God save us everyone
Will we burn inside the fires of a thousand suns?Linkin Park-The Catalyst
Akşamın serin saatleri çökerken ahşap evin oymalı kapısı açıldı. Simsiyah saçlarıyla uyum içindeki kıyafetlere sahip genç bir adam evden dışarı çıktı. Ön basamakta, soluk siyah renkte uzunca bir pelerini sırtına doğru savurdu. Büyükçe bir uzantıya sahip pelerinin, kukuletasını kafasına geçirip, boynunun altındaki kalın bağları bağladı. Kadife pelerin sahibini ihtişamla sarmaladı. Siyahlı adam arkasında duran eve bakmadan kapıyı işaret parmağının "gel" hareketiyle arkasından kapattı.
Gücünün tezatı zayıf vücudu, akşamın karanlığında ormanın derinliklerine daldı. Uzun otların arasında, ne bir araba ne de bir yürüyüş yolunun olduğu bu balta girmemiş ormanda kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Pelerinin uzun eteklerinin otlara sürtünmesi dışında etrafta herhangi bir ses yoktu. Ormanın barındırdığı hayvanların ortaya çıkması için erken bir saatti hala. Sadece bir gece açan büyülü bir güzelavrat otunu arıyordu büyücü. Kanlı aydan bir gün önce açan bu bitki ihtiyacı olan son malzemeydi. Bu bitkiyle beraber uzun süredir uğraştığı iksir nihayet sona erecekti. Büyüyü leş kokulu bir cüceden zorlu bir pazarlık neticesinde edinmişti ve şimdi kullanma zamanıydı. Üzerinde biraz düzenleme yapmıştı ve artık istediğini ona getirebilecek haldeydi.
Ayaklarının altında hışırdayan dökülmüş yapraklar, ormanın sadece bu bölümünde bulunan ağaçlara aitti. Yaklaştığını söyleyen bu yapraklarla heyecanını saklamaya daha fazla gerek görmedi adam. Ayışığı, ormanı ne kadar sık ağaçlarla kaplı olsa da aydınlatmaya devam ediyordu. Fakat arayış içindeki bu büyücü biliyordu ki bitkiye ulaştığında etrafında hiç ışık olmayacaktı. Lanetli bitkilerin olayı buydu. Etrafında her ne büyüyorsa hayat enerjisini emer, üzerine değen ışığı söndürürdü. Siyahlar içindeki efsuncu en büyük işareti olarak buna güveniyordu. Adımlarını hızlandırdı. Daha da derinlere, gölgelere yöneldi. Karanlığın içinde bir kez daha yok oldu.
______o______
Sıradan insanların hasta olduğunu düşüneceği kadar soluk, bembeyaz tene sahip uzun boylu, biçimli bir vücut, akşamın çöken karanlığında; evinin önündeki taşlık arazide, kayaların üzerine sırtüstü uzanmış yatıyordu. Tozlu kızıl bir renge sahip düzgün kesimli saçlarının uçları kayaya dokunuyordu. Ayakları çıplak olan bu adam, gökyüzünde en sevdiği film oynuyormuşçasına parlak kırmızı gözlerini hiç kırpmadan yıldızları izliyordu. Üzerinde uzun, bağları yanlarından sarkan sabahlığından başka bir şey olmayan, altında gökkuşağı şekilli pijamasıyla kendini tümüyle soğuk sertliğe bırakmıştı. Arkasında, tepenin üzerinde, kayaların sardığı tek katlı L tipi uzantılı evinde, sabahın erken saatlerinden beri tüm ışıkların yanıyor olmasını hiç mi hiç umursamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a thousand suns / chenlay /
FanfictionZhang Yixing yüzyıllardır bir vampir olarak tek başına, sakin bir hayat sürmekteydi. Kim Jongdae, kanından geçen büyücülüğü idame ettirerek ormanda, küçük bir ahşap evde kedisi Nut'la yaşamaktaydı. Ta ki bir gün, bulduğu bir karanlık bir büyüyü kull...