Öncelikle bu zamana kadar hiç 'atarlı' bir yazar gibi görünmemek için elimden geleni yaptım. Egosu yüksek görünmek istemedim. Kimseyi -uyarılarımı dikkate aldığı takdirde- terslememek için elimden geleni yaptım. Bazen bazılarınızı kırmış olabilirim. Ama hiçbir zaman okura kızıp da bölüm yayınlamamazlık yapmadım. Her şeye karşı sabırlı davrandım ama güzel yorumların yanı sıra aşırı derecede kötü yönde eleştiri de aldım. Eleştiri dediysem de eleştiriden ziyade özellikle eksiklerim aranıp bulunmuş ve önüme konulmuş gibi hissettim. Sanki herkes mükemmel de benim en küçük kelime hatası bile yapma hakkım bile yok gibi hissettim.
Zaten yeterince iyi olmadığımı ben de biliyordum ama hiç yazmadan daha öteye gidemem. Gelip de yetmiş -ek bölümlerle beraber yetmiş iki- bölümün içinden altmış beş tanesini okuyup sonra da o bölümün altına hiç güzel olmadığıyla ilgili zırvalıklar yazılıyorsa bu demektir ki bunu yazan kişi ya onca bölüm eksiklerimi aramış ya da güzel olmayan şeyleri okumaktan zevk alıyor.
İşin komik tarafı beni eleştiren insanlar konuda bilgi edinmeden, internete girip araştırma ihtiyacı bile hissetmeden yazdıkları baştan savma yorumlarıyla yalnızca moral bozdular.
Bütün bunları bir kenara bırakarak bütün kalbimle bu zamana kadar okuyanlara, destek olanlara teşekkür ederim. Yorum yapmayanlar, vote vermeyenler de dâhil hepiniz hikâyemi okumaya değer bulmuş ve okumuşsanız bu bile önemlidir. Evet, başlarda sizlerden yorumlar istedim ama bilirsiniz, ilham gelmediğinde oradan destek alıyorum ve bunu defalarca belirttim.
Bunları bir kenara bırakırsak hikâye boyunca ele aldığım temel karakter Hande'ydi. Semih ya da bir başkası değildi. Zaten olaylar hep Hande etrafında dönüyor yine onda bütünleşiyordu. Ayrıca zaten Hande psikolojik olarak normal olmayan bir kadın - kızdı. Öyle olmasa Semih kim olursa olsun ona karşı çıkardı. Semih ise onu tamamlayan karakterdi. Bazılarınızın hayalindeki Semih'i oluşturamadım. Semih'ten ciddiyet beklediniz, bunu yorumlarla da belirttiniz ama ben hiçbir zaman Semih'i gereğinden laubali yazdığımı, cıvık bir karakter olduğunu düşünmedim. Beklediğiniz belki Terminatör gibi bir şeydi. Ama Semih işi ne olursa olsun insan. O taştan bir heykel değildi ki gülmesin, düşünmesin, müzik dinlemesin. Hikâyenin en büyük şaşkınlık ve tepki çeken bölümlerinden biri Semih'in Cem Adrian dinlemesi olmuştu. Ben Semih'i kafamda bizim gibi bir insan olarak tasarlamıştım. Bence gayet normaldi. Tıpkı ezan okuması gibi... Mafya olması onu dinsiz, zevksiz, duygusuz yapmaz. Bu bence bir önyargı meselesiydi.
Ve ilişkilerine gelecek olursak Hande de Semih de mutluyken bir anda Hande'nin kaçırılması ve peşi sıra gelen hüzünlü olaylar oldu. Orada Hande'nin acılarından çok Semih'in tepkileri dikkat çekti. En azından bana gelen mesajlarda böyleydi. Anlatmak istediğim birkaç şey vardı orada: Bir kadının bütün acıyı omuzlarında kaldırabileceği, erkeğin de duygusal çöküntüler yaşayabileceğiydi. Diğer bir anlatmak istediğim şey ise hayatın her zaman iyi gitmek zorunda olmadığı, bir olayın birçok şeye sebep olabileceğiydi. Dostoyevski " Acı ve acı çekme, büyük bir zekaya ve duyarlı bir yüreğe sahip kişiler için her zaman kaçınılmazdır." demiş. Hande için de bu feslefeyi benimsemiştim.
Şimdi bir olay eksik kaldı. Hande'nin ağabeyinin Berk'i araması gibi bir olay vardı. Onu sonuca bağlamadım. Buradaki sebebim açık uçlu bir final yapmaktı. Bir kısmı da okurun hayal dünyasına bırakmam gerektiğini düşündüm. Ayrıca Semih ve Hande'nin Maya ile ilişkisini de çok yansıtmadım. Çünkü olay kurgum onların ilişkisi çerçevesindeydi.
Acısıyla tatlısıyla, her şey yetmiş bölümde toparlandı ve şimdi kocaman bir birikim olarak karşımda durduğunu hissediyorum. Dikkat! Mafya Var! ne kadar zayıf bir hikaye olsa da beklediğimden çok daha fazla ses getirdi. Her zaman benim için çok çok çok özel olacak. İlk defa bu kadar uzun bir hikâye yazdığımı belirtmiştim zaten ve ayrıca D!MV! benim ilk romantik komedi denememdi. Altı yıllık yazı hayatımda o tıpkı parlayan mücevher gibi benim için. Okuru da kendisi de özel olan bu hikâyeme veda etmek zor oldu ama finali çok efsanevi yapmadım ya da diğer bölümlerden çok da uzun tutmadım. Bunun sebebi hikâyenin en başından beri olduğu gibi doğal olmasını istememdi.
İkinci kitap konusuna gelirsek, şimdilik bir şey yok ama elimdeki kurgular bitince Semih ve Hande üzerinden olmasa da Maya için deneyebilirim. Zaten Yağız ve Melih'in hayatlarını konu alan iki hikâyem daha var. Yakında onları okuyabileceksiniz. Çok fazla Semih ve Hande'den -özellikle Hande- bahsedilmeyen bir hikâye çünkü merkez olarak diğer kahramanları ele alıyor. Şimdilik yazacaklarım Lina'nın Günlüğü (SSM? Özel), Fotoğraf Güzeli ve Cam Havli hikâyeleri olacak. Sonuncu diğerlerinden daha sonra başlayacak çünkü üzerine araştırma yapıyorum. Kısa bir hikâye ama benim için çok anlamlı olacak bir şey. Özel olsun istiyorum. Hikâye adından da anlaşıldığı gibi Cem Adrian'dan esinlenerek adını oluşturduğum bir şey. Şimdilik bir kısmı hazır ama sizi bekleteceğim.
Çok konşutum biliyorum. Ama D!MV!'nin bunu hak ettiğini düşünüyorum. Bu konuşmayı sonuna kadar okuyan varsa teşekkür ediyorum. Sürç-i lisan ettiysek affola. Bu güne kadar yanımda olan bütün herkese de tekrar çok teşekkür ederek sözlerimi bitiriyorum. Yeni hikâyelerde umarım görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat! Mafya Var! ☠ (KİTAP OLDU.)
Romance"Kapımın önünden başka bayılacak yer bulamadın mı?" "Sen ne kadar kaba bir adamsın ya? Sanki ben seçtim bayılacağım yeri! Hatta inanır mısın? Kapının önünden geçerken dedim ki burası bayılmak için çok uygun bir yer. Burada bayılırsam dağdan inen bir...