E sabah olduğu için de normal olarak karnımız acıkıyor ve biryerlere girip birşeyler atıştırmaya başlıyoruz. Bana teşekkür ediyor herşey için ama onu dinlerken karşısında içimin erimemesi için kendimi zor tutuyorum. Sesi kulağıma yavru bir taklacı kuş cıvıltısı gibi geliyor. O anda birileri yanımızdan büyük bir hışımla geçip dışarı çıkıyor. Gürültülü ayak seslerini duyan Pınar bana "Ege, neler oluyor?" diye soruyor. Ben de merak ediyorum neler olduğunu ama sanırsam dışarıda olanların hiç iyi olmadığı kesin.
Biz de hemen dışarı çıkıyoruz. Etrafa bakınca birbirine giren arabalar, gökyüzüne doğru bağıran insanlar ve ortalığa dağılan koca bir sis bulutundan başka birşey göremiyoruz. Pınar hemen bana sokuluyor ve "Ege, ben çok korkuyorum, lütfen buradan gidelim." diyor. Kızı hızlıca, bir kedi misali kucağıma alıp bulduğum bir arabaya bindiriyor ve zor yakaladığım bir açıklıktan çıkıp gidiyoruz. Şehirden uzaklaşırken Pınar'a bakıyorum. İyi olup olmadığını soruyorum ama hiçbir cevap vermiyor. "Sadece eve gitmek istiyorum." diye sayıklamaya başlıyor. Bu duruma biraz içim burkuluyor tabii. Onu sakinleştirmeye çalışıyorum ve bir süre sonra sessizlik arabaya hükmediyor. İkimiz de uzun bir süre konuşmuyoruz. Ortamdaki bu sessizliği yanımızdan hızlıca geçen arabaların korna sesleri bozuveriyor. Neler olduğunu anlamak için yan aynama bakıyorum ama mavilikten başka birşey göremiyorum. "Camda sıkıntı var galiba." diyerek başımı camdan çıkarmamla gaza bütün gücümle basmam bir oluyor. Hızlandığımı farkeden Pınar emniyet kemerini takarak bana neler olduğunu soruyor ama benim ağzımdan gık çıkmıyor. Kız bir anda bağırmaya başlıyor. "Sonunda görebiliyorum!" diye mutluluktan çığlıklar atıyor. Ama arkasını döndüğü anda karşılaştığı manzara karşısında sevinç çığlıkları acı acı çıkmaya başlıyor. Bir anda bana sımsıkı yapışıyor. Beni ne kadar sıksa dalgalar da bize o kadar yaklaşıyor. Yolda ilerlerken karşımıza araba yığınları çıkıveriyor. Hemen arabadan inip yığınların arasından geçmeye çalışıyoruz. Kız biraz hafif olduğu için hemen sırtıma alıp koşmaya başlıyorum. Sırtımda kızın gözyaşlarını hissedebiliyorum. Benim de ilerlerken sinirim bozuluyor ve içimden ağlama isteği geliyor. Ama şimdi ağlamanın sırası olmadığını farkederek daha hızlı ilerlemeye başlıyorum. İlerledikten bir süre sonra önümüze kocaman bir duvar çıkıyor. O anda anlıyoruz bizim için yolun sonu olduğunu. Pınar bana bakıyor ve onunla beraber olduğum için bana teşekkür ederek dudağıma sıcak bir öpücük konduruyor. Ben de biliyorum bu onu son görüşüm olacak. O yüzden yüzüne iyice bakıyorum unutmayayım diye. Bana samimi bir gülücük hediye ediyor ve dalgaların bizi ayırmasıyla uyanıyorum.