Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Eli kolu bağlı bir şekilde sadece camın arkasından onu izleyerek durmak ve hiçbir şey yapamamak canımı o kadar çok acıtıyor ki. Sanki ruhum da babamla beraber o odanın içindeydi ve hapsolmuştu. Daha yeni kavuşmuşken bir daha nasıl ayrılabilirdim ondan? Daha doyamamıştım ki ona. Kokusu iyice işlememişti içime mesela. Beraber maç izlerken farklı takımları tuttuğumuz için birbirimize laf atamamıştık. Beraber sinemaya yada lunaparka da gidememiştik. Hayır! Bunları yapamadan gidemezdi. Beni ve annemi bırakamazdı. Bu asla olmayacaktı.
Yanağımdan süzülüp duran gözyaşlarımı silmekten bıkarak dışarı çıktım. Açık havada yürümek iyi gelmişti. Ama içime oturan o yük kalkmamış, boğazımdaki düğüm çözülmemişti hala. Ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Babamdan başka hiçbir şey düşünemiyordum.
O sırada hastanenin kapısından Öykü ve Öykü'nün annesi Ayşegül Teyze girdi. Öykü koşarak bana sarıldığında istemsizce ağlamaya başladım. Ayşegül Teyze de yanıma gelip beni teselli etmeye çalıştı. Ama kendimi durduramıyordum. Öykü beni bir bankın üstüne oturttu ve elindeki peçeteyle gözlerimi sildi. Bir süre ağladıktan sonra sonunda susabilmiştim. Sakinleştiğimi gören Ayşegül Teyze "Ebru nerede?" Dediğinde "Kantine inmişti." Dedim ve Ayşegül Teyze yanımızdan ayrılarak annemin yanına gitti. Baş başa kaldığımızda bir süre konuşmadık. Tek kelime söyleyecek halim yoktu ve Öykü beni çok iyi tanıdığı için bunu biliyordu. Bu yüzden bir süre ikimizde konuşmamıştık. Sessizliği ilk bozan Öykü oldu. Çok bile dayanmıştı bence. Normalde olsa hiç susmadan konuşurdu.
"Sınavın nasıl geçti?"
Sınav mı? Onu tamamen unutmuştum.
"Bilmem aklıma bile gelmedi." Dedim iç çekerek.
"İyi geçmiştir iyi. Zeki kızsın sen."
"Seninki nasıl geçti?"
Omuzlarını silkerek "Her zamanki gibi berbat. Sınavlarla yıldızım barışmıyor bir türlü." Dedikten sonra yeniden bir sessizlik oldu. Konuyu değiştiremeyeceğini anlayınca vazgeçti ve "Baban iyi mi?" diye sordu.
"Biz de bilmiyoruz ki. İki saattir ameliyatta ve ameliyatın bitmesine yaklaşık bir buçuk saat var." Tekrar gözlerim dolduğunda bana sımsıkı sarıldı.
"O... yani... şey... ö-ölmez değil mi?" Konuşmakta bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum. Ölüm şimdiye kadar hiç bu kadar yakınımda olmamıştı. Ölüm kelimesinin her harfi kalbime saplanan bir bıçaktı sanki.
"Tabii ki ölmeyecek. Sakın sakın bir daha böyle bir şey söyleme. O ölmeyecek tamam mı?"
Beni daha sıkı bastırdı göğsüne. Her ne kadar hissettirmemeye çalışsada o da çok etkilenmişti ve şu an ağladığına emindim.
"Geldiğin için sağol."
"Tabii geleceğim kızım. Sen nerede ben orada."
"İyi ki senin gibi bir arkadaşım var. Seni çok seviyorum."
"Ben de."
O sırada Ayşegül Teyze yanımıza geldi. "Kızlar bölüyorum ama." Dedikten sonra bana döndü. "Deniz baban ameliyattan çıktı." Dediğinde gözyaşlarımı silip ayağa fırladım hemen. Öykü de gözlerini silerek peşimden geldi. Heyecanla merdivenleri tırmandım. Asansörü bekleyecek vaktim yoktu. Babamın olduğu kata geldiğimde gözlerimle etrafı taradım. Babamı sedyeyle götürüyorlardı ve annem de peşlerinden gidiyordu. Anneme doğru koştum. Beni farkedince ağlayarak sarıldı.
"Anne babam iyi mi? Nasıl geçmiş ameliyatı?"
"Ben de bilmiyorum kızım. Doktorlara sordum ama hayati tehlike devam ediyor diyorlar." Dedi ve ağlamaya devam etti.
Babamı götürdükleri odanın önündeydik. Ama içeri giremiyorduk ve yine camın arkasından izlemekle yetinerek uyanması için dua ediyorduk. Annemin aklına hiç kimseye haber vermediği gelince benden telefonumu istedi ve bütün sülaleyi aramak üzere koridorda yürümeye başladı. Ankara'da akrabalarımızdan kimse olmadığı için seviniyordum. Kalabalığı sevmiyordum çünkü.
Annem uzun bir süre sonra geri döndü ve telefonu bana uzattı. Telefonumu almıştım ki doktor babamın yattığı odadan çıktı ve hepimiz ayaklandık. Doktor bize doğru gelmeye başladığında kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum ve yüz ifadesinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. "Kaza sırasında kafatası büyük ölçüde zedelenmiş ve buna bağlı olarak beyin kanaması geçirebileceğinden şüpheleniyoruz. Şimdilik elimizden geleni yapsakta her şeye hazırlıklı olun." Ne demekti bu şimdi? Ben kendimi hiçbir şeye hazırlamak falan istemiyordum. Ben babamı istiyordum.
Annem ağlamaya başladığında ben de kendimi tutamayacağımı anladım ve koşarak dışarı çıktım. Peşimden Öykü de geldi. Ağlamağa başladığımda sarıldı bana. Bir süre ağladıktan sonra kendimi güçte olsa susturabildim. Ama sürekli hiç durmadan ağlamak istiyordum. Boğulacak gibi oluyor ve nefes alamıyordum sanki. O sırada hastanenin kapısında abim belirdi. Şaşırmıştım. Çünkü o işi gereği Kırıkkale'de yaşıyordu. Şaşkınlığımı üzerimden attım ve koşarak abime sarıldım. Yine ağlamaya başladığımda sıkıca sarıldı bana. "Ağlama. Bir şey olmayacak. Tamam mı?" Eliyle saçlarımı okşadı ve öptü. Ondan ayrıldığımda gözlerinin dolduğunu gördüm.
"Babam nasıl? Duyar duymaz geldim."
"Her şeye hazırlıklı olacakmışız. Öyle dedi doktor. Ben hiçbir şeye hazırlıklı olmak istemiyorum!" Diye bağırdım hıçkırarak. İki eliyle başımı tutarak yüzüne bakmamı sağladı. "Bak çocuk. Babana bir şey olmayacak tamam mı? Ayrıca abin var kızım senin. Sana bir şey olmasına izin verir miyim sence? Baban yoksa ben varım ulan!"
Bana bir kez daha sarıldı. "Hadi artık annemin yanına gidelim. O gözyaşlarını da sil. Kadın zaten üzgün daha çok üzme." Dedi ve elimi tuttu. Gözleri dolarak bizi izleyen Öykü'yü de alarak annemlerin yanına gittik.
Annemlerin bulunduğu kata geldiğimizde annemi Ayşegül Teyze'nin omzunda, Ayşegül Teyze'yi ise anneme sarılarak uyurlarken bulduk. Onların karşısındaki koltuklara oturduk ve onları izlemeye başladık. O kadar tatlı gözüküyorlardı ki... O sırada koridorda bir ayaklanma oldu ve doktorla hemşireler babamın odasına doğru koşturmaya başladılar. "Baba!" Diye bağırdığımda annem ve Ayşegül Teyze uyandılar. Hepimiz camın önüne yapıştık. Doktor babama kalp masajı yapmaya başladığında benim de kalbim duracak gibiydi. Kalp masajı işe yaramayınca elektro şok yapmaya başladılar. Ama biraz sonra onu da bıraktılar. Doktor odadan dışarı çıkıp yanımıza geldi. "Başınız sağolsun. Üzgünüm." Dedikten sonra yanımızdan uzaklaşmaya başladı.
Gözyaşlarımın arasında gözlerim kararmaya başladığında kendimi bıraktım. Dayanacak gücüm kalmamıştı artık...
3 Hafta Sonra
Ve yine sabah oldu. Sabahları artık hiç sevmiyorum. Çünkü yaşamak çok zor ve her sabah yaşanacak koca bir günün varlığı demek. Her sabah uyandığımda ertesi sabah uyanmamayı diliyorum ve her sabah aklıma babam gelince gözyaşlarına boğuluyorum. Onu bulur bulmaz kaybetmiştim. Aynı zamanda yaşama sevincimi de... Babamın cenazesine gitmemiştim ve o günü Öykülerin evinde ağlayarak geçirmiştim. Bizim ev cenaze eviydi malum. Bizim eve gitseydim iki katı ağlamam büyük bir ihtimaldi. Bütün sülale bizim eve toplanmıştı. Anneannemler ve babaannemler ise iki gün önce gitmişlerdi. Ama babamın acısı sonsuza dek bizimleydi.
Yatağımdan isteksizce kalktım ve banyoya girip duş aldıktan sonra saçlarımı kuruttum. Saçlarıma dağınık topuz yaptıktan sonra hep masamın üzerinde duran test kitaplarımı çözmeye başladım. Babam öldüğünden beri kendimi derse vermiştim. Çünkü bir şeyle meşgul olmazsam aklıma yine babam geliyor ve ağlıyordum. O sırada içeri annem girdi. "Günaydın benim güzel kızım." Diye cıvıldadığında "Günaydın" dedim soğuk bir sesle. Babam öldüğünden beri kendimi toparlayamıyordum ve annem de kendi acısını unutup benim üzerime daha çok düşüyordu. Onu böyle bir durumda bırakmak istemesemde elimde değildi ki... Öykü ve Ayşegül Teyze'de sürekli eve gelip benimle ilgileniyorlardı. Ama bir işe yaradığı söylenemez. Abim ise artık her hafta sonu burada. Herkes benim toparlanabilmem için çabalıyor ama ben kendimi bir türlü toparlayamıyordum. Ne yaparsam yapayım olmuyordu. Sanki bir bataklığa saplanmıştım ve çıkmaya çalıştıkça daha çok batıyordum.
Yine dalıp gittiğimi gören annemin endişesi yüzünden okunuyordu.
"Kahvaltıda ne yemek ister benim güzel kızım?" Diyerek saçlarımı okşadı. Omuzlarımı silkerek "Farketmez." Dedim. Babam öldüğünden beri annem hiç yumurta pişirmemişti bana. Genellikle tost yada patates kızartması yapıyordu. Bunların ikisini de çok sevdiğim halde yiyesim gelmiyor ve yarısını bile yemeden kalkıyordum sofradan. Gitgide zayıflıyordum ve annem bu durumdan çok endişeleniyordu. Diyet yaparak zayıflayamayan ben 3 hafta içerisinde adeta çökmüştüm.
Annem mutfağa doğru gittiğinde yine testlerime gömüldüm. Biraz sonra annemin sesi duyuldu. "Deniiiz hadi kahvaltı hazır." Masamdan kalkarak mutfağa gittim ve sandalyelerden birine oturdum. Annem çok güzel bir masa hazırlamıştı ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Annem tabağıma kahvaltılık ve patates kızartması koyarak bana uzattı. Çatalımı alarak tabağımdaki zeytinlerle oynamaya başladım. Annem de yanıma oturmuştu. "Hadi kızım yesene." Çatalıma birkaç tane patates batırıp ağzıma attım ve bir yudum da çay içtikten sonra oturduğum sandalyeden kalktım. "Ben doydum. Eline sağlık."
"Doydun mu? Hiçbir şey yemeden nasıl doyabiliyorsun?"
"Doydum işte anne. Ders çalışmam gerekiyor benim." Diyerek odama gittim. O sırada telefonum çaldı. Masamın üzerindeki telefonumu alarak kimin aradığına baktım. Öykü arıyordu.
"Efendim Öykü."
"Günaydın kanka. Nasılsın?"
3 haftadır düzenli olarak her sabah arıyordu.
"İyi sen?"
"İyi olduğuna emin misin?"
"Emin olmasam demezdim herhalde."
"Ee ne yapıyorsun?"
"Ders çalışıyorum."
"Kahvaltı yaptın mı?"
"Evet. Neden sordun?"
"Yapmasaydın bize gel diyecektim de. Bir daha ki sefere artık."
"Bir şey diyor musun? Ders çalışacağım."
"Aman çalış. İnek."
"İnek ha? YGS'den önce böyle demiyordun."
"Oraları karıştırma kanki. Neyse hadi iyi dersler sana."
"Sağol. Görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım. Yarın abim geliyordu. Geçen hafta "Bir daha ki geldiğimde seni yine böyle görürsem bozuşuruz." Demişti ama ben bu hafta da kendimi toparlayamamıştım.
Sonunda ders çalışmaktan sıkılarak telefonumu elime alıp yatağa uzandım. İnternette gezinmeye başladığımda İstanbul'daki üniversitelere göz attım. Eskisi kadar istemiyordum artık İstanbul'da okumayı. Ha İstanbul ha başka bir yer farketmezdi ki. Ama mutlaka bir yer kazanmam gerekiyordu. Artık babam yoktu çünkü. Bu yüzden benim de para kazanmam gerekiyordu. Annem üniversite mezunu ve babamla evlenmeden önce bir şirkette sekreterlik yapıyordu. Ama babamla evlendikten sonra babam annemin çalışmasını istemediği için işini bırakmıştı. Ama şimdi tekrar çalışması gerekecekti.
Düşüncelerimden sıyrılarak yatağımdan kalktım. O sırada kapı çaldı ve odamdan çıkarak kapıyı açmaya gittim. Gelenler Öykü ve Ayşegül Teyze'ydi. "Hoşgeldiniz." Dedim gülümsemeye çalışarak. "Hoşbulduk Denizcim." Dedi Ayşegül Teyze bana sarılarak.
"Nasılsın bakalım?"
"İyiyim Ayşegül Teyze. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim kızım sağol." Dedi ve içeri geçti. Öyküyle de kucaklaştıktan sonra annemlerin yanına gittik.
Bir süre sonra Öykü ayağa kalktı ve elimden tutarak beni odadan dışarı sürükledi. Çantasından iki tane bilet çıkararak havada salladı.
"Sinemaya gidiyoruz bugün. İtiraz istemem ona göre!"
"Durduk yere ne sinemasına gideceğiz?"
"Ya kızım uzatma işte aldım o kadar. Kardeşini mi kıracaksın? Hadi hazırlan da çıkalım."
Ofladım. "Öyle olsun bakalım." Odama gidip hazırlandım. Annemlere de haber vererek evden çıkıp sinemaya gittik.
***
Eve geri döndüğümüzde aradan üç saat geçmişti. Öykü eğleneceğimi düşünerek komik bir filme bilet almıştı. Sinema boyunca Öykü gülmekten yerlere yatsa da benim verdiğim tepki en fazla gülümsemek olmuştu. Mısırıma da hiç dokunmamıştım. Öykü ise ilk dakikada bütün mısırını bitirmişti. Hayvan işte ne olacak!
Öykü ve Ayşegül Teyze evlerine gittiler. Akşam olmuştu ve benim de uykum gelmişti. Bu yüzden odama giderek yatağıma girdim ve uykuya daldım...
2 Ay Sonra
Bugün LYS var. YGS sonuçlarım beklentimin biraz üstünde gelmişti ve bugün de LYS'ye girecektim. Sınava gireceğim için heyecanlı değilim. Sanki bütün duygularımı kaybetmiş gibiyim. Her neyse. Yatağımdan kalkarak üstümü değiştirdim ve kahvaltı yapmak için mutfağa gittim. Kahvaltımı da yaptıktan sonra sınav talimatlarını okudum ve evden çıktım. Sınava gireceğim okula geldim. Sınava istemsizce çok çalışmıştım. Bu yüzden iyi bir sonuç alacağımı düşünüyordum.
***
Sınavdan çıkarak eve gittim. Çalışmam sonuç vermiş ve sınavım iyi geçmişti.
Zili çaldığımda annem buruk bir şekilde kapıyı açtı. En son YGS'den çıktığımda babama araba çarpmıştı. İçeri girdim ve odama gittim. Uyumaya korkuyordum ama uykum vardı. Bu yüzden uykuya yenik düştüm.
Uyandığımda karnım acıkmıştı. Annem de zaten mutfakta yemek hazırlamaya başlamıştı bile. Yemekten sonra bilgisayarımı alarak yatana kadar dizi izledim.
1 Ay Sonra
Bugün LYS sonuçları açıklanıyor. Ve yine heyecanlı değilim. Abim bugün bizim eve geliyordu ve sınav sonuçlarına birlikte bakacaktık. Beni "İyi bir yer kazamazsan kafanı kırarım." Diye tehdit etmişti ama umurumda bile değildi.
Saat 4'tü ve akşam olmasına daha vardı. Bu yüzden uyumaya karar verdim. Zaten babam öldüğünden beri adım uykucuya çıkmıştı. Hayatın zorluğunu ve yoruculuğunu yeni öğrenmiştim. Hayatın bendeki yorgunluğunu ise uyuyarak atmaya çalışıyordum.
Zil sesiyle uyandım. Bu abim olmalıydı. Yatağımdan zorlanarak kalktım ve kapıyı açtım. Tahminimde yanılmamıştım. Gelen abimdi. "Hoşgeldin." Dediğimde saçlarımı karıştırarak "Hoşbulduk." Dedi ve içeri girdi. Annem bu akşam abimle benim en sevdiğim yemekleri yapmıştı. Burnumuza çarpan kokuları takip ederek mutfağa gittik. Her ne kadar bu yemekleri çok sevsem de iştahım yoktu. Sandalyeye oturdum ve az bir şey yiyerek masadan kalkmaya yeltendiğimde abim kolumdan tutarak beni geri oturttu. "Nereye? Daha karpuz kezeceğiz!"
"Doydum ben ya! Odama gideceğim."
"Doydun öyle mi?" Kafamı sabit bir şekilde tutarak ağzıma yemek tıkıştırmaya başladığında kafamı geri çekmeye çalıştım ama başaramadım. Boğa gücü vardı mübarekte. Kaçış olmadığını anlayınca ağzıma tıkıştırdığı yemekleri suratına püskürttüm.
"Hass... ne yaptın kızım yaa!"
"Hayvan gibi şey yapıyorsun sen de. Boğuluyordum be!"
Abim yüzünü yıkamak için banyoya gittiğinde ben de odama gittim.
Sınav sonuçlarına bakmak için oturma odasına geçtik. Bu kadar iyi bir sonuç beklemiyordum. Tamam sınavım iyi geçmişti ama beklemiyordum yani. Puanım İstanbul Tıp Fakültesi'ne yetiyordu.
"Aferin kız. Sen zekimiydin bu kadar? Gerçi abine çekmişsen demek ki."
Annem sevinçten havalara uçmuştu abim ise benim üzerimden kendini övüp duruyordu ama benim içimden sevinmek gelmiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizdeki Kuzey Işıkları
ChickLit🍁🍁🍁 Bir karanlığın içine hapsolmuştum sanki. Ve sanki, aydınlık diye bir şey yoktu. Arıyordum ama bulamıyordum. Soğuktum. Herkese karşı soğumuştum. Eskiden de soğuktum ama bu sadece vücut sıcaklığımla ilgiliydi. Şimdi ise, kalbim soğuktu. Kalbimi...