1

565 36 63
                                    

Odama girip etrafa baktım. Sabah bıraktığım gibiydi. Yani dağınık. Oflayarak kendimi yatağıma bıraktım. Yine zor bir gündü. Son bir yıldır küçük üvey kardeşimle şirket için olan savaşım yüzünden yoruluyordum. Bu yıla kadar Jeon Jungkook'u seviyordum. Üvey de olsa kardeşimdi. Fakat bu yıl...

Bir süre sonra yataktan kendimi zorlayarak kalktım. Kendime çekidüzen vermeliydim. Odamı toplayarak üstümdeki gömleği ve pantolonu çıkardım. Jungkook gibi değildim. Sürekli resmî kıyafet giymek beni zorluyordu. Bunu dile getirdiğim zamanlarda ise Jungkook beni şöyle yanıtlıyordu: "Şirkette hak iddia etmezsen böyle resmî giyinmek zorunda kalmazsın." Haklıydı. Ama şu gerçeği gözden kaçırıyordu. O şirketi istiyordum. Gerekirse ölene kadar resmî kıyafet giyerdim. Ama o şirketi istiyordum ve alacaktım.

Yine de boş zamanlarımda da resmî giyinmek zorunda değildim. Biraz dar da olsa siyah eşofman ve üstüne siyah kapüşonlu bir sivit giydim. Taehyung, en yakın arkadaşım, ile buluşacaktım. Arada onun yanına gider ve kafa dağıtırdım. Önce sohbet eder, ardından da erkek keserdik. Hatta bazen yatağa bile atardık.  Gerçekten iyi geliyordu.

Odamdan çıkıp Jeon köşkündeki merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Jeon'lar dört katlı kocaman bir köşkte yaşıyorlardı. Üçüncü katı Jungkook ile ben paylaşıyorduk. Zemin kat salon, oturma odası, mutfak falandı. Ortak kullanım yerleri... İkinci kat, Bay ve Bayan Jeon'undu. O katta beni ilgilendiren tek yer, geniş kütüphaneydi. Bir de bodrum katı vardı. Gerçi bu bodrumsa diğer evlerin bodrumu herhalde kiler falan olur. Bodrum katında bilardo odası, sinema salonu, oyun alanları vardı. Son bir yıla kadar zamanımın büyük çoğunluğunu burada geçirirdim. Fakat Bay Jeon, bizi yanına çağırınca işler değişmişti.

Acilen gelmemizi istediğini söylemişti, Jungkook ile bana. Biz de meraklanıp gitmiştik. Bizi bir masaya oturtmuş ve sözlerine başlamıştı. "Biliyorsunuz, artık yaşlandım. Bazı şirketlerimi sizlere verme zamanım geldi. En sonunda tamamen size vereceğim. Fakat artık yavaş yavaş sahiplik hakkınızı almanızın ve şirketlerininiz başına geçmenizin sırası geldi. Sizin de bildiğiniz gibi, farklı kollara bakan üç şirketim var. En büyükleri, inşaat şirketim. Diğer ikisinin kazancı ise eşit; giyim ve gıda. Giyim sektörünü Jimin'e bırakıyorum. Gıdayı da Jungkook'a. Böyle bölüştürmemin sebebi sizin o alanlarda daha iyi işler başaracağınızı düşünmem. Geriye inşaat kalıyor. En kazançlısı. 1,5 yıl kadar o şirkettin başında ben olacağım. Bu süreçte sizi izleyeceğim. Hanginiz gözüme girerseniz ve daha iyi başkanlık yaparsanız, o şirketi alır."

İşte bu cümleler Jungkook ile aramızda büyük bir yarış ya da savaş başlatmıştı. Bir yıl boyunca süren ve daha altı ay kadar devam edecek bir savaş. Abi kardeş ilişkimiz bozulmuştu. Artık Jungkook beni gördüğünde benimle dalga geçiyordu. Eskiden hiç böyle yapmazdı, bana saygı duyardı.

Bunları düşüne düşüne zemin kata inmiştim. Kahyamıza selam verip dış kapıyı açmaya kalkıştığın sırada, kapının ardından gelen anahtar seslerini duydum.

Evimizin anahtarına sahip olup şuan evde olmayan tek kişi aklıma gelince gözlerimi devirip olduğum yerde durdum. Kapıyı açmaktan vazgeçmiştim. Açılacaktı zaten.

Bir kaç anahtar sesinden sonra en sonunda kapının ardındaki doğru anahtarı bulmuştu. Seslerden anladığım kadarıyla kilide sokmuş, iki kere de çevirmişti. Kapıyı açtığında da kolları bağlı beni görmüştü. Güzel bir sahne bence.

"Ne yani? Benim açmamı mı bekliyorsun?" Jungkook kaşlarını çatmış bir şekilde bana sorarken sırıttım. "Evet, küçük kardeşim."

Şaşırarak, "İyi de sen evdesin. Senin açman daha kolay olmaz mıydı?" dedi. Ben de ona yine aynı cevabı verdim. "Evet, küçük kardeşim."

Küçük kardeşim lafını sevmediğinden şaşkınlıkla bana bakan gözleri değişmiş, sinirlenmişti.

"Sana daha kaç defa beni küçük kardeşim diye çağırma demem gerek?!" Sesini yükseltmesi beni de sinirlendirmişti. Ayrıca benden sekiz yaş küçük kardeşime ne diyecektim? Abiciğim mi?

"Sesini bana yükseltme Jungkook. Bunu neden sürekli hatırlatmak zorunda bırakıyorsun beni? Seninle aramda sekiz yaş fark var."

"Artık aralarında kırk yaş bulunan insanlar bile evleniyor. Sen sekiz yaşı sorun ediyorsun!"

Sinirle bu kelimeleri sarf ettiğinde şaşkınlıkla ona bakmıştım. Evlilik ile kardeşlik?

Bir süre sonra o da ne dediğinin farkına varmıştı. Yani yüzünde sonradan oluşan şaşkınlıktan bu sonucu çıkarmıştım.

"Özür dilerim, hyung. Biraz yanlış bir örnek oldu." "Önemli değil." İkimiz de kısa mırıldanmalar eşliğinde birbirimize cevap vermiştik. Sonra da o merdivenlere yönelmiş bense evden çıkmıştım.

Bahçeye çıkınca arabaya gitmek yerine biraz orada dikildim. Hava çok güzeldi ve biraz temiz hava almak iyi geliyordu insana. Beynim allak bullaktı. Evlilik... Jungkook da ben de eşcinseldik.

Kafamı iki yana salladım. Böyle şeyler düşünmemeliydim. Üvey de olsa kardeştik biz. Ayrıca aramızda aşk yoktu, öyle bir sevgi falan yoktu. Evlilik için gerekli duygular yoktu.

Arabaya doğru yürüdüm. Şöför hyunga izin verdim. Ben sürecektim. Arabaya binip Tae ile buluşacağım yere doğru sürmeye başladım.

Yol boyunca Jungkook'u düşündüm. Aramızda halen bir kardeşlik sevgisi olduğunu düşünüyordum. Yani ben onu bu son bir yılda olanlara rağmen seviyordum. Onun da beni sevdiğini ümit ediyordum.

Aslında az önceki o konuşma bir ilk değildi. Bu kadar üstünde durmamın sebebi de belki buydu. Arada ikimizden biri böyle bir gaf yapardı. Sonra da özür diler farklı yönlere giderdik. Bu tür olayların başımıza çok gelmesinden dolayı sorun ediyordum sanırım.

Ama neden böyle gaflar yapıyorduk ki? Başka kimse ile böyle konuşmazdık. Sadece birbirimiz için geçerliydi.

Pekala, işte şimdi bunaldım.

Daha fazla düşünmek istemiyordum. Yıllardır düşünüp çözüm ya da neden bulamadığım bir sorunu düşünmek beni bunaltmıştı. Camımı açıp içeriye biraz oksijen girmesine izin verdim. Kafamı dışarı çıkarıp, ağzımı açıp, havayla yüz göz olmak istemiştim. Ve eğer şuan sürücü olmasaydım yapardım da.

Radyoyu da açtım. Çeken bir kanalı açıp sesi yükselttim. Hareketli bir şarkıya eşlik ettim. Zaten şarkının sonlarına doğru radyoyu açtığımdan kısa bir süre sonra şarkı bitmişti. İkinci şarkının da hareketli olmasını umarak gülümsedim. Aklımdaki Jungkook çoktan gitmişti.

Ama gitmesi çok uzun sürmedi. İkinci şarkı hareketli değildi. Duygusal bir şarkıydı. Üstelik Jungkook'un en sevdiği şarkıydı.




Yn: İlk bölümüz bitti. Umarım konuyu ve bölümü beğenmişsinizdir.

Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin :)

Brother (jikook) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin