3. Bölüm

15 1 0
                                    

Sabah kalktığımda "oyunun içindeki mesajları içeren" bildirim kutuma mesaj gelmişti. Mesaj loncanın liderinden bütün üyelere gönderilmişti. Mesajda saat 11.00'de bütün üyelerin Kasaba Ormanı'nda toplanacağı yazıyordu. Çok şanslıyım ki camdan dışarı bakınca saat kulesini görebiliyordum. Hemen camdan dışarı baktım. Saat 10.30'du. Normalde ben bu kadar fazla uyumazdım ama galiba çok yorulmuştum. Her neyse Kasaba Ormanı'na gitmek için yarım saatim vardı ve buradan Kasaba Ormanı'na 40 dakikada falan gidiliyorudu. Hemen bir şeyler atıştırıp dışarı çıktım.

Kapının önü çok kalabalıktı. Neden olduğunu söylemek gerekirse evim pazara çok yakındı ve galiba bugün pazar vardı. İlk 10 dakika çok sıkış tıkış oldu ama daha sonra önüme nereyse hiç engel çıkmadı. Olabildiğince hızlı koştum fakat ormana geldiğimde ortada kimsecikler yoktu. İleriye doğru yürümeye başladım. Evet geç kaldığımı biliyordum ama bu kadar hızlı gitmiş olamazlardı. Biraz daha ilerledikten sonra savaşan kişiler gördüm. Onlara doğru yürüdüm ve en sonunda onların bizim loncadan olduğunu anladım. Okçu muhafızlar ormanın içinden çıkmışlardı. Hemen koşmaya başladım. Ne olduğunu anlamadan bir tane muhafız öldürmüştüm bile...

Bunun nasıl olduğunu düşünürken aklıma oyunun açıklaması geldi. Oyunda özel yetenekler de vardı. Galiba benim özel yeteneklerimden bir tanesi de buydu. Koştuğumda ışınlanıp istediğim şeyi öldürebiliyordum. Aslında bu çok güzel bir özelikti. Bunu kulandığımda normal vuruş gücümün 28 katı kadar fazla vurabiliyordum. Ama bunu kötü amaçlarda kullanmamalıydım.

Birden bir çığlık sesi duydum. Bu ses bizim loncadan gelmiyordu. Ormanın içinden geliyordu. Hemen loncadan ayrılıp sesin geldiği tarafa doğru gittim. sesin tam merkezine geldiğimde çığlığın bir kızdan geldiğini gördüm. Kız kızıl düz saçlı, yeşil gözlü, zayıf ve giyindiği kırmızı kapşonlu ceket ile elindeki kılıca bakılırsa oyunda da ilerlemişti. Ama 4 tane orman trolü onun etrafını kuşatmıştı. Orman trolleri değişik yaratıklardı, çok uzun ve kilolulardı, ellerinde de taş devrinden kalmış gibi eski sopalar vardı. Hemen yeni özel gücümü kullanıp canavarlardan birini öldürdüm. Yaratıkların HP'leri görünüşlerine göre çok azdı ama bu bizim için iyi bir şeydi.

Bir yaratığın öldüğünü gören kız biraz rahatlamış gibi gözüküyordu. O da bana katıldı,  ve kalan 3 trollü de birlikte öldürdük. Ona iyi olup olmadığını sordum. O da:

"İyiyim, saol." diye cevap verdi. Ardından da "Ama sen nereden geldin?" diye sordu.

"Ben loncamla birlikte bossun yanına gidiyordum, sonra senin çığlığını duyup yanına geldim." diyip elimi uzattım ve onu kuşatma sırasında düştüğü yerden kaldırdım.

"Teşekkürler." dedi ve düşen hançerini yerden aldı.

"Bizimle gelip boss ile savaşmaya ne dersin?" diye sordum. Biraz bekledikten sonra:

"Olur, ama galiba sol kolumu incittim." dedi. Daha sonra da yanındaki kayanın üzerine oturdu ve koluna bir şey taktı. Ne olduğunu sorduğumda da bir tür kalkan olduğunu söyledi. Bu kalkan sanki kolunu hiç incitmemiş gibi kolunu hareket ettirmesini sağlıyormuş. O şeyi koluna taktıktan sonra ayağa kalktı ve az önce okçu muhafızlarla savaştığımız yere doğru yürümeye başladık.

Black SwordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin