Ölüm Emri 2

53 1 0
                                    

5 AY 26 GÜN Vili Malikanesi

Salonun ortasına yığılan, adamın iri ve cansız bedeni çok geçmeden en özenli şekilde kaldırıp yukarıdaki odasına taşındı. Cenaze töreni için gerekli olan her şey tamamlana kadar bekleyecekti. Kısa bir sürede her şeyin mükemmel bir vaziyette tamamlanacağına şüphe yoktu. Nivasi, babasının infazını gerçekleştirdikten hemen sonra dizleri üzerine düştü. Büyücünün bedeninden ruhu sıyrılırken yaş dolu gözlerle her anını her saniyesini işledi zihnine cadı. Babasıyla beraber kendi ruhunun kabzedildiğini hissetti. Defalarca. Tekrar tekrar..Cesedin kaldırılmasının üzerinden yaklaşık bir saat geçmesine rağmen yerinden dahi kıpırdamadı genç cadı. Donuk, tüm benliğiyle hatta insanlığına dair olan her ne varsa silinmiş gibi bomboş bir ifadeyle bakıyordu bir kaç garip motifle işlenmiş mermer zemine. Babasının cesedini hala o soğuk taş üzerinde gördüğüne şüphe yoktu. Öylece cansız. O an büyücü kadar ölmüştü sanki Nivasi. Babasının küçük prensesi, meleğiyken aklının ucundan dahi geçirmemişti günün birinde ölüm meleğinin olabileceğini. O an, babasının ruhunu elleriyle ebediyete uğurlarken zihnindeki her şeyi bir kenara bırakıp sadece yapması gereken şeyi gerçekleştirmesi gerektiğininden başka hiç bir şey düşünemiyordu. Adeta bir görevmiş gibi. Adeta görevine yeni atanmış bir azrail gibi. Artık ağlamıyordu, ağlayamıyordu. Gözlerindeki pınarlar kurumuş gibiydi. Yanağından süzülen yaşlar yüzünde kurumuş, tişörtünü ıslatmıştı. Bir tek kirpiklerindeki o nemlilik kalmıştı. Kendinde olmadığı aşikardı. Boşluktaydı. Vitesi boşa alınmış bir arabadan farksızdı. Uğradığı şok nedeniyle vicdanının kendine yönelttiği neden,nasıl gibi soruları algılayamadığı gibi zihni diğer her şeyi reddediyordu. Kendini bile. Nivasi Vili. Tereddüt etmeden fısıltıların katile dönüştürdüğü cadı, adeta kontrol edilmişcesine hareket etmiş, istemeden bile olsa istemeye zorlanmış gibiydi. Koltuk altından destekleyerek kızını ayağa kaldırmaya çalıştı Elsje. En ufak bir tepki irkilme dahi yaşamadı Nivasi, annesinin onu ayağa kaldırma çabasına rağmen. Bedeni uyuşmuş gibiydi. Ne bedenine kimin dokunduğuna baktı ne de en ufak bir tepki verdi. Zaten ne önemi vardı ki? Biraz sonra o sadece istenileni yaptı. Bundan bir kaç saat önce de yaptığı gibi. Bir robot gibi... Biraz yardım biraz destekle odasına kadar yürüdü annesiyle birlikte. Yatağına uzanmasını sağladı cadının. Öyle ölü gibi uzandı. Kımıldamadı yerinden. Yeşil gözleri, kan damarları arasında kaybolmuştu. Gözlerini tavana dikmiş içinde bulunduğu o kaybolmuşluk hissinden ödün vermeden öylece bakıyordu. Gözlerini kırpmadan. Retinaları yanmasına ramak kalmıştı. Elsje'nin ince uzun parmakları kızının ipeksi siyah saçları arasında dolaşırken soğuk fakat her şeyin yoluna gireceğini hissettiren ses tonuyla fısıldadı. Kapat gözlerini. Her zaman istenileni yapmıştı Nivasi. Baban onurlu bir adam gibi savaşarak öldü. Tıpkı diğer onurlu adamlar gibi. Obliviate. Gözleri kapalıydı. Annesinin fısıltılarla sarf ettiği sözler rüyadaymış gibi hissettirdi. Yavaş yavaş zihnine kazındı tüm bu sözler. Acısı biraz olsun dinerken zihni gevşerken hissettiği karanlık bir boşlukta debelenip duran bir Nivasi vardı. Ve bundan asla kurtulamayacaktı.

Günümüz Vili Malikanesi

Etrafta fink atan ve ciyaklamalarıyla kulaklarını tırmalayan farelerin arasında bir kaç adım atarak en kısa zamanda bunlardan ve dağınıklıktan kurtulması gerektiğini düşündü cadı. Cübbesinin cebindeki asayı hiç bir tehtidde bulunmadan sakinlikle çıkarıp bir kaç büyülü söz sarf edip odanın dağınık halinden kurtulmayı umarken kız kardeşinin başka bir eylemi üzerine durakladı. Patlayan bir yatak. Etrafa saçılan pamuklar tüyler ve diğer şeyler. Bir yağmur gibi tavandan aşağıya ağır çekimde düşüyordu beyaz kar tanesini andıran pamuklar. Hem kendi hem kız kardeşinin başının üzerine tüyler konmuştu. Parmaklarıyla başının üzerindekilerini temizlerken ne alaycı ne de tamamen ciddi denebilecek bir tavırla, karşısındaki genç cadının cümlelerine karşılık kendi kelimelerini sundu. "Kimse seni dört kişiyle göt kadar bir oda da yaşaman için zorlamıyor, öyle değil mi? Burası senin de evin. Odan bile varken virane yerlerde kalıyor olman benim hatam değil. Bu senin tercihin. Beni suçlamaktan vazgeç. " Boğazını temizle gereği duydu cadı. Yatağın patlaması etrafın kir pas toz içinde kalmasıyla boğazını kurutan o havanın konuşmasına engel olacak kadar etkilediğini anladı. Bundan aylar öncesinde gerçek birer kardeşken ne oldu da değişmişti? Babasının ölümünün sonra Naja, Vili'lere özellikle Nivasi'ye karşı büyük bir cephe almıştı. Ama neden? Bir türlü anlayamıyordu cadı. Babası ölmüştü evet. Onurlu bir adam gibi savaşırken ölmüştü. Naja ise paranoyak biri gibi davranıp ailenin, Nivasi'nin öz babasını öldürdüğünü düşünüyordu. Nivasi tüm bunları aklında kurarken, her şeyi bir kenara bırakıp babasına ne kadar bağlı olduğunu ve sevdiğini düşünüyordu. Gözlerini araladığından itibaren tüm o güven dolu hayatı yaşamasını sağlayan adamın gölgesinde yetişirken böylesine çirkin ve acı dolu bir şeyi nasıl yapabileceğini düşünüyordu. Yapamazdı. Böyle düşünmek bile zihnine acı verirken o kesinlikle yapamazdı. O yapmadı zaten, onun kanına girildi.. Zihnine.. Hala babasının yasını içinde yaşarken, kız kardeşinin aylardır onu suçlamasına hatta intikam için canına kastetmesine bu yüzden okuldan atılmasına bile anlam veremiyordu. Nivasi, saldırıya uğramasına rağmen şikayetçi olmamış ama aileden birileri Nivasi'nin güvenliğini düşündüğünden ve okulun kuralları nedeniyle kapı dışarı edilmişti. Bunun suçlusu bile Nivasiydi, cadıya göre. Halbuki kardeş olarak benimsediği o kişinin okuldan atılmasını istememişti bile. Asla da isteyemezdi ve gösterdiği bu tevazu da hala kardeşi olmasından kaynaklanıyordu. Nivasi'nin başka kardeşi olmadığından ve yıllardır kardeş özlemi çektiğinden bir kaç ay önce kardeş diye tanıştırılmış birine tüm sevgisini yüklemesi üzerine böylesine bir bağlılık ve samimiyet getirmişti iki cadının arasına. Nivasi kolay kolay sevmezdi insanları samimiyet göstermezdi ama Naja onun kardeşiydi. Tek kardeşi. "Hala babamı benim öldürdüğümü düşünüyorsun değil mi? " Yutkunmakta zorlanıyordu. "Bunu yapacağımı nasıl düşünürsün seni.. senii anlamıyorum gerçekten. Bunu yapar mıydın Naja? Söylesene sen bunu yapar mıydın? Yapabilir miydin? Hayır. Benimde yapabileceğimi düşünme o halde." Gözlerinde ister istemez bir öfke belirmişti. Yüreğindeki yara bir kez daha koparılıp kanamıştı. Sürekli Nivasi'yi suçlaması artık hem canını acıtıyor hem de onu öfkelendiriyordu. Tanrı bilir karşısındaki bir başkası olsaydı kardeşi dışındaki herhangi biri olsaydı şuan topuklarıyla ciğerlerini söküyor olurdu.

*******

Odanın o kirli, dağınık ve solumakta güçlük çektiği havasına bir dakika daha dayanabileceğini sanmıyordu. Elindeki asasını küçük dokunuşlarla sallarken dudakları sözcüklerin büyüsüyle kıvrılıyordu. Küçük bir dokunuşun ardında ortam eski halini alırken öfkesine ve suçlamalarına anlam veremediği kız kardeşine baktı. Onun sarf ettiği cümleler yüzünde alaycı bir gülümsemenin oturmasına sebebiyet verirken diğer yandan içinde üzerine kolonya dökülmüş bir ateş gibi parlamaya hatta patlamaya hazır bir öfke bekliyordu. Parmaklarını saçlarının arasından geçirerek attırdı. Yüz seksen derece bir açıyla dönerek kafasını salladı her şeyi yanlış bildiğini ima edercesine. Naja'nın kendisini tanıdığı düşünmüyordu. Kimsenin onu tam anlamıyla tanıması beklenemezdi zaten. Öz be öz annesi bile gerçek Nivasi hakkında bir bilgiye sahip değilken bir kaç öncesi hiç tanımadığı daha önce hiç görmediği kardeşinin tanımış ya da tanıyor olmasına imkan vermiyordu. Naja'nın düşüncelerini okumaya çalışıyordu kendince. Şımarık, her istediği yapılan, aç gözlü, babasının canına kıyacak kadar merhametsiz, değer verdiği tek şeyin kendi çıkarları olan bencil, umursamaz, nankör biri olarak görüyordu belki de Naja onu. Belki de değil öyle gördüğüne şüphe yoktu. Güldü yine cadı. Yılan gözlerini kıstı alaycı tavrına bürünerek. "Nivasi, yapar değil mi? Nasıl olsa o bir Naja değil. Nivasi babasını da öldürür annesini de. Tüm sülalesini dar ağacına götürür. Nasıl olsa Nivasi bir Naja değil. " Sesini olabildiğince yükseltmiş olan cadı tüm öfkesini, sinirini kusarken cadıya gözlerinin dolmasına engel olamadı. Üzgündü. Sustu. Birden bire başlayıp etrafı kasıp kavuran fırtınanın aniden dinmiş hali gibiydi. Dişlerini sıkıyordu cadı. Yorulmuştu. Birbiri arkasına hızla sıraladığı kelimeler onu yormuş ve o anlık dirilen öfkesi de nefesinin kesilmesine neden olmuştu. Ciğerlerine hızla havayı doldururken astım hastası gibi iç çekiyordu. Odada sessizlik oldu. Kapının dışında bir kaç ayak tıkırtısı ve ardından kapı tıklatması duyuldu. "Her şey yolunda mı Nivasi?" annesinin kontrolü üzerine kardeşinin gözlerinin içine pek sevgi dolu bakmasa da onu uyardı kapının biraz daha arkasına geçip, işaret parmağını dudaklarının üzerine koyup sessiz olmasını işaret etti. "Evet sanırım biraz meşgulüm o kadar. Sorun yok." Bu ses tonunu duyup ikna olmayacak ebeveyn yoktur heralde. Oyuncu kimliğini bir kez daha öne çıkardı cadı. Annesinin uzaklaşan adımlarını bir süre takip edip sessiz kaldıktan sonra misafirine geri döndü. Annesini suçlaması üzerine bir kahkaha patlattı cadı. "Bu kez de anneme sardın ha. Sen kafayı sıyırmışsın kızım. Babam müridlerle birlikte gafil avlandığı o baskında savaşarak öldü. Kimse böyle bir ölümü beklemiyordu anlıyor musun? Herkesin ne kadar çok üzgün olduğunu görmedin heralde. Sen milletin yarasını deşmekten ve onları suçlamaktan başka bir şey yapmıyorsun!" Ailesinin, kendisinin böyle bir şey yapacağı aklının ucundan bile geçmezdi. Geçemezdi. Çünkü oynanan oyunlarda onun gözleri hep bağlanmıştı. "O onurlu bir adam gibi öldü. Ve onurlu bir adamın gözlerine sahipti. " Öldü. Bunu söylerken bile içi sızlıyordu. Öldü. Söylemek her zaman çok kolaydı. Düşünüyordu cadı. Ailesinin böyle bir şey yapıp yapamayacağını düşünüyordu? İhanet edenler elbette cezalandırılırdı fakat babası ihanet etmemişti. Edemezdi. Ama ya ettiyse? Yine de ailesinin babasını öldürebileceğini düşünmek istemiyordu. Düşüncelerden sıyrılmak için salladı kafasını hafifçe. Ya Mikael Vili'yi ailesi öldürdüyse? Kafası bulanmıştı. İmkan veremiyordu ama yine de düşünmekten alamıyordu kendini. "Eğer ki babam bilinenden çok farklı bir biçimde öldüyse bunu bulmak için elimden geleni yaparım. Her ne pahasına olursa olsun. Ama söylediklerin kesinlikle basit şeyler değil." Ağzında biriken sıvıları yuttu cadı ve ekledi. "Hem beni suçlarken ya da ailemi suçlarken elinde bir kanıt var mıydı Naja? Neye dayanarak böyle bir ithamda bulundun?" Konuşması sakinleşmişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 03, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölüm Emri 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin