♡ III

546 60 6
                                    

Kafasını sandalyesine yaslamış, şakaklarını okşuyordu. "Bunu unuttuğuma inanamıyorum," dedi dişlerini sıkarken. Unutmuştu, Kise'yi işten kovmayı unutmuştu.

Bir yandan kendine kızarken, diğer yandan da düşünmeye devam ediyordu, "Onu kovmak iyi bir karar mı?" değildi, en azından o buna inanmak istiyordu. Onu kovmak istemiyordu. Paraya ihtiyacı olan, gerzek bir gençti. Onu işten kovmak, ona karşı büyük bir hakaret olurdu ve o, bunu istemiyordu. Her ne kadar işine yaramasa da, onu seviyordu. Özünde iyi bir çocuktu ve ona yardım etmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Toplantıları anlamasa bile onunla oturup bekliyor, ona destek oluyordu. Arada sırada önerilerde bulunuyor, ona katkı sağlıyordu.

"Hayır," dedi, "Bunu yapamam, onu kovamam."

Birden kapı açılmıştı ve içeriye Kise dalmıştı, "Haha, yine kendi kendinize konuşuyordunuz," sesi her zamanki gibi şen şakrak, hayat doluydu. Bir an, düşündü; "Bir insanın, ses tonu bile bu denli mükemmel olabilir mi?"

Düşündüğü şey onu kızdırmıştı, bu düşünceden kurtuldu ve karşısındaki koltuğa kurulan asistanına kaşlarını çatık bir şekilde baktı, "Sen bana deli mi demek istiyorsun?" oğlan, kafasını hızlıca iki yana sallarken, "N-ne? Ha-hayır!" kekeleyerek söylemiş, patronunu şaşırtmıştı. "Siz benim bu dünya üzerindeki en saygı duyduğum, en örnek aldığım insansınız. Size hakaret edemem," kızararak tek nefeste hızlıca konuşmuş ve odadan fırlamıştı. Arkasından ona şaşkınlıkla bakan patronu, söylediği şeylerin şokunu henüz atlatamamıştı.

"Siz ben benim bu dünya üzerindeki en saygı duyduğum, en örnek aldığım insansınız."

Elmacık kemiklerinin kırmızılaştı ve onun bunu fark etmesi uzun sürmedi. Kendini topladı, "Eğer onu kovarsam örnek aldığı, saygı duyduğu biri tarafından böyle bir darbe aldığından dolayı üzülür, bunu yapamam." kim yapabilirdi ki?

O, acımasız biriydi. Fakat, bu onun kalbinin olmadığı anlamına gelmezdi, değil mi? İnanıyordu, bir gün, o kalbi birine kaptıracaktı ve kendine kalpsiz olmadığını ispatlayacaktı. Bunu yapmanın zor olmayacağını biliyordu. Neresi zor olabilirdi ki? Güzel bir kadın bul, seviş, hoşlan, âşık ol, evlen. Bundan ibaretti, değil mi?

"Boş düşüncelerden kurtul," diye kendini uyardı. Kaşlarını çattı, "Amma da çok kendi kendime konuşuyorum ulan," acaba deli miydi? "Olabilir," elini çenesine koymuş, gözlerini kısmış öylece camdan dışarıya bakarak kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

"Ah, dostum, çok seksi gözüküyorsun," tanıdık ses, yüzünü güldürmüştü. "Biliyorum, hattâ kadın olsan altımda yatardın," şiddetlice gülerek konuşmuştu. "Hadi ama, kim yatmazdı ki? Şu seksi yüz, dinç beden.. Siktir, sanırım senin için gay olabilirim." gülmesi daha da şiddetlenirken yaşaran gözlerini elinin tersiyle sildi ve ayağa kalktı, "Eski dostum," diyerek sarıldı arkadaşına. Haizaki ile görüşmeyeli uzun zaman olmuştu, çok uzun bir zaman.. Haizaki, onu sıkı sıkı sarmalamış ve "Çok özledim ulan," demişti. "Bende özledim puşt herif, bende." geri ayrıldılar ve karşılıklı oturdular.

"Özür dilerim diyerek başlamalıyım sanırım," Aomine kafasını iki yana salladı, "Hayır, buna gerek yok-" Haizaki itiraz etti, "Dostum, senin hatununu çalmıştım." Aomine omuzlarını silkti, "Tek gecelik bir ilişkiydi."

"Oh, o zaman iyi yapmışım ulan," ikisi de gülüştüler, tâ ki Haizaki, "Ulan o zaman beni neden yumruklayıp rezil ettin piç?!" diyene kadar. Bakışlarını kaçırdı, "İlgi çekmeye çalıştığım zamanlardı adamım." uzun bir sessizliğin ardından yeniden gülmüşlerdi, "Hadi bakalım, beraber şöyle güzel bir yemek yiyelim."

"İşlerin yok mu?"

"Siktir et, senden önemli mi be oğlum? Hadi kalk, yürü."

"Aman, tamam be."

Aomine, ayağa kalktı ve üstünü düzeltti, "Geliyorum," dedi ve odadan çıktı. Kise'nin odasından içeriye daldığında hiçte ummadığı bir manzara onu karşılamıştı. Kendini tokatlayarak, "Unut, unut!" diye sayıklayan bir adet, aptal Kise. "Neyi unutacaksın?" dedi öksürerek.

"Ee.. Şey.. Um.. HAH! Param vardı telefonumun arkasına, acil durumlar için. Onu unutmaya çalışıyorum," bugüne dek uydurduğu en iyi yalanı uydurmuştu ve şu ân, kendiyle gurur duyuyordu.

"Anladım," kocaman gülümsedi, "Herhangi, lüks bir restorandan çift kişilik masa ayarlatır mısın?" Kise, o gülümsemenin güzelliği altında ezilirken, "E-e-evet," diye zorlukla konuşmuştu. "Teşekkürler," odadan çıktı ve arkadaşının yanına döndü.

"Tamamdır," göz kırptı, "Organizasyon kısa bir süre içinde biter," sesini kısarken, "Umarım.." demişti. "Umarım, umarım beni rezil etmez ve güzel bir restoranda, güzel bir masa ayarlatır."

Cep telefonu bacağını sarstığında elini cebine attı, telefonunu hızlıca çıkardı. Mesaj gelmişti.

Gönderen: Ryōta

Efendim, Murasaki Restoranından, iki kişilik manzaralı bir masa ayarlattım, saat 21.00 için. İyi eğlenceler.

Bunları cidden Kise mi yazdı, diye düşünmeden edemedi. Tebessüm etti ekrana bakarak, ilk defa sorumluluğunu hızlıca ve titizce bitirmişti.

Gönderilen: Ryōta

Teşekkürler. ;)

Sondaki emojiyi sildi, tekrar ekledi, sildi, tekrar ekledi, sildi. İtici mi gözüküyordu? Neden, sanki bir kadınla randevuya çıkacak gibi hissettirmişti o emoji? Kafasını iki yana salladı, "İyice paranoyak oldum yâhu."

"Bir şey mi dedin kardeşim?" Haizaki, bir yandan göz ucuyla ona bakıyor, bir yandan da kravatını düzeltiyordu. Kafasını iki yana salladı, 'yok bir şey' dercesine.

"Ulan," sözüne her zamanki gibi 'ulan' ile başlayan Haizaki, sırıtıyordu. "Çok yakışıklıyız be. Hadi ben tek gecelik ilişkilerin adamıyım, tamam sende öylesin ama ciddî bir herifsin be, nasıl hâlâ evlenemedin sen?" yarasını deşen Haizaki'nin ensesine tokat attı kaşlarını çatarak, "Ebenin amı yüzünden, sana ne lan?!"

"Tamam tamam, demedim bir şey ağlama," darbelerinden ustaca kaçan dostuna bir şey demedi ve masasına oturdu, elini masaya dayadı. "21.00 için randevu, ne yapalım?"

Saatine bakan siyah saçlı adam, baş parmağını yaladı, "Daha bir saat var be oğlum, âlemlere akalım." hızlıca kafasını iki yana salladı, "Haha, hayır. Ben o işleri bırak-" ânîden boğazına yapışan gıcıkla öksürmeye başlamıştı.

"Bak, söylediğine kendin bile inanmıyorsun." siyah saçlı adam, arkadaşının koluna girdi ve onu dışarı sürükledi. "Hadi~!"

Aomine'nin odasından fırladılar, Daiki kolunu kurtarmaya çalışırken, "Haizaki, kes şunu!" diye bağırmıştı, "Sana hayır dedim!" tüm çalışanlar onlara ağzı açık bakarken, Aomine ile Kise göz göze gelmişlerdi. Birkaç saniyelik o göz teması, Aomine'nin içini titretmişti.

"O gözler, hep bu kadar güzel mi bakıyordu?"

////

Merhaba arkadaşlar, ben geldim!
Nasılsınız bakalım? Umarım iyisinizdir.

Bölüm pek içime sinmedi, birazda kısa oldu sanki, hehe.
Bir sonraki bölümü final yapmayı düşünüyorum. :)

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi unutmayınız! Profile girip takip ederseniz müteşekkir kalırım, iyi günler!

[kiwiyoshi]

Boss ➸ AoKi (✔)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin