"Bu aralar stresli misiniz?" aslında bu genel bir soru biçimidir. Ne zaman doktora gelsem aynı şeyi sorarlar. Bu soruya evet dersem hemen ardından "Neden?" diye bir soru gelecek ve benim bunu açıklamam gerekecek. Ardından da "Stresli olmanızı gerektirecek hiçbir şey yok. Bunlar herkesin yaşayabileceği konular." diyecek. Ben bu süreçten ne kadar sıkılırsam sıkılayım bu hiçbir zaman bitmiyor. Yıllardır bunun stresle alakası olmadığını söylüyorum. Bu, başka bir şey. Ve hayır, ben stresli olmadığımı söylersem ardından "Ailenizde sedef hastalığına sahip biri var mı?" sorusu geliyor. Bu taktiği de birkaç kere denedim, işe yaramıyor.
Bu yaralar sanki vücudumun başka bir şeye ihtiyacı varmış gibi hissettiriyor. Ama bu vitamin, kan ya da bu tarz bir biyolojik ihtiyaç değil. Bunu da denedim. Hatta o kadar çok test yaptırdık ki kendimi bir denek gibi hissettim. Konuya dönersek vücudumun ihtiyacı ne ben de bilmiyorum ama sanki yaralar vücudumu doldurarak bu eksikliği yok etmeye çalışıyor gibi.
Vücudumdakiler için yeterince üzgünken bu sefer de yüzümde başlayan bu şey annemin korkmasına sebep oldu. Vücutta çıktığı her bölge için farklı bir tedavi uyguladığımız için yüzüm, annemin sabahın köründe beni hastaneye pijamalarımla taşımasına sebep oldu. Beni üzen şey ise bu sefer doktorun odasına annemin de benimle girmesiydi.
"Cevaplasana." dedi bana en nazik ses tonuyla. Ona baktığımda bana kocaman bir şekilde gülümsüyordu. Annem hep bana nazikçe yaklaşmıştı. Ama sanırım bu sefer korkuyordu. Gözlerinde bunu görebiliyordum sanki. Neye bu kadar streslendiğimi merak ediyor olmalıydı çünkü daha önce doktorlarla olan konuşmalarıma karışmamıştı. Yüzümde çıkan yara sanırım son noktaydı ve annem içimde nelerin olduğunu öğrenmek ve buna dur demek istiyordu. Belki de onunla yeterince konuşmadığımı düşünüyordu. Halbuki konuşulacak bir şey yoktu. Yalnızlığın en büyük avantajı konuşacak çok konu olmamasıydı. Sonunda kendimi toparlayıp "Sanırım dersler ağır geliyor. Bir de üniversite sınavı var tabii." dedim gülümseyerek. Aslında bu doktordan memnunduk. Gittiğim sayısız cilt doktoru arasından bana en çok bu doktor yardımcı olmuştu. En azından sırtımdaki yaraları durdurmuştu. "Sermin'i tanıdığım kadarıyla o oldukça neşeli ve kibar bir kız. Bu yüzden yaralarının çıkmasında psikolojik bir şeyler olduğunu düşünmüyorum. Dediği gibi üniversite sınavı ve okul sebebiyle böyle olabilir. Ben yine de sana yüzünde kullanabileceğin bir krem yazıyorum. Kremi yine düzenli kullan ve hiçbir şeye canını sıkma. Hayatta üzüntülerimiz olmazsa mutluluklarımızın kıymetini anlayamayız." dedi ve bir reçete yazıp bizi uğurladı.
Doktordan çıkınca arabaya bindik ve annem "Kahvaltıya gitmeye ne dersin? Bugün okulu asabilirsin." deyip göz kırptı. "Neden olmasın." dedim ve "Seni hınzır seni, okuldan kaçmak için bahane arıyormuş." derken direksiyondan çektiği eliyle beni dürttü. "O zaman Mutlu Kitaplar'a." dedik aynı anda ve annem bildiğim en hareketli şarkıyı açmamı istediğini söyledi. Telefonumda oluşturduğum listelerden birinden annemin tarif ettiği bir şarkıyı buldum ve açtım. Şarkıya eşlik eden ona baktım. Aslında ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordum. Dün ağlayarak babamla konuşan o kadın şimdi sırf beni mutlu etmek için benim sevdiğim o şarkıyı bağıra bağıra söylüyor ve beni kahvaltıya götürüyordu. Annem ve babam ayrıydı ve kardeşimin velayeti babamdaydı ve ne yazık ki onlar Ankara'da biz ise İzmir'de yaşıyorduk. Bu yüzden onu göremiyorduk. Babam, annemden intikam almaya çalışıyor gibiydi.
Annem ve babam ilk ayrıldıklarında annem çalışmıyordu, ailesiyle problemleri vardı. Babamdan ayrılmak istediğini söylediğinde babam deliye dönmüştü. Ondan nasıl ayrılmaya cesaret ettiğini sormuştu. Bu soru beni o kadar üzmüştü ki babamla arama büyük bir duvar koymuştum. Bu öyle bir duvardı ki Çin Seddi'yle karşılaştırılırdı. Babam kardeşimin velayetini aldı ve ben annemi seçtim. Babam onu seçeceğimden o kadar emindi ki davadan sonra uzun süre benimle konuşmadı. Ankara'da yaşadığımız süre boyunca annem içine kapandı. Ailesi ona neden boşandığını sorup durdu. Uzun süre iş aradı ve başarılı olamadı. Ona buralardan gidelim dediğimde bana hiç karşı çıkmamıştı. İzmir'i seçtiğime mutlu olduğunu söylemişti. Üniversite sınavına hazırlanıp hayalindeki meslek olan Peyzaj Mimarlığı'nı kazandığında o küçük evimizde iki kişilik bir parti vermiştik. Üniversiteden mezun olmuştu ve işe başlamıştı. Her şeyi yoluna koymuştuk. Ama dün kardeşimle olan konuşmasının onu nasıl kırdığını görebiliyordum. Alper, annemin onu terk ettiğini düşünüyordu. Onunla ne kadar konuşursam konuşayım o buna inanıyordu. Benden birkaç yaş küçüktü ama tıpkı çocuk gibi davranıyordu. Yazları buraya geldiğinde bir ay bile kalmıyor ve kaldığında ise geceleri eve geç gelip sabah erkenden evden çıkıyordu. Ben bile onu göremiyordum. Annem yine de o yanımızda olduğu için mutlu oluyordu. Bir gün aklı başına gelir ve annemin onu nasıl sevdiğini anlar diye düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskenin Kıvrımları
FantasySedef hastası olan Selmin kendini yalnızlığa alıştırmıştır artık. Yaralarını gizler ve kimseye göstermez. Umutsuzluğu içinde büyürken bir gün çantasında bir not bulur ve o not hayatını değiştirir.