Herkese öncelikle merhaba. Bir arkadaşımın katıldığı gördüğüm "Wattpad yazma günleri" ne katılmaya karar verip 2 saat içinde yazdığım kurgum karşınızda..
Düşüncelerinizi yorumlarda yazmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.
İyi okumalar :")
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐
Dakikalardır avucumda biriktirdiğim portakal kabuklarını tek tek yerleştirdim sobanın üstüne. Eve yayılan portakal kokusu Kasım ayında içimi rahatlatırken kütüphanemde bulunan rasgele bir kitabı aldım elime. Az evvel yaptığım yer yatağına uzandım. Sayfaları soba çıtırtısı eşliğinde okuyarak bir bir çevirdim.Herkesten uzak, sessiz sakin....huzur bu olsa gerek. Sanırım hayatım boyunca verdiğim en doğru karardı insanlardan uzaklaşmak.
Saatlerdir okumaya devam ettiğim kitaba birden gelen bir ürperme ile ara verdim . Sobanın ısısı gittikçe azalmaya başlamıştı. Elimdeki kitabı bırakıp yataktan kalktım. Yeniden kömür yerleştirmem gerekiyordu, yoksa bütün gece burada donacaktım. Kömür kovasının içini boş görünce derin bir of çektim. Portmantoda olan kabanımı pijalamlarımın üzerine giyindim. Kar botlarım ve ardından eldivenlerimi de takıp kömürlüğe gitmek için hazırlandım. Bir elimde gaz lambası bir elimde kömür kovası ile çıktım evden. Kovayı doldurup ağır adımlarla geri döndüğümde kömürleri birkaç odun takviyesi ile sobaya tekrar yerleştirdim. Kapıyı kilitleyip tekrar yatağıma geri döndüm.
Bıraktığım kitabı elime aldığımda içinden beyaz bir kağıt parçası düştü. Kitaplarda kendimi bulduğum yerlere not yazmayı veya cümlelerin altlarını çizmeyi severdim. İlk defa okuduğum bu kitabın içine bir not bırakmış olmam tuhaf gelmişti. Ne yazdığımı anımsamak için kağıda göz attım. Uzun bir yazıydı. Normalde bu kadar uzun şeyler yazmazdım oysa ki ben. İlk gözüme çarpan tarih olmuştu. Bu günün tarihi vardı ama yıl olarak on yıl sonrasına aitti.
25/11/20..
Gözlerime takılan başka bir ayrıntı ise kurumuş kan damlalarıydı. Ne yazılı olduğunu daha çok merak ederek elimde tuttuğum kağıdı okumaya başladım.
25/11/20..
Şu an ben bu kağıdı ne zaman yazdım diye soruyorsun dimi kendine? Oysa ki sen yazmadın. On yıl sonraki ben yazdım. Hemde yine burada bu evde.Senden sana kalacak son şeyin bir mektup parçası olacağını nereden bilebilirdin değil mi? Evet doğru okudun son. Bu gerçekten de bir son. Asla pes etmeyen sen bile pes ediyorsun çünkü. Sol elimde sana yazdığım bu kalem, sağ elimde ise ateşlenmeyi bekleyen bir beylik tabancası.
İnsanlardan kaçmak isterken nereden bilecektin ki bir kalabalığın içinde eriyip gideceğini? Aynaya bakıp zamanla kendini bulamayışında gittikçe daha çok ben olmaya yaklaşacaksın. Ve bunun tek sebebi neydi biliyor musun? Birazdan çalacak olan o kapıyı açacak olman.
Karşına çıkacak yaralı adama yardım edeceksin. Hayatını kurtaracaksın belki onun ama bunun beni bitireceğini nereden bilecektin ki? Onun yanında geçireceğin koskoca yedi yılın hayatına maal olacağını... Tüm benliğini ona teslim ettiğin an bu son çizildi benim için. Yaşdığın onca acı ile yedi yıl boyunca günden güne yok oldun. Koca bir hiçlik olan bana dönüştün..
Pişman mıyım? Sen pişman olur muydun? Olmazdın ama ben oldum. Hemde bu on yıl önce insanlardan kaçıp dağ evine geldiğim bugüne. Huzurdu dimi senin için sobanın üstüne yerleştirdiğin portakal kokusunun içini rahatlatması? O güne geri dönmeyi, o güne geri dönüp o sobaya potakal kabuklarını yerleştirmemiş olmayı defalarca hayal ettim.
Tıpkı her gün ölmeyi hayal etmeye başladığım şu sıralarda sağ elimdeki tabancayla sana yazdığım bu mektup gibi pişmanım. Peki ya bunları sana neden yazdım? Bir umut değişirsin diye yazdım. Son çarem sanırım buydu. On yıl önceki bene ulaşmak. Veya artık kafayı yemeye başladım. Emin değilim.
Ama sen yine kendi bildiğini yapacaksın. O kapıyı açacaksın. Değişmezsin, değişmeyeceksin de. Sen bensin, bende senim. Aklına koydun bir defa. Vazgeçer miyim sanıyorsun şimdi o tetiği çekmekten?
Asla.
Her şey için çok geç olacak. Pişmanlığım bir işe yaramayacak. On yıl sonra seni yine burada bekliyor olacağım, bu kitabın sayfalarının içinde.Ve senden sana kalan sadece bu mektup olacak...
Boğazımda oluşan yumruya engel olamamıştım. Elimi kurumuş kan damlalarının üzerinde gezdirdim. Neydi şimdi bu? Bunları yazan ben miydim? Hiçbir şey anlamıyordum. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Sözde yıllar sonrasına ait kendi el yazımla yazılmış katlanmış bir kağıt parçası.
Kağıtta yazan şeyi bir kez daha okumaya yelteneceğim sırada evin kapısının hızla yumruklandığını duydum. Duraksayıp birkaç saniye kapıya baktım.
Bir tesadüf müydü kapının çalması? Yoksa bu kağıt ile bir alakası olabilir miydi? Böyle bir şeyin olması imkansızdı. Bir kağıt parçasına mı takılı kalacaktım ben?
Öğrenmemin tek bir yolu vardı. Yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldim. Elimi kilidin üstüne getirdim. Yine öylece bekledim birkaç saniye. Az da olsa tereddüt etmiştim ama o kapıyı açacaktım. Açacaktım ve bunun gerçek olamayacağını kanıtlayacaktım kendime.
Kilitleri tek tek açtım. Kapıyı aralamamla karşımda gördüğüm kapının pervazından destek alan yaralı adam ile donup kaldım.
Ve ben o kapıyı bu ihtimali bile bile açmıştım;
On yıl sonra benden bana kalacak tek şey bir mektup parçası olacaktı...⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐
Kapıyı açtı. Çünkü açmasaydı on yıl sonraki halinde olamazdı. O kapıyı açmasa "o" adam ile karşılaşamayacaktı. Kapıyı açmasaydı on yıl sonrasından böyle bir mektubu okuyamazdı. Sonunu bile bile yine dik başlılığını konuşturup ondan ona kalan şeye bir adım daha yaklaşmıştı.
Bu onun hikayesiydi.
Peki senden sana kalacak olan?
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN SANA KALAN
KurzgeschichtenWATTPAD YAZMA GÜNLERİ KASIM 2017 için yazılmış tek bölümlük hikayedir. ... Kitaplarda kendimi bulduğum yerlere not yazmayı veya cümlelerin altlarını çizmeyi severdim. İlk defa okuduğum bu kitabın içine bir not bırakmış olmam tuhaf gelmişti. Ne yazd...