Yazar Notu: Bu hikaye 'Ah Başıma Gelenler' okuyucularına itafen yazılmıştır. Lütfen yorum bırakın. Sizin yorumlarınız bizi yazmaya daha çok teşvik ediyor.
İyi okumalar. :)
Sevgili Kahvem;
Bir fincan kahve… Önce kokusuyla baş döndüren, sonra hafif acımsı tadıyla kendini hissettiren, daha sonra ise içindeki şekerin yavaş yavaş ve karşı konulamaz bir şekilde vücuda yayılma hissiyle bir kahve duygularımı bu kadar iyi anlatabilirdi ancak.
Çünkü sana âşık olmak da aynen böyle hissettirdi bana. Bir fincan kahveye âşık olmak gibiydi.
Önce kokun ele geçirdi beni. Bir koku nasıl bir insanın kalbinin böyle hızlı atmasını sağlayabilirdi ki? Bayram arifesi sokaklardan gelen kahve kokusunun içimi neşeyle doldurması gibiydi aynı. Bana bayramı getiren o kahve kokusu artık seni getiriyordu bana.
Ve tadı kahvenin… Hafif acımsı tat kalbimde bir sızı gibiydi. Sebepsiz korkularımın sızısı… Ama kahveydi bu. Gerekliydi.
Ardından o eşsiz lezzetle şeker karışımının bütün benliğimi ele geçirmesi. Parmak uçlarımdan kirpiklerime kadar tamamıyla kapılmıştım sana. Artık bir kahve bağımlısıydım. Nasıl vazgeçebilirdim ki? Beni uykusuz bıraksan bile.
İşte ben böyle âşık oldum sana sevgili kahvem. Sen bir gün bir fincanla önümde belirdin, ben seni içtim. Sonra bir daha ve bir daha…
Sen benim her şeyim oldun. Ama ben senin için herhangi biriydim.
Ben sana âşıktım. Ama sen bir kahveydin sadece.
Biliyorum kahvemin de beni sevmesini beklemem çok bencilce. Bunu isteyemem. Ama ben sadece bil istedim sevgili kahvem.
Seni seviyorum…
Genç çocuk elindeki mektubun son cümlesinde gözlerini bekletirken, kendisine seslenilmesiyle zorda olsa elindeki kâğıttan ayırdı bakışlarını.
‘’Bakar mısınız?’’
Elindeki kâğıdı itinayla katlayıp önlüğünün cebine yerleştirirken, bir yandan da kendisine seslenen müşteriye doğru ilerledi.
‘’Buyurun efendim.’’
…
Genç kız ürkek adımlarla geldiği kafenin önünde adımlarını durdurup derin bir nefes aldı, ciğerlerine oksijenle beraber birazda cesaret girmesini dileyerek. Bunca zaman biriktirdiği tüm cesaretini sevgili kahvesine aşkını itiraf ederken harcamıştı çünkü.
Tam dört gün geçmişti. Ancak bu kadar dayanabilmişti kahvesini görmeden. Daha fazla bekleyip ciğerlerine doldurduğu cesareti tekrar havaya karışmadan kafenin kapısını açıp içeri girdi.
Ahşap ayaklı bordo süet koltuklarla ve yine ahşap masalarla dekore edilmiş kafede her zamanki gibi sağa doğru ilerleyip duvarla camın birleştiği, bazen kahvesiyle göz göze geldiğinde utanıp bakışlarını dışarda yürüyen insanlara çevirdiği köşedeki masaya yavaşça oturdu.
Kendisine doğru yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordu ama dönüp bakacak cesareti yoktu bugün. Sadece bekledi. Kahvesinin gelip her zamanki gibi mükemmel sesiyle ona ‘Hoş geldiniz. Ne alırsınız?’ diye sorması için bekledi. Belki de daha fazlası için…
Fakat hiç biri olmadı. Duyduğu sesin sevgili kahvesinin mükemmel sesiyle alakası yoktu. Hemen bakışlarını kaldırıp yanındaki garsona dikti gözlerini. Daha önce görmemişti. Kimdi? Sevgili kahvesi neredeydi?
Fazla büyük olmayan kafede bakışlarını gezdirip onu aradı, fakat yoktu. Neredeydi? Gitmiş miydi? Onun yüzünden mi? İçini kemirmeye başlayan sorularla cebelleşirken o yabancı sesi tekrar duydu.
‘’Pardon efendim. Bir şey alır mıydınız?’’
Aşina olduğu, fakat yabancı biri tarafından sorulan soruya dudaklarını aralayıp istemsizce cevap verdi. İstediği kahveden getiremeyeceklerini bilerek…
‘’Espresso lütfen.’’
‘’Hemen geliyor efendim.’’
Uzaklaşan garsonun ardından sessizleşen masada gerçeklerle baş başa kalan genç kız hayatta ilk defa bu kadar yalnız hissetmişti. Sadece bu masada veya bu kafede değil bu dünyada yapayalnız kalmış gibiydi. Sevgili kahvesi yoktu.
Yavaş yavaş dolan gözleriyle görüşü bulanıklaşırken, yaşların ardından masaya bırakılan kahveyi zar zor görebiliyordu. Yabancı ses kuru bir ‘’Afiyet olsun.’’ dedikten sonra uzaklaştı.
Genç kız dolu gözlerini önündeki fincana dikmiş öylece bakıyordu. Anlamaya çalışıyordu. Sevgili kahvesi gitmişti. Bu önüne koydukları neydi ki?
Cevap bulamadığı soruları kendi kendine sormaya devam ederken gözlerindeki yaşları serbest bıraktı. Özgürlüğüne kavuşan yaşlardan sonra netleşen görüşüyle kahve fincanının yanına iliştirilmiş küçük zarfı ancak fark edebilmişti.
Yavaşça zarfı açıp, içindeki minik kâğıttaki hayatında ilk defa gördüğü ama garip bir şekilde tanıdık gelen güzel bir el yazısıyla yazılmış cümleleri okumaya başladı.
‘’Sevgili Çikolatam…
Çikolatanın gerçekten mutluluk verdiğine seni gördüğüm zaman inandım… Ve çikolatanın kahveden cesur olduğuna da sen beni sevdiğini söylediğinde… Üzgünüm, sevgili çikolatam kadar cesur olamadığım için. Ve teşekkür ederim… Bu kahveyi sevdiğin için…
Sevgili Çikolatasını çok seven Sevgili Kahve’’
Genç kız bir kuyunun dibindeyken onu gökyüzüne taşıyan satırları, hüzünle akmaya başlayıp mutlulukla devam eden yaşlar eşliğinde okudu. Satırların üzerinde tekrar ve tekrar gözlerini gezdirirken, omzunun üzerinden bir el uzanıp masaya küçük şirin bir tabakta çikolatalar bıraktı.
Kim olduğuna bakmasa da biliyordu sevgili kahvesiydi bu. Kokusunu alabiliyordu artık kahvesinin.
Karşısındaki koltuğa yavaşça geçip oturan sevgili kahvesiyle buluşturdu bakışlarını. Hala nemli olan gözlerini çekmedi bu sefer… Utanıp çevirmedi yüzünü kaldırımda yürüyen insanlara doğru.
Hiç bir şey konuşmadılar. Birbirlerine söylemek istediklerini sıradan kâğıt parçalarına unutulmaz sözlerle yazarak söylemişlerdi zaten…
Sadece genç kız bir şey yaptı. Çok güzel, çok özel bir şey…
Küçük tabaktaki çikolatalardan birini alıp kahve fincanının yanına koydu. Ait olduğu yere kahvesinin yanına.
Umarım sevmişsinizdir. :)