KÜLTİGİN

54 3 1
                                    


  BOZ AYGIRLI  

OĞUL heey!

Yüce Çin Hakanlığının Tiyen Ping sarını çevreleyen karlı dağların eteklerindeyiz. Gün batmış, ay çıkmamış. Karadere içlerinde gözleri parlayan, ağızlarından insan kanı damlayan canavarlar uluyarak dolaşıyor.

Bellerinde çifte su verilmiş palaları ışıldayan cilâsınlar, yağız atlarını kara tepelerde oynatıyor, korkak şarlılar uykuya yatmış, kurtlar yer yer gezip yiyecek av arıyor.

Karadere içindeyiz. On dört kırgız[1] bir Çin Bayının çevresini sarmışlar. Kendine güvenip, gecenin bu saatinde yollarda kalan Çin Bayının, dört at uşağı ölmüş, Çin Bayını koruyacak elindeki palasından, bir kırgızın gırtlağına yapışmış, boğuşan boz kurdundan başka hiç bir şeyi kalmamış.

Palalar, gecenin karanlığını gümüş ışıklarıyla yırtıyor, korkunç çığlıklar, fışkıran kanların hışırtıları, çelik sesleri duyuluyor.

Arkasını bir kara kayaya dayayan Çin Bayı, Azrail'in göğü yarıp geldiğini görür gibi oldu.

Gözleri kararmış, zorlu sandığı bileği palasını kaldıramaz olmuştu. Doğruldu:

1 Kırgız: Başıboş gezen, serbest

- Yetişin boğatırlar... Bir Çin Bayını öldürüyorlar!., diye bağırdı.

Bu saatte, bu karanlık dereye kaplanlar bile titreyerek girerdi. Kırgızlar kahkahalarla güldüler, onunla beraber haykırdılar:

- Yetişin! Adam öldürüyorlar!

Sonra bu çağırışa karşılık gelmeyeceğini biliyorlarmış gibi, palalarını kaldırdılar. Çin Bayının üzerine atıldılar. Ölüm Tanrısı gelmiş, Çin Bayının yüreğine el atmıştı.

Birdenbire, tepeden bir ses duyuldu. Uluyan canavarları, haykıran kırgızları, boğuk çelik seslerini sindirdi:

- Çal kılıcını ağam, yettüm! Çal kılıcını! Korkma! diye bağırdı.

Bu ses kara dağlan inletti. Dağın yamacından taşlan, toprakları kopararak, boz aygırlı bir yiğit, yıldırım gibi yetişti. Gecenin karanlığında çelik donları1 parıl parıl parlıyordu. Boz aygırını şahlandırdı:

- Haydi Başko!.. diye bağırdı.

Boz aygır kişneyerek dört bir yana çifteler savurmaya başladı. Bir göz açılıp kapanmadan, kırgızların dört tanesi beyinleri patlayıp yere yıkıldılar; diğerleri de, gökten yıldırım iner gibi, tepelerine inen bu zorlu boğatınn karşısında tutunamayacaklarını anlamışlardı. Atlarına sıçradılar, karanlıklar içine karışıp gittiler.

Şimdi Çin Bayı ile boz aygırlı yiğit karşı karşıya duruyor, birbirlerini süzüyorlardı.

Çin Bayı, kanlı elinin tersiyle alnından yağmur gibi akan ter ve kan damlalarını sildi. Çince:

- Beni kurtardın, ben kimim biliyor musun?., diye homurdandı.

Yiğit, hiç bir ses çıkarmadı. Kırgızların karşısında sinen Koca Bay, meydanı boş görünce, belini doğrultmuş, sesini yükseltmişti:

1 Donları: Elbiseleri.

- Buraya gel "Asena", diye yerdeki ölüleri yoklayan kurdu yanına çağırdı. Sonra yeniden dikleşen kafasını kaldırıp kurtarıcısına baktı:

- Ben Yüce Çin Hakanı Vu-He-Ü'nün Yasalar Başbuğuyum1. Beni kurtardın, sana payza2, para ve ad vereceğim, söyle bakayım, sana kim derler?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 02, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ULU TÜRK ÖNDERLERİNDEN KÜLTİGİN EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin