mürekkep

720 69 24
                                    

BÖLÜM 1 - mürekkep

"Profesör Kim'e yalakalık yapmayı ne zaman bırakacaksın?"

"Şöyle bir düşünmem gerekirse, hiçbir zaman?"

Pazartesi gününün ilk dersi diğer adıyla Çok Sevgili Canım Profesör'üm Kim Taeyeon'un dersi, harika bir gün olacaktı -yani sonuçta neden olmasın? İlk ders Kim Taeyeon'un.- ta ki çok sevgili(!) Bae Joohyun -ya da yeni ismiyle Irene- koskoca amfide yanıma oturana ve bana dünyanın en saçma sorusunu sorana dek. Tanrı aşkına lütfen oturup bir düşünün, bir profesörünüz var. Hem genç, hem güzel, hem tatlı, hem de çok seksi. Yalakalık yapmayı bırakır mıydınız? Cevabı ben vereyim; Hayır, bırakmazdınız. İşte tam da bu noktada Bae Joohyun araya giriyor ve "Ben bırakırdım hatta hiç başlamazdım." diyor. Sinirlendiniz mi? Ben sinirlendim. Joohyun'un varlığı bile tansiyonumun 17.8'e çıkmasına neden olurken, konuşmaya başlayınca komaya giresim geliyor. Irene ağır bir Dostoyevski fangirlü hatta kendisini Dostoyevski'nin varisi falan sanıyor. Devamlı sisteme, kurallara falan sövüyor, Dostoyevski böyle yaparmış. Kendini insanlardan izole edip yaşamak istiyormuş. Bu hayaline ters olarak oldukça sosyal bir insan. Hâlâ inatla mürekkepli kalem kullanan nadir insanlardan, mürekkebin kokusunu sevdiği için bırakamıyormuş. "Sigara gibi bir şey. Meraktan başlayıp bırakamıyorsun." diyor. Ha bir de sigara içiyor, günde yarım paket Indigo Red. Benden otlanmadığı sürece Indigo Red'den başka sigara içemiyormuş. Çok Sevgili Canım Profesör'üm Kim Taeyeon'da aynı markadan içtiği için son zamanlarda ben de Indigo Red içmeye başladım. Düşüncelerimden o maalesef ki tanıdık sesle koptuğumda tansiyonum birden 18.4'e fırladı.

"Cidden mezun olana dek yakasından düşmeyecek misin kadının?"

"Mezun olana dek derken? Ölene dek iki elim yakasında olacak."

"Seviyorsun galiba profesörü?"

"Sevip sevmem seni zerre ilgilendirmez Joohyun. İzin verirsen çalışmamı tamamlamak istiyorum. Sen de çalışssan iyi olur, bu gidişle beni geçip asla bölüm birincisi olamayacaksın çünkü." Güzel yüzü sinirden kıpkırmızı olurken onu zaafından vurduğumu biliyordum. Aniden ayağa kalkarak eşyalarını toplamaya başlamasıyla şaşkına döndüm, evet sinirlenmişti ama bu kadar sinirleneceğini tahmin etmemiştim.

"Nereye? Üniversite sistemine sövmeye mi?"

"Hâlâ konuşmaya cesaret edebilmen beni şaşkınlığa uğrattı açıkcası. Dostoyevski duysaydı bu zırvaladıklarını mürekkebini fırlatırdı kafana."

"Ne yazık ki 19. yüzyılda değiliz, e haliyle etrafta Dostoyevski'de yok. Sen fırlatsana kafama mürekkebini."

İşte o an beni ağzımdan çıkan laflara pişman ederek çantasından mürekkebini çıkarıp kafamdan aşağıya boşalttı.

literature // seulreneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin