"Anne, lütfen..." dedim fikrimde ısrarcı olarak. Annem, benim aksime ısrarcı bakışlarını üzerimde sabitlemiş, kararından ödün vermiyordu. Bıkkın bir şekilde omuzlarımı düşürüp, ağzımdan nefes verdim. Sadece bir kez için, arkadaşlarımla dışarıya çıkmama neden izin verilmiyordu? Ben reşit bir kızdım, kendi kararlarımı kendim verecek yaşa gelmiştim. İnek ve asosyal bir kız olmam, sadece bir kereliğine dışarıya çıkıp eğlenmeme engel değildi. Bakışlarımı, dikkatımı dağıtan telefonumun sesine çevirdim. Ekran, Lilly'nin ismiyle parlayıp sönüyordu. Yatağa doğru birkaç adım atıp, telefonuma uzanarak tuş kilidini açtım ve kulağıma götürdüm. "Hey, bebek," dedi neşeli sesiyle. Burukça gülümseyip, pek de onun kadar canlı olmayan sesimi telefona gönderdim. "Merhaba." Birkaç, hışırtıdan sonra kıkırdama sesi geldi. "Akşam yapacağımız kaçamak için hazır mısın?" Gözlerimi devirerek, omuz silktim. "Maalesef. Annem, bu fikre olumlu yaklaşmadı," dedim üzgün çıkan sesimle. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra, konuşmaya başladı. "Artık ailene bağlı kalma, Angela. Sence de bu kadarı fazla değil mi?" Acıyla gülüp, göremeyeceğini bildiğim halde başımı salladım. "Yoksa, gideceğin yeni üniversiye için benden kurtulmayı mı planlıyorsun?" dedi beni neşelendirmeye çalışarak. Tebessüm edip, ağzımı araladım. "Eğer bunu isteseydim, daha önceden yapardım, Lilly." Hafifçe boğazıma gelen gıcıkla, öksürdükten sonra Lilly'nin sesi dikkatimi dağıttı. "Sahiden, üniversitenin ismini öğrendin mi?" Pek de hevesli olmayan bir ses tonuyla, konuşmaya başladım. "Annem, Bieber oluğunu söylemişti," dedim umursamaz bir şekilde. "Pekala, kendine iyi bak. Görüşmek üzere," dedikten sonra Lilly'nin sesi, yerini şebeke sesine bırakmıştı. Lilly'nin bu tuhaf hareketi karşısında, kaşlarımı çattım. Sanki panik olmuştu da, kapatmıştı gibiydi. Gözlerimi komidindeki saate dikerek, yeni üniversite için hala zamanım olduğunu anladığımda, en mantıklısının Lilly'i kontrol etmek olduğuna karar vermiştim. Zaten birkaç blok ötede oturuyordu. Sabahın verdiği enerjiyle, aşağıya zıplayarak inmeye başladım. Annem, sorar bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Lilly'nin yanına gidiyorum," dedim en sevecen halimle. Biraz düşündükten sonra, başını sallayıp fikrimi onayladı. Zaten bir tek, Lilly'nin evine gitmeme izin veriyordu. İç çekip, kapıya yönelerek kendimi dışarıya attım. Birkaç dakika yürüdükten sonra, sonunda Lily'nin evine varmıştım. Tam zile basacaktımki, kapının hafif aralık olduğunu görünce kaşlarımı çattım. Kapıyı elimle biraz ittikten sonra, kapıda bıraktığım aralıktan hafifçe içeriye süzüldüm. Yavaş adımlarla merdivenleri yukarıya çıkmaya başladığımda, Lilly'yi odasında görünce duraksadım. Karşısında biri olduğu çok barizdi. Çünkü o kişiye dönük bir şekilde konuşuyordu. "Bak, Justin. Bunu yapamam," dedi Lilly kısık bir sesle. Justin mi? Karnıma giren, endişeden kaynaklanan bir ağrıyla, karnımı tuttum. Kafamı tekrar onlara bakmak için kaldırdığımda, Lilly'nin yavaş yavaş geri gittiğini farkettim. Lilly, sonunda duvara yapıştığında, bir çocuk da ellerini Lilly'nin beline dolayıp, ağzını araladı. "Bana şimdiye kadar hiçbir siktiğimin kız karşı koyamadı. Sen mi koyacaksın?" dedi erkeksi sesiyle. Lilly, daha bir şey diyemeden, onun dudaklarına yapışmıştı. Pekala, bu yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum ama burada, benim yaptığımdan daha yanlış olan şeyler de vardı.