Kelebekleri kıskandığınız oldu mu hiç. Mesela benim oldu.
Ben hep kelebekler kadar özgür ve renkli olmak isterdim hayat boyu. Tamam belki hayat boyu dediğim şey 1 günden ibaret olabilir. Ama yıllarca karanlığın esiri gibi yaşamaktansa ve yıllarca umutsuzluğun en derinlerinde kaybolmaktansa tek bir gün ve rengarenk yaşamayı renklerin içinde kaybolmayı dilerdim.
Pembe, Mavi, Yeşil, Turuncu kanatlarımın olmasını. Siyah ve griden ibaret bir hayat değil. Hayatımı esir oalmış bu renkleri ne kadar sevmesem de beni ben yapan renklerdi bunlar.
Gökyüzü mavi iken boş bakışlarımla incelerdim hep. Ama geceleri o sonsuz karanlığın ne kadar olağanüstü ve etkileyici olduğunu düşünürdüm. Siyahı ben seçmemiştim siyah beni seçmişti. Ve şimdi ben siyahın derinliklerinde kaybolan güçsüz bir kızdım.
Gökyüzünün sonsuz karanlığını süsleyen bir nebze de olsa aydınlatan yıldızlar var. Ve bir de ay.
Bunlar gökyüzünün umut parıltıları aslında. Benim gökyüzümde umut parıltıları yoktu. Korkutucu bir karanlığı vardı.
Her insanın bir karanlık tarafı veya da onu karanlığa itebilecek sorunları vardır. Bu hayatta ki tek sorunlu ben değildim. Bencillik etmemek gerekirse evet tek sorunları olan ben değildim. Fakat insanların sorunları vardı. Yani bunlar dıştan gelen insanları yıpratan sebepler ama benimkisi farklıydı sorun bendim.
Ben hayatımı dışarıdan izlerdim. Hayatımda baş rol olamıyordum. Nedeni beni sıktıkça sıkan ve boğan bir aileydi. Benim ailem. Aslında benim olmamasını dilediğim bir aile.
İstedikleri onların her dediğini yapmam ve yarattıkları fanusun içindeki sınırlarla yaşamam ve ben asiliğimden dolayı o fanusu kırmaya çalıştıkça yıprandım tükendim. Artık çalışmıyorum bile.
Bir tek bu değil çok önceden beri sevdiğim ona karşı duygularımın olduğunu bilip bana seni seviyorum diyen ve aradan 1 ay sonra bir başkasıyla olduğunu ve ciddi düşündüğünü söyleyen kalbimdeki sızıyı arttıran ve bana hayata karşı yenildiğimi gösteren son noktaydı o.
Evet dünya bir oyun ve ben hiç kazanmadım. Kazanmaya çalıştıkça yıkıldım. Şimdi öyle bir çabam yok çünkü biliyorum ki kazanmak bile bana kaybettirir.
Ben böyle bi bank kenarında oturup uçan kelebekleri izlerken yanımdan geçen benden bi kaç yaş büyük uzun boylu çocuğun bileğime attığı bakışlarıydı. Ve sonra o da bakmayı kesip uzaklaşmaya başladı.
Benim hakkımda neler düşündüğü şuan umurumda değildi. Dikkat çekmek için yapan bir ergen bozuntusu değildim ben. Aslında dikkat çekmeye de çalışmadım hiç öyle bir çabam olmamıştı hayatta. Sadece ölmek istemekle dikkat çekmeyi istemek arasında çok fark var.
Genelde ağlayamazdım bileğimden akan kanlar gözyaşlarımdı o halde.
Aslında ölmek istemiyordum ben basit bir intiharla sorunlardan kaçan basit kız değildim ben. Sadece içimdeki acının fiziksel olarak dışarı yansımasını istemiştim.
Ve hayat devam ediyor. Benim siyah gri hayatım tüm berbatlığıyla devam ediyordu.Canımı acıtıp beni hergün biraz daha yaralayan bu hayat.
Umutsuzlukla başladığım bu oyuna ne zaman son vereceğimi bilmemek beni daha da mahfediyordu. 1-0 yenik başlamıştım ve sonra insanlar bana sayısızca gol atmıştı. Her yediğim gol sayısında biraz daha güçlenmeyi dilerdim tıpkı hikayelerdeki güçlü kızlar gibi ama bu böyle olmadı.
Ben kendi hayatımda bile yan roldüm. Ordaki baş roller gibi güçlü falan değildim. Bu yüzden kendi hayatımı izlemeyi hep tercih ettim. Film gibi. Ama benim filmimin sonucu mutlumu olacaktı yoksa acı son mu. Bilmiyordum bu yüzden boşlukta gibiydim. Sadece izlemeyi tercih ediyorum. Neyse bana iyi seyirler.
***
Bu sadece benim hayal dünyamdan ibaret değil tamamen gerçekle alakalı. Daha önce yazdığım hiç bişeyde oy veya yorum istemedim ama sizden tek ricam okuyanlar oy veya yorum yapabilirmi. Çünkü kendimi bu hikayeye çok kaptırdım ve sizin desteklerinize ihtiyacım var. Yinede teşekkürler.
