Sinop o akşamda çok sessizdi. Birazdan annesinin ilaçlarını almak için dışarı çıkacak olan Kerem, uzun uzun baktı. Babasını çok küçük yaşta kaybetmişti. 5 yaşındaydı daha. Annesi çalışan bir kadındı. Annesi geçimlerini babasından kalan pastane ile sağlıyolardı. Annesi ve teyzesi de orada çalıştığı için annesi bilirdi bu işleri ve babası öldükten sonra o kardeşiyle işletmeye devam ediyorlardı. Son 6 ay ise annesi evden hastane dışında adım atmadı. Annesi lösemiydi. Pastaneyi teyzesi işletmeye başladı ve Kerem de okul çıkışı yardım ediyordu. Babasını çok özlemiş ve 6 aydır annesi için ilik bekliyordu. Onun için hayat çok erken başlamıştı ve çok sıkıntı doluydu. O kadar dalıp gitmişti ki şimşek seslerini duymayıp yağmuru farkedemedi. Annesinin "Kerem!" diye seslenmesi üzerine kendine geldi. Çıkmadan önce ilaç için para ve sigarasını aldı. 16 yaşındaydı ve başlamıştı sigaraya. Dışarı çıktı ve evlerinin yanındaki eczanenin kapısındaki listeden nöbetçi eczaneyi öğrendi. Uzaktı biraz... Bir tane sigara yaktı. Şanş ya yürürken kerem karşıdan gelen fizik öğretmenini farkedemedi. Ayak üstü yediği fırça nasihat karışımı şey iyice sıkmıştı canını. Çokta kafasına takmadan eczaneye gitti. İlaçları aldı ve annesi merak etmesin diye hızlı hızlı adımlarla ilerledi. Eve geldi, annesine ilaçlarını verdi. Uyumak istedi. Annesini öpüp yatağına gitti. Uykuya dalamadı ve "Ahhh ah! Ne zor şey yetim olmak. " dedi. Bir süre sonra uyuya kaldı.Sabah uyandığında geç kalmak üzereydi. Uyandığında teyzesinin ablası için tuttuğu bakıcı Melahat'ın geldiğini gördü. Selam verdi ve apar topar çıktı. Yetişmişti derse. Sabah ilk onu gördü. Rüyalarındaki kızı, Cansu'yu...Cansu cidden güzel bir kızdı. Ne var ki sağlıkta okuyan bir sevgilisi vardı. Kürşat cidden tekin biri değildi. Hele Cansu söz konusu olunca... "Günaydın." dedi Cansu'ya. Cansu cevap bile vermedi çünkü Kürşat bi arkadaşından Kerem'in Cansu'ya ilgisi olduğunu öğrenmişti. Cansuyla Kürşat bu konuyu konuşmular ve Cansu'dan Kerem'i takmamasını istemişti. Cansu ilk kez hak vermişti Kürşat'a. Kürşat'ta tekin değildir evet ama cidden Cansu çok sever onu. Birbirlerine deli aşıklardı. Kerem çok bozulmuştu. Herşey kötüye gidiyordu. Akşam eve gittiğinde annesi yoktu yatağında. Teyzesi karşıladı onu. Annesi apar topar hastaneye kaldırılmıştı. Kerem yıkıldı. Çok geçmedi iki gün sonra annesinide kaybetti. Teyzesinin yanına yerleşti. İki hafta okula gidemedi. Okula ilk gittiği gün çok şaşıracağı bir olay oldu. Cansu yanına gidip baş sağlığı diledi ve neredeyse 1 saat konuştular. Cansu birazda Kürşat'a olan sevgisini kaybetmeye başlamıştı. Zaten iki defa aldattı ve hala onlaydı. Ama gerek kavgalarla gerek Kürşat'ın ezmeleriyle iyice soğumuştu. O akşam Kürşat'ı Orman Kampı'na çağırdı. Ayrıldılar. Kürşat çokta takmayan biri gibi dursada aslında çok kinciydi. Cansuyla Kerem iyice yakınlaştılar. Bir ay geçmedi sevgili olmuşlardı. Kerem hayatta tatmadığı mutlulukları harika insan olarak nitelendirdiği Cansuyla yaşıyordu. Kürşat bir gün bu durumu duydu. Gerçekten çok sinirli, hırslı bir hale büründü. Gözü dönmüştü. Bir Akşam Kerem'in yolunu kesti. Kürşat Keremin yanında gayet yakışıklı,güçlü, karizmatik biriydi. Kafasına koyduğunu yapan bir kişiliği vardı. Birde mevzu Cansu ise taktığı kişinin bir eziyetten yada dayaktan kaçışı yoktu. Sert sert baktı Kerem'e. 'Neden kızın aklını çelersin ki.' diye girdi söze. Kerem:
- Ben akıl falan çelmedim.
-Evet evet haklısın ben çeldim. Oğlum şaka mısın lan gece gece? Annen baban yok diye sesimi çıkartmadım geldin sevgilimi benden ayırdın. Ölmek falan mı istiyosun. İsteğin buysa emin ol gerizekalı hiç uzatmadan yerine getiririm, dedi. Sonrasında "Annende özlemiştir seni" dedi ve güldü. Kerem çok üzülmüştü. Çok derinden sarstı Kürşat'ın dedikleri. Hiç birşey diyemedi. O sustukça Kürşat'ın gözü dönüyodu. Bir süre sonra küfürleşmeler başladı. Kürşat boğazını ustra ile kesti Keremin ve kaçtı. Cansu yıkıldı. Kamera kayıtlarından Kürşat'ın yaptığı tespit edildi. Aramalar çok yoğun olsada bulunamadı Kürşat. Tam tamına iki ay geçti. Cansu yine dersten çıkıp Berrayla yürüyodu. Sınavlardan söz ederken telefonu çaldı. Arayan özel numaraydı. Bir tedirginlik içinde açtı telefonunu. Ses hiç yabancı değildi hemde hiç. Biraz konuştu Berra'dan uzakta. Sonra Berra'nın yanına geldi. Her halinden anlaşılıyordu bir gariplik olduğu. Tuhaf ve tedirgin bakıyordu etrafa. Sanki bişeyden korkuyodu ve korktuğu şeyle burun burunaydı. Berra'ya meydandaki kafeye gitmek için oldukça fazla ısrar etti. Sanki oraya gitmek istemiyor ama zorundaydı. Gidip oturdular bahçedeki bir masaya. Cansu artık korkuda tavan yapmış ve etrafı dikkatlice izliyordu. Bir an öyle bir korktu ki ruhunu teslim edecekti. Berra hala anlamıyordu ne olduğunu. Cansu'yu bu kadar korkutan ağaçların arasında gazete okuyan kişinin gazeteyi bir anlık indirip onlara bakarken görmesiydi. Bu kişi o özel numaradan arayandı. Kürşat... Berra'ya "Git,uzaklaş buradan." dedi. Sonra gidip yanına oturdu. Cansu:
-Sen neler yaptın ya...
-Sadece eğlendim. İntikam alırken öldürdüm. Öldürürken eğlendim.
-Ne istiyosun benden?
-Senden istediğim tek şey gir koluma ve takip et beni, dedi Kürşat. Kol kola girdiler ve yürümeye başladılar. Kürşat çok hızlı yürüyordu. Cansu ise korku ve heyecanın etkisiyle ondan da hızlı. Issız bir yere gittiler. Kürşat ağlamaya başlamıştı. Ağlayarak şöyle dedi: "Çok güzel günlerimiz geçmişti. Geçiyordu. Eğleniyoduk,mutluyduk. Sonra bir iki kez aldattım seni. Çok büyük hatalardı bunlar. Yine de bırakmadın ya beni. Seni çok seviyorum ben. Uğruna adam öldürdüm. Ben teslim olucam ve yaştan dolayı az ceza çekicem. Akıllanıp gelicem. Lütfen bekle beni. Hayat bize biz olduğumuzda güzel."
Cansu sustu biraz. Düşündü. Ve olumlu karşıladı. Çünkü o da fazladıyla seviyodu Kürşat'ı. Kürşat'ın yüz gülmeye başladı ve şunları söyledi: "Ben şuan mutlu olmalıydım ama olamıyorum. Çünkü Cansu Hanım beni bir bıraktı adam öldürdüm hayatım kaydı. Şimdi ise gelmişiz mutluluktan bahsediyoruz. Düşündümde bir leş ile iki leş arasında hiç fark yok. Son sözünü alayım." Cansu şok oldu ve bir iki dakika konuşamadı. Az sonra ölecekti ve son sözü bekleniyodu. "Kürşat, ne olur..." dedi ve silah sesi duyuldu. Kürşat cümlesini bitirtmedi bile. Tabi hemen polisler geldi. Ve tutuklandı. Mahkemede yargılandı ve cezası verildi. Pişman mıydı Kürşat? Hayır...