1.

16 3 0
                                    

Pamir evin açık penceresinden çınarın dalına atladı, oradan da yere süzüldü. Ay ışığının aydınlattığı kestane saçları savruluverdi. İlerledi. Başına gelene kadar dalga geçerdi şu klişe evden kaçışlarla.

Evin arkasındaki kahverengi çitlerden atladı, ormana girdi. Ağaçlardan birinin tepesine hemencecik tırmanıp dolunaya baktı. Oradaydı işte, gelmişti bile.

Hemen dallar üzerinde ilerledi, bir ağaçtan bir ağaca geçti. Nihayet o çok sevgili gölünün yanına geldi, yere uzanan yeşil yapraklardan aşağı süzülüverdi.

Rüzgarın uğultusu kıvırcık saçlarını dalgalandırıyordu, yüzüne uzanan kumlar da koyu renk gözlerini yummasına neden oluyordu. O ise bir şeyi defalarca kez yapmanın verdiği rahatlık ve ona tezat, kalbinin bir köşesinde oluşan heyecanla gölün kıyısına ilerledi.

Ayın parlattığı, yer yer karanlık gölün etrafında kaya birikintileri vardı. Gri taşlardan bazısının arasına gizlediği çantayı aldı, içinden uzun, kancalı ipini çıkardı. Sonra yalnızca onun ayak bastığına emin olduğu koca kayanın tepesin çıktı. Elindeki ipi iki üç döndürdü, var gücüyle savurdu Ay'a doğru.

Ayda bir gece, Ay'da bir gece geçirirlerdi onlar sevgilisiyle. Kızın adı Mona'ydı. Ay'daki şu halktan biriydi, nefes almayanlardan.

Ay ve Dünya arasındaki atmosfer, boşluk, soğuk gibi engelleri aşabilen bazı bölgeler vardı. Notrel Gölü, Karas Dağı, Everest Dağı, Mişi Gölü ve bu göl... Adı sanı yoktu bu yerlerin aslında, Everest dışında keşfedileni de yoktu. Buraları Dünya ve Ay arasında seyahat eden aşıklar kullanırdı genelde, bu yerlere de sevgililerinin adını verirlerdi. Mona Gölü de delikanlının kullandığı yerdi, gölün ona hediye ettiği yıldız tozundan kancalı ipini Ay'a savururdu ve tırmandığında, hemen sevgilisinin yanında bitiverirdi. Bu ip basit gözlerce görülmezdi, yalnıca iki sevgilinin gözleri görürdü onu. Çünkü bu ip onların aşkıydı, gönül bağıydı.

Çocuk inanılmaz bir takatle tırmandı yukarı, tırmandı, tırmandı ve işte... İşte masmavi saçları, beyaz bebekli gözleriyle Mona'sı oradaydı.

Onların bazıları tıpkı insanlar gibiyken bazılarının göz, saç renkleri dünyada doğal olarak bulunmayan türdendi. Mona'nın da gözlerinin beyaz olması gereken yeri toz pembeydi, göz bebeklerinin çevresi mavi ve orta kısım beyaz. Saçları belinin altına uzanıyordu, kahkülleri arasında pembe tutamlar yer alıyordu. Teniyse Ay gibiydi, bembeyazdı.

Yıldız tozlarından ufak bir alan oluştu her zamanki gibi, Pamir'in etrafında. Bu sihirli alan hava alabilmesini sağlıyordu ama Mona ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın havadan etkilenmiyordu.

Bir süre bakıştılar onlar, gözleri birbirlerine kenetlendi. İki aşık buluşmuştu işte.

Mona gülümsedi. Yarım yamalak Türkçesiyle "Merhaba!" dedi.

Pamir de güldü, yarım yamalak Kostilcesiyle ona merhaba dedi.

Güldüler. Birbirlerine sarıldılar, bir süre öylece kaldılar.

Bulundukları yer Mona'nın odasıydı. Ailelerinin çocuklardan haberi yoktu, olmaması da daha iyiydi çünkü izin vereceklerini sanmıyorlardı.

Mona'nın yatağına oturdular ve birbirlerine anlattılar saatlerce... Her şeyi.

Güneş doğmak üzereydi, Pamir ayaklandı. Odanın tavanından sarkan kancayı tutmadan önce Mona'nın pembe yanağına bir öpücük yolladı eliyle. Mona gülümsedi, "Görüşmek üzere, sevgilim." dedi.

Ondan bu kelimeyi duymak Pamir'i güldürdü, "Görüşürüz, sevgilim. Benim güzel sevgilim... "

Son sözüyle daha da kızaran Mona'ya el sallayarak kancayı iki kez aşağı çekti, sihirli yıldız tozları arasında gökyüzünde belirdi. Ters dönüşünü düzeltti, aşağı inip ayaklarını kayaya oturttu.

Ay'da Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin