TUTULMA

1.5K 149 122
                                    

Güneş tutulması esnasında doğan tek çocuk bendim. Dolayısıyla diğer insanların yapamadığı şeyleri yapan tek kişi olma ihtimalim yüksekti. Ben buna çocukken kayıtsız şartsız inanırdım ve artık tek olmadığımı bilsem de özel olduğuma inanmaya devam ediyorum. Belki mucizeler gösteren bir peygamber ya da modern zamanların süper kahramalarından değilim. Ama şurası kesin ki ben farklıyım. En azından kendi fikrim böyle...

Eskiler güneş tutulduğunda onu bir ejderhanın yuttuğunu zannederlermiş. Tutulma esnasında bilumum tencere tava benzeri aletlerle gürültü yapma adeti o mendebur yaratığı kaçırmak için denenmiş olsa gerek. Sizce de uçabilen ve güneş yiyen bir mahluku tavayla korkutmaya çalışmak ziyadesiyle yersiz bir çaba değil mi?

Ay, güneşin önüne geçip ışınlarını dünyamıza ulaştırmasına engel olduğunda, gündüz bir anlığına da olsa geceye karıştığında, cümle ruhların böyle büyüleyici bir hadiseden etkilenmemesi imkansızdır. Nitekim ben de tutulmanın kızı olarak o ruhların derinliklerine ulaşabilir, kuytularına sakladıklarını keşfedebilirim. Zihinlerinin ne konuştuğunu anlayabilir, hatta içseslerini söze dökmelerini kolaylaştırabilirim

Anlayacağınız ben insan sarrafı kavramının en üst seviyedeki temsilcisiyim. Kendimi bildim bileli bir insan hakkındaki düşüncemde yanıldığım olmadı hiç. Tam aksine insanların kendileri hakkında hiç bilmeyecekleri şeyleri bile ben söyleyebilirim.

Bu yetenek yıllardır her platformda işime yaradı. Okulda öğretmenlerimin gözüne girmek benim için çocuk oyuncağıydı. İş görüşmelerinde sordukları soruya bekledikleri cevabı gözlerinden okuyabilirdim. Çalışırken yöneticilerin aklında yer ederdim çünkü onlara kendi zihinlerinden geçenleri benim fikrimmiş gibi anlatmak en sık yaptığım şeydi. Arkadaş ortamlarının da aranan kızı olmuştum her zaman.

Aşk konusunda da bu yeteneğimden sonuna kadar faydalanmıştım, ta ki ona rastlayana kadar...

İlk kez gördüğümde lisedeydim. Ders çıkışı sahile inmiştik kızlarla, keyfimiz yerindeydi. Üç genç, olanca yakışıklılıklarıyla karşıdan geliyorlardı, biz de hedefe kilitlenmiş gibi gözümüzü onlardan alamıyorduk. O en yakışıklılarıydı, siyah deri ceketi ve pilot gözlükleriyle filmlerden fırlamış gibiydi. İliklerime kadar eridiğimi hissediyordum.

O an en çok merak ettiğim şey güneş gözlüğünün gizlediği gözlerin ne renk olduğuydu. Arkadaşlarından biri ileride köpek gezdiren komşumuz Merve ablayla selamlaştı. Anında aklıma gelen bir düşünceyle köpeği sevme bahanesiyle yanlarına yöneldim ama yakışıklım ve arkadaşları orada oyalanmadılar.

Saniyeler ağır çekimde ilerliyordu, üç erkek bana doğru adım adım yaklaşırken. Tam yanlarından geçeceğim zaman kumral saçlarımı montumun yakasından kurtarıp rüzgara savurdum ve doğrudan ona baktım. O da beni fark etti ama selam vermeden geçip gitti. Dönüp arkama baktığımda onun da geriye baktığını gördüm. Gözlerimizin kesişmesine koyu gözlük camları engeldi ama aradaki duygu yükünü hissetmemek mümkün değildi. Yine de dönüp hızla uzaklaştı. Ben de öylece kalakaldım.

Aceleyle Merve ablayı yakaladım. Koluna bir anlığına asıldığımda Merve irkildi, normalde beni seven Kont ise hırladı. Benim onları umursayamayacak kadar acelem vardı oysa..

- Abla kimdi o çocuklar?

Sorumu komik bulan Merve bana gülerken bir yandan Fırat'ın liseden arkadaşı olduğunu ve İstanbul'da hatırlayamadığı bir üniversitede Makina Mühendisliği okuduğunu, diğerlerini tanımadığını anlattı.

- Ay tüh, keşke sorsaydım kim olduklarını. Muhtemelen okuldaki İzmirli arkadaşlarıdır. Dönem başında geri giderler.

- Sahi üniversiteler daha başlamadı değil mi?

TutulmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin