya çalışan bakışları ve kızın... Aslında bakarsanız kızın nasıl baktığını hatırlamıyorum.

Sonra kaçtım, arkama bakmadan. Telefonu orada bırakıp kaçtım. Seokjin peşimden koştu ama beni bugün tanımamalıydı.

Hayır, bugün değil.

Sonra ne mi oldu dersiniz?

Telefonu oraya saatler sonra gittiğimde orada bulamadım. İki ihtimal vardı. İyi olan yabancı birinin almasıydı, ve kötü olansa Seokjin'in.

O telefonun kilidi yoktu çünkü şifreyi hep unuturdum. Seokjin aldıysa içinde tuttuğum fotoğraflarını ve yazdığım şiirleri görecekti.

Kötü bir ihtimaldi, çok kötü.

Sonra bu duyguların tuhaflığını fark ettim, ben fan değildim. Ben aşıktım. Eşcinsel olduğumu kabullendim sonra. Gerçi takılan sıfatların ne önemi vardı?

Pazartesi okula gitmedim, korktum. Ama sonrasında kaçmanın faydası olmayacağını fark ettim ve sonraki gün gittim. Her şey normal ilerledi.

Ama bu sakarlıkla başıma bir şey gelmemesi imkansız olurdu.

Gün sonunda herkes çıkarken hemen uzaklaşmak için hızla ilerliyordum, önüme bakmadan. Sağa bakıyordum, ne vardı sağ tarafta sanki.

Sonra birine çarptım.

Hayır Seokjin değil.

Hoseok.

Beni her zamanki gibi bir şekilde ikna etti ve kendimi arkadaş grubuyla kafede buldum. Mutlu bir şekilde kahvemi içiyordum. Sonrasında ise içeriye Seokjin girdi.

one chance [ namjin ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin