Sessiz bir eylül sabahıydı.
Her yer de sararmış yapraklar,hafif bir esinti var.Gökyüzünde güneş ışıkları bulutların arasından süzülüyor bir yandan kuşlar göçmekte çok uzaklara gitmekteler.Sanki hüzünle uçuyorlardı o minik kanatlarında kocaman yükleri vardı sanki,umut belkide hayattaki en büyük yük umut onlarda umuda uçuyorlardı geride bıraktıklarını unutmaya çalışırcasına uçuyorlar,sahi unutmak unutmak kolay mıydı yada öyle birşey varmı insan nasıl unuturdu ki yaşadıklarını illaki hatırlar.Belki bir papatya hatırlatır belkide önünden geçtiğin kimsesizler yurdu yada elinde şekeriyle etrafa gülücük saçan bir çocuk hatırlatır.Asıl en kötüsüne o kokular yanından geçen birinin kokusu hatırlatır.o kadar insanın arasında farkedilen o koku geçmişi hatırlatır ki. Hafif hafif yağmur yağıyor bense sadece yürüyordum.
Hayat kayıp gidiyo yapraklar gibi bir rüzgâr esiyor alıp götürüyor sevdiklerini eylül ayı hüzün ayı derler sanki öbür aylar mutluluk ayı.İnsan bir kere üzgünse nasıl mutlu olur dimi. Hüzün kalbimize bir yerleştimi daha da bırakmıyor ki en kuytu köşe ye saklanıyor yine de gitmiyordu... ben kendi kendi me söylenirken bir yerlerden müzik sesi geliyordu.Keman ...
Biri keman çalıyordu.Sessizliği yarıp uzaklardan yayılan tüm sokağı dolduran o ses insana huzur veren düşündüklerimin uçup gitmesini sağlayan o ses naifliğiyle tam anlamıyla harikaydı.O kadar dalmıştım ki hemen saate baktım ve saat resmen 14.45 olmuştu. İnanmıyorum bukadar vakit yürümüştüm neyse dedim kendi kendime bu sesi bulmalıyım diye düşündüm.
Sese doğru hızlı hızlı adımlarla yürüyordum.küçük şirin bir mahalleye girmiştim küçük şirin binalar vardı en büyüğü 3 katlıydı sokakta hafif bir lavanta kokusu vardı bu güzel koku mahalleyi sarmıştı koku sağ taraftan geliyordu küçük bir dükkandan, aynı zaman da müzikte ordan geliyordu eski bir tabelası olan gıcırtılı bir kapısı olan kitapçı.Önünde durdum ve etrafı inceledim burayı çok sevmiştim farklı bir havası var dı sanki.Yavaşça kapıyı araladım ve içeri girdim girişte tahtadan yapma kahve renkli masalar vardı yerler tahta döşeliydi koyu renkli duvar vardı her yer kitap doluydu o kitap kokuları muhteşem birde narin narin insanı huzurlandıran lavanta ...
Keman sesi ise cabasıydı. Masalarda oturan gençler vardı kimi ders çalışıyor kimisi ise kitap okuyordu en köşede ise yaşlı bir amcayla teyze oturuyordu .Garipsemiştim ne yaptıklarını uzaktan anlayamamıştım yavaş yavaş yanlarına yanaştım ve inanılmaz bişeydi o gördüğüm şey önlerinde sıcak bir çay ellerinde kitap yandaki sandalyede ise sıcaktan mayışmış kıvrılmış yatan bir kara kedi ,kediciğin mutlu olduğu çok net anlaşılıyordu gözleri kapalı kıvrılmış mırıldıyordu ki o anda sakarlığıma yenik düşüp elimdeki telefonu yere düşürdüm teyze ve amca bana doğru baktı ve onlara "pardon" diyebildim sadece bu anı böldüğüm için utanıyordum.Teyze gülümsedi "sende benim gibi sakarsın galiba "dedi ve küçük bir kahkaha attı.ben dayanamayıp "siz ,gerçekten harikasınız ve ben boyle bi ani bozdum bu gerçekten garip yani bir yasli amca ve teyze bir kitap cafe de oturmuş kitap okuyorsunuz çok güzel gerçekten keske herkez sizin gibi olabilse"
Birbirlerine bakıp el ele tutuştular ve gülümseştilet.teyze bana donup dedi ki" ah kızım bu kitapçı çok yıllar önce açıldı ben her hafta sonu gelir burda kitap okurdum eşimle de burda tanıştım 45 yıllık evliyiz ve tanıştığımız zamandan beri her pazar gelip burda kitap okuruz "dedi ya çok güzeldi birbirlerine baktılar ve kitaplarına dönüp okumaya koyuldular.Ben
Hayranlıkla onları izlerken keman sesi kesildi ve etrafıma bakmaya başladım tam karşımda merdivenler vardı oraya doğru yöneldim merdivenlerden çıkınca etrafıma bakınmaya başladım ve burada da bir sürü kitap vardı ama farklı olarak tam ortada bir piyano vardı sağ tarafımda boydan boya bir pencere ve sırtı dönük bir bayan elinde keman dışarıyı seyrediyor .yanında karşılıklı puf koltuklardan vardı pencereden gelen rüzgâr ıslık gibi çalıp sessizliği bozuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son bahar
Romanceeylül gibiydi hayat yaprakların ölmesi gibi insanlarda bir bir ölülüyor ..