Yaşama Değer

148 8 1
                                    

Belmont eve dönerken yine çoktan hava karamıştı, bu yüzden çalıştığı güvelik şirketine yine küfrediyor, neden iş yerinden en son o çıkıyor diye kendi kendine kızıyordu.

Kız kardeşini aramak istedi,, zaten evden dönerken arayacak bir kız arkadaşı, annesi ya da babası yoktu...

Annesini yakın zamanda kaybetmişerdi, babaları ise onları çok küçükken terk etmişti.

- Alina, eve dönüyorum. Gelirken birşeyler almamı ister misin? diye sordu Belmont

- Tek parça halinde dönmen yeterli.. dedi Alina, ağlyordu...

- Bu da nereden çıktı?

- Haberleri izlemiyor musun sen!

- Hayır, bence sen çok televizyon izliyorsun!

- Ah tamam... Hızlı dön, lütfen.. deyip telefonu kapattı Alina.

Eve dönerken Belmont'ın dikkatini helikopterler çekti, 5 tane görmüştü. Bunun yine o saçma sapan Glastonbury Festivali'ni havadan görüntüleyen kameramanlar oldugunu düşündü, elektrikler yoktu, ve bunu da o festival yüzünden olabileceğini düşündü.

Çünkü bulundukları alana festival çok yakındı, ve sadece festival alanı ışık saçıyorsa, bu havadan güzel bir görüntü olarak görülürdü..

Eve döndüğünde Alina, Belmond'a sarılarak ağlamaya başladı. Belmond onu güçlükle sakinleştiriyordu;

- Ne oldu, baştan anlatır mısın?

- Çin'le savaş çıktı, sanırım çıktı,evet evet çıktı! Bir biyoterörizm gibi şeyler söz konusuymuş, bilmiyorum! Bu gece buraya çok kötü şeyler olacağı söyleniyor, şehir boşaltılıyor Bel!

-Ah, saçmalama! Şehirden gitmemiz gerektiğini düşünüyorum deme sakın!

- Rusya'da yaşayan eski üniversite arkadaşlarım var, bizi memnuniyetle karşılarlar..

- Bu saçma sapan yalan haberler inanıp sıcacık koltuğumu mu terketmeliyim?! Hadi Alina kendine gel.. Ben kahve yapıyorum, ve sabaha kadar sohbet edeceğiz, söz veriyorum uyuyup horlamayağım dedi, ve Alina'yı az da olsa güldürdü Belmont.

Fakat Alina, yine çok inatçı ve sinirli oldugu zamana denk gelindiğini sağ gözünün seğirmesiyle bile belli ediyordu.

- En azından dışarı çıkalım Bel...

- Ah, tamam... Ama yine bir bara girip kusana kadar içmeyeceğiz, seni eve taşımak çok zor, hele ki kilo aldıgın bu yakınlarda..

- Ah hayır!! diyerek bu kez Alina'ya kahkaha attırmıştı, Belmond kardeşini güldürmeyi çok seviyordu.

Dışarıya çıktıklarında neredeyse her sokakta bir devriye aracı bulunduğunu farkettiler, ve ilk bir polis memuru yanlarına dönüp eve dönmeleri gerektiğini söyleyince eve dönmek istemediklerini söylediler, fakat eve dönmeleri gerektiğini biliyorlardı. Çünkü onlara 200 metre kadar ilerideki sokaklardan birinde büyük bir yangın söz konusuydu, neredeyse şehri aydınlatan tek ışık parıltısıydı...

- Seni bilmem ama o yangının oraya bakmadan eve gitmiyorum Bel.

- Hadi birlikte bakalım! dedi Belmont, ve yangının bulunduğu yere doğru gizlice gitmeye karar verdiler. Ama 2. devriye aracını da geçmek üzereydiler ki, bir polis memurunun "Durun yoksa sizi vurmak zorunda kalırım!" demesi üzerine ciddi bir durum olduğunu anlamaları geç olmadı, eve dönüyorlardı. Eve dönmeleri gerekiyordu, çünkü ciddi bir bela söz konusu olabilirdi. Belmont, biyoterörizm gibi saçmalıklara asla inanmamış, böyle saçmalıkları düşünmemişti. Daima kafasında olan tek düşünce Kilise, Din ve Tanrıydı. Dinine çok bağlıydı, ve bu Alina'yı tek huzursuz eden olaydı. Her ne kadar kardeş olsalar da, siyasi ve dini ideolojileri çok farklıydı.

Tam evin kapısını açmak üzereydiler ki önce sağır edici bir ses duyuldu. Ardından da mavi bir ışık huzmesi Belmont'ın gözlerine hücum etti, Belmond yere düştüğünde gözlerini açamıyordu, ve o sağır edici sesin ne olduğunu bile düşünemeyecek kadar şoktaydı...

Uyandığında 1 saat mi, yoksa günlerce mi yatıyor olduğunu bile bilmiyordu, tek bildiği bahçesinden onu oturma odasındaki pencerenin alt köşesine kimin taşıdığıydı..

Alina ağlıyordu, giysilerinde kan vardı, üstü başı yırtıktı, ve en önemlisi ona sus işareti yapıyordu..

- Alina, neler oluyor ne ol

- ŞŞŞŞŞT!

- Hey!

- Tanrım, yalvarırım sus Bel, yalvarırım! Fısıltıyla konuş, lütfen.

- Hey, burnun neden kanıyor, bu da neyin nesi böyle?!

- Bilmiyorum Bel, bilmiyorum. Sakın ses çıkarma, hafifçe pencereden bak, lütfen ses çıkarma.

Belmont pencereden bakarken gördüğü manzara Hollywood filmlerinden fırlamış kadar saçma, bir o kadar da gerçekçiydi...

Karşılarındaki evlerin bir çoğu yanıyor, hava ise bir kan kadar kızılımsıydı...

- Saat kaç?

- Saat 23:32'de durmuş, ama 1 saat bile geçmiş olamaz!

- Televizyonu açmalıyız, hemen!

- Denemedim mi sanıyorsun, çalışmıyor! Tüm elektronik cihazlar çalışmıyor, hepsi!

- Bu, bunlar da ne böyle!

- Bilmiyorum! Biz yere düştüğümüzde göz ucuyla karşıdaki polislerin de yere düştüğünü gördüm, fakat birisi düştükten birkaç dakika sonra kalkıp yerde yatan diğer arkadaşına saldırdı, inanmayacaksın ama onu ısırıyordu!

- Isırıyor muydu! Saçmalama!

- Evet, yemin ederim Bel! Yemin Ederim!

- Daha sonra?

- Daha sonra seni sürükelyerek içreriye girdim! Tanrım kabus gibiydi, yürüyemiyordum, gözlerim kör olmuş gibiydi... Bir an birinin gözüme yakan birşey fırlattığını bile sandım, öylece yanıyorlardı! İçeriye girdiğimizde kapıyı kilitledim, seni de oraya sürükledim. Bir an öldüğünü bile düşündüm ama nefes alıyordun!

- O Polise ne oldu?

- Bilmiyorum, daha sonra en az 20 kişi gördüm, sokakta dolaşıyorlardı, ayaklarını sürtüyorlardı, bir an bunun şaka bile oldugunu düşündüm... Hepsinin yüzü kan içindeydi biliyor musun!

- Ne yani, bu yoksa?

- BİLMİYORUM! Bel, bak bana inanmanı istiyorum.. Bir an Catherine'i gördüm... Bağırmak istedim, fakat benden önce biri sokakta çığlık atıyordu, onların üzerlerine geliyordu. Ve içlerinden biri o çığlık atan kadının itti ve boğazını ısırdı, kadını bir hamlede yere serdi ve diğerleri de onun üzerine yığıldılar! Sol tarafa bak!

dedi Alina, bu kez hıçkırarak ağlıyordu...

Belmond işte o an iliklerine kadar üşüdüğünü hissetti, bir kan gölü ve üzerinde adece kemikleri kalmış bir şey vardı.. Bunun bir insan, ve bunları yapanın da bir olduğunu düşünemiyordu bile.

Yoksa Biyoterörizm doğru muydu? Çin'in bir bomba atacağı gerçek miydi diye düşündü, hemen Telefonunu aldı rehberden herhangi birini bile arayabilirdi. Ama telefon açılmıyordu... Bir an koca şehirde yalnız olduklarını düşündü, ve yangın büyüyüp onların bulunduğu eve ulaşmadan kardeşini alıp oradan çıkmalıydı...

Her ne kadar Alina'ya inanmasa, inanmak istemese de o ayaklarını sürten insanlarla karşılaşabilirdi..

Yaşama DeğerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin